Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Yeni dinamikler ışığında bilgi çağını okumak…

Son otuz yıldır dünya çok farklı iki dinamik üzerindeki gelişmelere tanık oluyor. Bir yandan; silah ve enerji kartellerinin hükümran olduğu, enerji uğruna savaşların peydahlandığı, petrolün üzerine oturma hesaplarıyla milyonlarca insanın boğazlandığı vahşi bir dünyada yarının neler getireceğini bilmeden hayata tutunmaya çalışıyoruz. Öbür yanda bilgi çağı akıl almaz bir devinimle her an günlük yaşamımızı derinden etkileyecek gelişmelerle, buluşlarla tanıştırıyor insanlığı.. Petrole dayalı sektörler tutunma çabalarına karşı, özellikle de küresel ısınmayı tetiklemeleri ve dünyayı yaşanamaz hale getirme sürecindeki tartışılmaz en büyük role sahip olmaları nedeniyle mevzi kaybederken silah üreticileri bilişimin nimetlerinden yararlanıp yeni cinayet oyuncaklarıyla pazarlarını güçlendirmeyi sürdürüyor. Son olarak ABD' nin Patriot ve Rusya' nın S-400' leri ile ortaya çıkan Türkiye sahnesindeki güç kavgası aslında sadece savunma sistemlerine dayalı bir kavga değil.. Küresel çapta büyüyerek sürdürülen mücadelenin perde önünde füze savunma sistemleri var ama gerisinde o savunma sistemlerinin beynini oluşturan yazılımlar bir başka ifadeyle bilişim yer alıyor. Bilgi çağı, sanayi çağından çok daha radikal ve günlük olarak bile gözlenen değişimlerle birlikte hayatımızı baştan aşağı değiştirmekle kalmıyor. Gelişmeler öylesine hızlı ve hayatın olağan seyrini değiştirme gücüne öylesine sahip ki, görmezden gelmek veya geçmiş yaşama özlem duyarak gelmekte olan dalgaya direnmek çağı ıskalama dışında fırsat tanımıyor. Bir düşünün internet ve cep telefonlarının hayatımıza girişinin üzerinden topu topu 25 yıl geçti, akıllı telefonların yaygınlaşmasının üzerinden de 11-12 yıl.. Bugün neredeyse hayatımızın bir parçası haline gelen Facebook,  Steve Jobs' un hayal oyuncağı ilk i-phone' larla yaşıt.. Artık basılı gazeteler hayata tutunmakta zorlanıyor, elektronik ortama taşıdıkları yayınlar sayesinde ve şimdilik varlıklarını sürdürüyorlar. Birinci dünya savaşını başlatan Avusturya-Macaristan imparatorluğu Sırplara karşı harp ilanını telgrafla yapmıştı.. Bugün Twitter üzerinden ülke başkanlarının ağız dalaşını, Çin- ABD ticaret savaşlarını anında izliyoruz. 60 yıl önce tanıştığımız transistorlu radyolar bir yana, dünün olmazsa olmaz haberleşme araçları sayılan teleksler, fakslar veya farklı alanlarda hayatımızın parçası saydığımız; saatler, walkmanlar kameralar, CD' ler, fotoğraf makineleri, ses kayıt cihazları ve saymaya nefesimizin yetmeyeceği pek çok cihaz artık müzelik… 50 gramlık bir akıllı telefon bu cihazları kapsamakla kalmıyor, her gün yeni bir işleve kucak açıyor. Artık kanıksadığımız Whatsapp' ın hayatımızdaki yerini, o olmadığı takdirde nasıl sudan çıkmış balığa döneceğimizi hatırlatmaya gerek var mı? Sanki yüz yıldır kullandığımız hissini uyandıran ve boşluğu hayatımızdan bir şeyler alıp götürecek korkusunu yüreğimize salan henüz on yaşını doldurmamış bir uygulamanın yarattığı etki bile nasıl bir baş döndürücü çağın arifesinde olduğumuzun habercisi.. 25 yıl önce ilk internet ile tanıştığım günlerden bugüne tanık olduğum gelişmelere baktıkça "bilişim çağının taş devrindeyiz" demekten kendimi alamıyorum… Daha ne olabilir demeyin? Yapay zeka dalgasıyla ortaya çıkacak sürücüsüz araçlar, uzaktan teşhis ve robotik cerrahiyle sağlık hizmetlerinin çok farklı modellere evrilmesi, tedavi ve ilaçların bireyselleşmesi.. Tıpkı güneş kaynaklı enerjinin merkezi otoriteden kurtulup, birey bağımsızlığının görünmeyen destekleyici faktörlerinden biri olması gibi.. Ülke otoritelerini sarsacak ve sansür, otokontrol mekanizmalarını ortadan kaldıracak uydu temelli haberleşme sistemlerinin de devreye girmesiyle bambaşka bir dünyaya gözlerini açacak yeni nesiller.. Peki, üretimden tüketime, sosyal ilişkilerden eğlenceye, sağlığa, özel hayata dair ne varsa yeniden kurgulanacak bu yeni çağ ülkelerin bugüne kadar sürdürdükleri kontrol mekanizmalarını devre dışı bırakacaksa, yeni çağın oyun kurucuları diledikleri gibi at mı oynatacaklar? Yoksa yeni bir etik anlayış mı hâkim olacak? Sanayi Çağının iki dünya savaşından çıkmış yorgun dünyaya sunduğu Birleşmiş Milletler ve benzeri oluşumların artık etkilerini yitirdiği ve yerlerine yenilerinin de konamadığı ilginç bir kaotik dönemden geçiyoruz. Kaotik dönem sorunları derinleştirerek mi sürecek? Gücü yetenin kuralları koyduğu, o kontrolsüz güçle ülkelerin ülkeleri yakıp yıktığı, iki dünya savaşından da beter acıların yaşandığı dönem nasıl kapanacak? Ve insanlık hangi ilkeler etrafında, hangi etik kuralların işlediği (veya işlemediği) yeni bir dünyaya yelken açacak? Sorulara yanıtlar bulmaya çalışacağım ama sonraki makalelerde…      
Ekleme Tarihi: 19 Aralık 2019 - Perşembe

