Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Uzakdoğu ahlakı, batı sistemi ve Ortadoğu..

Önceki makaleyi, 'ben' merkezli anlayışa sahip batı kültürüyle 'biz' düşüncesinin egemen olduğu takım ruhuna inanan Uzakdoğu kültürlerinin farklılığına ve bu farklılık sonucu ülkelerin pandemiye yaklaşımlarının sonuçlarına değinmeye çalıştığım bölümle noktaladım. Kaldığım yerden devam edeyim.. 'Ben' merkezli batı kültürü zaman içinde kurumsallaşmayı öne çıkararak 'ben' i törpülemeye çalışmış, aynı 'ben' Anadolu' da veya Ortadoğu kültürlerinde idolleştirilmiştir. Aslında bu 'ben' ve 'biz' yaklaşımı her alanda kendini gösteren sayısız örnekle dolu.. Futbol bir takım oyunudur ama bir bakın başarı ve başarısızlıkta ortaya konan tepkilere, söylemlere.. Bu ülkede takım başarılı olduğu vakit ya tek başına bir futbolcuya methiyeler dizilir, ya teknik direktör yere göğe sığdırılmaz, dehaya varan hamleleri anlatılır, verdiği taktikler kendisinin bile hayal edemediği boyutlarda analizlere tabi tutulur. Takım yenildiğinde ise herkes suçu bir başkasına yıkar,asıl sorumluluk alması gereken takımın başındaki direktör genellikle hakemi suçlar, o da olmazsa hava koşullarından sahanın durumundan dert yanar. Başarıda en büyük payı alan birinin yenilgide de faturayı ödemesini boşuna beklemeyin, bu topraklarda ne siyasetçi, ne sporcu, ne iş adamı kolay kolay hatayı kendinde aramaz. Bırakın bedel ödemeyi, öz eleştiriye bile rastlamazsınız.. 'devlet işler yürümediğinde suçlu arar, bulmakta gecikmez. Vatandaş işler kötüye gittiğinde kabahati devlette arar, bahane bulmakta zorlanmaz' Öz eleştirinin, hesaplaşmanın yapılmadığı, kimsenin bedel ödemediği bu şartlarda iyiyi ödüllendirip, yanlış bir yana kötü niyetli davranışı bile cezalandırma söz konusu olmayınca ilerleme de, gelişme de olmaz.. Uzakdoğu düşüncesinde biz öylesine öne çıkar, ben onun içinde öylesine kaybolur ki, başarı topluma mal edilirken başarısızlıkta kimsenin yargılamasına sıra gelmeden kişi kendini cezalandırma yolunu seçer.. Batıda ise deneyimler sonucu kurulmuş olan sistem ışığında yürür her şey.. Sistem kişilerle kaim değildir, kendi içinde işler. Kötüyü sistem bulup cezalandırır, başarıyı ödüllendirme mekanizmalara bağlanmıştır. Türkiye batıdan koptuğu sürece o sistemin kurguladığı, bir yanıyla yönetirken bir yanıyla denetlediği ilkelerin işlemediği bambaşka bir alana doğru sürükleniyor. Liyakat yerine sadakat hakim olunca, ve sadakat maskesi altında başarıyı ödüllendirip, başarısızlığı cezalandıran bir sistem kurulamayınca günümüz koşullarında sürdürülemez bir tablo çıkıyor ortaya.. Uzakdoğu kültüründe toplumun kabul etmeyeceği bir vaka ortaya çıktığında hukuki süreçlerden önce kişiler hatayı üstlenir, bedelini batı toplumlarına göre çoğu zaman abartılı biçimde öderler.. Yıllardır hafızamdan kazınmayan bir örnek: Körfez üzerine kurulmakta olan köprü inşaatında hata sonucu kopan bir halat ve olayın ertesi günü kazayla doğrudan ilgisi olmamasına ve kazada kimsenin burnu kanamamasına rağmen intihar eden Güney Kore' li mühendis.. İntihar ederken bıraktığı notta; "halatın kopması nedeniyle köprünün söz verilen sürede tamamlanamayacağını, gecikmeden kendisini sorumlu tuttuğu için ölümü seçtiğini" anlatıyordu.. Her gün okuduğumuz örneklerden sadece biri.. Bu makaleyi kaleme alırken Reuters gibi saygın ajansın geçtiği bir haber çekiyor dikkatimi.. Geçtiğimiz günlerde görevini devredip köşesine çekilen eski Japonya Başbakanı Abe hakkında başlatılan soruşturma sonucu Savcılarca sorgu için çağrıldığı bilgisi yer alıyor haberde.. Gerekçe; Abe' nin Başbakanlık döneminde parti önde gelenlerine verdiği bir yemeğin parasını Başbakanlık bütçesinden karşılaması.. Abe 8 milyon yen (90 bin dolar) tutarındaki fatura ile ilgili iddianın ortaya atılmasının üzerinden 48 saat geçmeden Savcıların karşısına çıkıp kendisini savundu. Önümüzdeki hafta Parlamentoda da ifade vereceği yer alıyor Reuters haberinde.. Sade bir mühendisin duyduğu sorumluluğun faturasını toplumumuzda anlaşılması imkansız abartılı biçimde ödemesi.. Yolsuzlukla suçlanan bir Holding patronunun iş merkezinin tepesinden kendini aşağı bırakması.. Yıllık hasılası 5 trilyon dolara ulaşan Japonya' da 14 yıl süreye görev yapmış efsanevi Başbakanın toplam 90 bin dolarlık yemek faturaları için savcılarca sorguya çekilmesi.. Kültürümüzde kolay kolay anlayacağımız türden davranışlar değil hiç biri.. Uzakdoğu halkları ahlaki değerlere ve toplumun diğer kesimlerine duyulan saygı ve sorumluluk, batı toplumu ise son 150-200 senede yaşanan acı deneyimlerin ışığında güçlendirip inşa ettiği denetlenir ve hesap verir, şeffaf yönetim sayesinde ilerlerken bizim de bir türlü kopamadığımız Ortadoğu halklarının kurutamadığı yolsuzluk bataklığı.. Allah kurtarsın diyeceğim ama, kul aklının tutulduğu, vicdanın 'kuruduğu' iklimde duadan öte şeyler yapılması gerekmez mi?    
Ekleme Tarihi: 21 Aralık 2020 - Pazartesi