Yeni dinamikler ışığında bilgi çağını okumak…

Son otuz yıldır dünya çok farklı iki dinamik üzerindeki gelişmelere tanık oluyor.

Bir yandan; silah ve enerji kartellerinin hükümran olduğu, enerji uğruna savaşların peydahlandığı, petrolün üzerine oturma hesaplarıyla milyonlarca insanın boğazlandığı vahşi bir dünyada yarının neler getireceğini bilmeden hayata tutunmaya çalışıyoruz.

Öbür yanda bilgi çağı akıl almaz bir devinimle her an günlük yaşamımızı derinden etkileyecek gelişmelerle, buluşlarla tanıştırıyor insanlığı..

Petrole dayalı sektörler tutunma çabalarına karşı, özellikle de küresel ısınmayı tetiklemeleri ve dünyayı yaşanamaz hale getirme sürecindeki tartışılmaz en büyük role sahip olmaları nedeniyle mevzi kaybederken silah üreticileri bilişimin nimetlerinden yararlanıp yeni cinayet oyuncaklarıyla pazarlarını güçlendirmeyi sürdürüyor.

Son olarak ABD' nin Patriot ve Rusya' nın S-400' leri ile ortaya çıkan Türkiye sahnesindeki güç kavgası aslında sadece savunma sistemlerine dayalı bir kavga değil..

Küresel çapta büyüyerek sürdürülen mücadelenin perde önünde füze savunma sistemleri var ama gerisinde o savunma sistemlerinin beynini oluşturan yazılımlar bir başka ifadeyle bilişim yer alıyor.

Bilgi çağı, sanayi çağından çok daha radikal ve günlük olarak bile gözlenen değişimlerle birlikte hayatımızı baştan aşağı değiştirmekle kalmıyor.

Gelişmeler öylesine hızlı ve hayatın olağan seyrini değiştirme gücüne öylesine sahip ki, görmezden gelmek veya geçmiş yaşama özlem duyarak gelmekte olan dalgaya direnmek çağı ıskalama dışında fırsat tanımıyor.

Bir düşünün internet ve cep telefonlarının hayatımıza girişinin üzerinden topu topu 25 yıl geçti, akıllı telefonların yaygınlaşmasının üzerinden de 11-12 yıl..

Bugün neredeyse hayatımızın bir parçası haline gelen Facebook,  Steve Jobs' un hayal oyuncağı ilk i-phone' larla yaşıt..

Artık basılı gazeteler hayata tutunmakta zorlanıyor, elektronik ortama taşıdıkları yayınlar sayesinde ve şimdilik varlıklarını sürdürüyorlar.

Birinci dünya savaşını başlatan Avusturya-Macaristan imparatorluğu Sırplara karşı harp ilanını telgrafla yapmıştı..

Bugün Twitter üzerinden ülke başkanlarının ağız dalaşını, Çin- ABD ticaret savaşlarını anında izliyoruz. 60 yıl önce tanıştığımız transistorlu radyolar bir yana, dünün olmazsa olmaz haberleşme araçları sayılan teleksler, fakslar veya farklı alanlarda hayatımızın parçası saydığımız; saatler, walkmanlar kameralar, CD' ler, fotoğraf makineleri, ses kayıt cihazları ve saymaya nefesimizin yetmeyeceği pek çok cihaz artık müzelik…

50 gramlık bir akıllı telefon bu cihazları kapsamakla kalmıyor, her gün yeni bir işleve kucak açıyor.

Artık kanıksadığımız Whatsapp' ın hayatımızdaki yerini, o olmadığı takdirde nasıl sudan çıkmış balığa döneceğimizi hatırlatmaya gerek var mı?

Sanki yüz yıldır kullandığımız hissini uyandıran ve boşluğu hayatımızdan bir şeyler alıp götürecek korkusunu yüreğimize salan henüz on yaşını doldurmamış bir uygulamanın yarattığı etki bile nasıl bir baş döndürücü çağın arifesinde olduğumuzun habercisi..

25 yıl önce ilk internet ile tanıştığım günlerden bugüne tanık olduğum gelişmelere baktıkça "bilişim çağının taş devrindeyiz" demekten kendimi alamıyorum…

Daha ne olabilir demeyin?

Yapay zeka dalgasıyla ortaya çıkacak sürücüsüz araçlar, uzaktan teşhis ve robotik cerrahiyle sağlık hizmetlerinin çok farklı modellere evrilmesi, tedavi ve ilaçların bireyselleşmesi..

Tıpkı güneş kaynaklı enerjinin merkezi otoriteden kurtulup, birey bağımsızlığının görünmeyen destekleyici faktörlerinden biri olması gibi..

Ülke otoritelerini sarsacak ve sansür, otokontrol mekanizmalarını ortadan kaldıracak uydu temelli haberleşme sistemlerinin de devreye girmesiyle bambaşka bir dünyaya gözlerini açacak yeni nesiller..

Peki, üretimden tüketime, sosyal ilişkilerden eğlenceye, sağlığa, özel hayata dair ne varsa yeniden kurgulanacak bu yeni çağ ülkelerin bugüne kadar sürdürdükleri kontrol mekanizmalarını devre dışı bırakacaksa, yeni çağın oyun kurucuları diledikleri gibi at mı oynatacaklar?

Yoksa yeni bir etik anlayış mı hâkim olacak?

Sanayi Çağının iki dünya savaşından çıkmış yorgun dünyaya sunduğu Birleşmiş Milletler ve benzeri oluşumların artık etkilerini yitirdiği ve yerlerine yenilerinin de konamadığı ilginç bir kaotik dönemden geçiyoruz.

Kaotik dönem sorunları derinleştirerek mi sürecek? Gücü yetenin kuralları koyduğu, o kontrolsüz güçle ülkelerin ülkeleri yakıp yıktığı, iki dünya savaşından da beter acıların yaşandığı dönem nasıl kapanacak?

Ve insanlık hangi ilkeler etrafında, hangi etik kuralların işlediği (veya işlemediği) yeni bir dünyaya yelken açacak?

Sorulara yanıtlar bulmaya çalışacağım ama sonraki makalelerde…

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.