Uzakdoğu ahlakı, batı sistemi ve Ortadoğu..

Önceki makaleyi, 'ben' merkezli anlayışa sahip batı kültürüyle 'biz' düşüncesinin egemen olduğu takım ruhuna inanan Uzakdoğu kültürlerinin farklılığına ve bu farklılık sonucu ülkelerin pandemiye yaklaşımlarının sonuçlarına değinmeye çalıştığım bölümle noktaladım.

Kaldığım yerden devam edeyim..

'Ben' merkezli batı kültürü zaman içinde kurumsallaşmayı öne çıkararak 'ben' i törpülemeye çalışmış, aynı 'ben' Anadolu' da veya Ortadoğu kültürlerinde idolleştirilmiştir.

Aslında bu 'ben' ve 'biz' yaklaşımı her alanda kendini gösteren sayısız örnekle dolu..

Futbol bir takım oyunudur ama bir bakın başarı ve başarısızlıkta ortaya konan tepkilere, söylemlere..

Bu ülkede takım başarılı olduğu vakit ya tek başına bir futbolcuya methiyeler dizilir, ya teknik direktör yere göğe sığdırılmaz, dehaya varan hamleleri anlatılır, verdiği taktikler kendisinin bile hayal edemediği boyutlarda analizlere tabi tutulur.

Takım yenildiğinde ise herkes suçu bir başkasına yıkar,asıl sorumluluk alması gereken takımın başındaki direktör genellikle hakemi suçlar, o da olmazsa hava koşullarından sahanın durumundan dert yanar.

Başarıda en büyük payı alan birinin yenilgide de faturayı ödemesini boşuna beklemeyin, bu topraklarda ne siyasetçi, ne sporcu, ne iş adamı kolay kolay hatayı kendinde aramaz. Bırakın bedel ödemeyi, öz eleştiriye bile rastlamazsınız..

'devlet işler yürümediğinde suçlu arar, bulmakta gecikmez. Vatandaş işler kötüye gittiğinde kabahati devlette arar, bahane bulmakta zorlanmaz'

Öz eleştirinin, hesaplaşmanın yapılmadığı, kimsenin bedel ödemediği bu şartlarda iyiyi ödüllendirip, yanlış bir yana kötü niyetli davranışı bile cezalandırma söz konusu olmayınca ilerleme de, gelişme de olmaz..

Uzakdoğu düşüncesinde biz öylesine öne çıkar, ben onun içinde öylesine kaybolur ki, başarı topluma mal edilirken başarısızlıkta kimsenin yargılamasına sıra gelmeden kişi kendini cezalandırma yolunu seçer..

Batıda ise deneyimler sonucu kurulmuş olan sistem ışığında yürür her şey..

Sistem kişilerle kaim değildir, kendi içinde işler. Kötüyü sistem bulup cezalandırır, başarıyı ödüllendirme mekanizmalara bağlanmıştır.

Türkiye batıdan koptuğu sürece o sistemin kurguladığı, bir yanıyla yönetirken bir yanıyla denetlediği ilkelerin işlemediği bambaşka bir alana doğru sürükleniyor.

Liyakat yerine sadakat hakim olunca, ve sadakat maskesi altında başarıyı ödüllendirip, başarısızlığı cezalandıran bir sistem kurulamayınca günümüz koşullarında sürdürülemez bir tablo çıkıyor ortaya..

Uzakdoğu kültüründe toplumun kabul etmeyeceği bir vaka ortaya çıktığında hukuki süreçlerden önce kişiler hatayı üstlenir, bedelini batı toplumlarına göre çoğu zaman abartılı biçimde öderler..

Yıllardır hafızamdan kazınmayan bir örnek: Körfez üzerine kurulmakta olan köprü inşaatında hata sonucu kopan bir halat ve olayın ertesi günü kazayla doğrudan ilgisi olmamasına ve kazada kimsenin burnu kanamamasına rağmen intihar eden Güney Kore' li mühendis..

İntihar ederken bıraktığı notta; "halatın kopması nedeniyle köprünün söz verilen sürede tamamlanamayacağını, gecikmeden kendisini sorumlu tuttuğu için ölümü seçtiğini" anlatıyordu..

Her gün okuduğumuz örneklerden sadece biri..

Bu makaleyi kaleme alırken Reuters gibi saygın ajansın geçtiği bir haber çekiyor dikkatimi..

Geçtiğimiz günlerde görevini devredip köşesine çekilen eski Japonya Başbakanı Abe hakkında başlatılan soruşturma sonucu Savcılarca sorgu için çağrıldığı bilgisi yer alıyor haberde..

Gerekçe; Abe' nin Başbakanlık döneminde parti önde gelenlerine verdiği bir yemeğin parasını Başbakanlık bütçesinden karşılaması..

Abe 8 milyon yen (90 bin dolar) tutarındaki fatura ile ilgili iddianın ortaya atılmasının üzerinden 48 saat geçmeden Savcıların karşısına çıkıp kendisini savundu.

Önümüzdeki hafta Parlamentoda da ifade vereceği yer alıyor Reuters haberinde..

Sade bir mühendisin duyduğu sorumluluğun faturasını toplumumuzda anlaşılması imkansız abartılı biçimde ödemesi..

Yolsuzlukla suçlanan bir Holding patronunun iş merkezinin tepesinden kendini aşağı bırakması..

Yıllık hasılası 5 trilyon dolara ulaşan Japonya' da 14 yıl süreye görev yapmış efsanevi Başbakanın toplam 90 bin dolarlık yemek faturaları için savcılarca sorguya çekilmesi..

Kültürümüzde kolay kolay anlayacağımız türden davranışlar değil hiç biri..

Uzakdoğu halkları ahlaki değerlere ve toplumun diğer kesimlerine duyulan saygı ve sorumluluk, batı toplumu ise son 150-200 senede yaşanan acı deneyimlerin ışığında güçlendirip inşa ettiği denetlenir ve hesap verir, şeffaf yönetim sayesinde ilerlerken bizim de bir türlü kopamadığımız Ortadoğu halklarının kurutamadığı yolsuzluk bataklığı..

Allah kurtarsın diyeceğim ama, kul aklının tutulduğu, vicdanın 'kuruduğu' iklimde duadan öte şeyler yapılması gerekmez mi?

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.