ABD' de patlamasına karşın ardından tüm dünyayı kasıp kavuran 2008 krizi aslında 1980'lerdeki yeni liberal akımın iflasıydı ancak kapitalizm bu büyük bunalımı bol likidite ile halının altına süpürerek bir başka bahara ertelemeyi başardı..
2020' de ortaya çıkan koronavirüs salgını, 2008’ de yaşanan iflası yok sayarak yaratılan sahte iklimin aldatıcı koşullarında unutturulan pek çok sorunun yeniden tartışmaya açılmasını tetikledi..
Örneğin çağa damgasını vuran ve dokunulmaz kutsallar gibi kabul gören büyüme refah gibi kavramların sürdürülmesinin imkansızlığı..
Dünyanın milyonlarca yıllık birikimini mirasyedi hovardalığıyla yüzyıldan kısa zamanda tüketme bahasına sağlanan büyümenin aslında sürdürülebilir olmadığı gün gibi ortadayken, doğayı yaşanamaz hale getirecek riskleri görmezden gelen çılgınca koşu pandemi ile duvara tosladı..
Dünya genelindeki rakamlara bakıldığında örneğin son 50 yılda baş döndüren bir büyüme sağlandığına en küçük bir şüphe yok…
Bu tartışılmaya yer bırakmayan gerçeğe karşı bir acımasız sonuçla daha karşı karşıyayız..
Böylesine bir büyümeye karşı refahın paylaşılmasında ortaya çıkan tablo..
1960 yılında tüm dünyada 3 milyar 32 milyon insan yaşıyor ve toplam 1 trilyon 350 milyar dolar gayrisafi hâsıla yaratılıyordu…
2019 yılını tamamladığımızda ve henüz dünya genelinde insanları evlere kapanmak zorunda bırakan pandemi ortaya çıkmamışken 7 milyar 753 milyon dünya vatandaşı artık yılda 87 trilyon 608 milyar* dolarlık hâsılaya erişiyor..
Bir başka ifadeyle; dünya nüfusu yaklaşık 2,5 kat artarken, dünya genelinde yaratılan hâsıladaki artış 65 kat…
Asıl sorun da burada ortaya çıkıyor…
Ekonomik anlamda büyüme göz kamaştırıcı ama büyümeyle ortaya çıkan pastanın paylaşımı hayli sorunlu…
Dünyanın durgunluğa girmemesi için her yıl en az 3,5 büyümesi gerektiği tartışılmaz doğru gibi beyinlere kazınıyor ama sürekli büyümenin sınırlara dayandığı gerçeğiyle yüzleşme zamanının geldiği pandemiyle yaşanan şok bir yana küresel ısınma ile çok daha önemli ve önlenemez çöküşün habercisi..
Dünyada yaratılan hasılanın neredeyse yarısını parmakla gösterilecek sayıda bir zümre alırken, milyarlarca insan açlıkla boğuşuyor…
Tüm insanlığa ait yer altı ve yer üstü zenginliği hızla tüketilirken bu zenginliğin paylaşımındaki bozulma yıkıma doğru sürüklendiğimizi gösteriyor…
1980’ lere kadar nispeten dengeli giden büyüme ve büyümeyle yaratılan pastanın paylaşımı artık kontrolden çıkmış durumda…
Örnek mi?
Önce son yüzyılı domine eden ABD’ ye bakalım:
Bir zamanlar ülkeyi ayakta tutan orta sınıfın ülke büyürken yok oluşunu anlatan veriler:
İkinci dünya savaşı ardından başlayan ünlü yükseliş dönemi…
1946-80 arası 34 yıllık dönemde toplumun tabanını oluşturan alttaki 50’ lik kesimin ortalama geliri 102 artarken en üst dilimde yer alan 1’lik zengin grubun geliri 47 arttı..
Oldukça dengeli bir dağılımın ortaya çıktığı o zaman kesitinden bugüne bakalım:
Yeni liberal dalga dönemi olarak tanımlanan 1980-2014 arasındaki 34 yıllık ikinci dönemde aynı yüzde 50’ lik tabanın geliri sadece yüzde 1 artışla sınırlı kalırken en üstteki yüzde 1’ lik zengin grubun geliri ise yüzde 300 arttı..
Servet dağılımı da teyit ediyor bozulmayı…
1989 yılında en üst yüzde 10’ un toplam servet içindeki payı 67, alttaki 50’ nin payı 3 iken, 2016 yılında 10’ luk zengin kesim payı 77’ ye çıktı..
ABD’ yi ayakta tuttuğu iddia edilen taban kolonları olarak ta tanımlanan yüzde 50’ lik kesimin servetten aldığı pay yüzde 1’ geriledi…
Bozulma kapitalizmin bayraktarlığını yapan ABD ile sınırlı kalsa dünyanın geri kalanı durumu bir süre daha idare edebilirdi…
Öyle olmadı…
1990’ larda Sovyetler Birliği dağılırken kapitalizmi dengelediği iddia edilen sosyalist sistem de çöktü…
Çöküşle birlikte Sovyetler’deki akıl almaz yer altı zenginlikleri, petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynakları bir avuç oligarka akıtıldı..
Daha da çarpıcısı aynı yıllarda Sovyetler Birliği erirken dünya sahnesine çıkan Çin..
Bugün de halen komünist olduğunu iddia eden bir zümre tarafından yönetilen ülke, küreselleşme avantajını kendi lehine çevirerek hem kendisi büyüdü hem de son 30 yılda dünya büyümesinin lokomotifi oldu…
Ama bakın ne pahasına…
1978’de 156, 1990’ların başında 317 dolar olan kişi başı gelir, 2020’ ye geldiğimizde 10.500 doları aştı…**
Madalyonun bir yüzünde 40 yıl öncesine göre 67 kat ve 1990’ı esas alırsak 33 kata varan muhteşem artış…
Ya öbür tarafta?
Gelir dağılımı ölçütü olarak kullanılan ve sıfırdan bire doğru büyüdükçe bozulmayı gösteren GINI katsayısına bakalım:
1978 yılında 0.16 olan katsayı, 2010’ da 0,44’ e dayanmış, 2017’de ise 0.38 olarak gerçekleşmiş bulunuyor. ***
Tüm dünya kaynaklarını hızla tüketen, evreni yaşanılmaz hale getiren, küresel ısınma durdurulamazsa başta insan nesli olmak üzere pek çok canlıyı yok edecek Amouk koşusunun son dönemecine yaklaşıyoruz…
*
Yıl |
Dünya nüfusu milyar |
Top. Hasıla trilyon dol. |
1960 |
3.032 |
1.350 |
1970 |
3.682 |
2.569 |
1980 |
4.433 |
9.036 |
1990 |
5.280 |
18.385 |
2000 |
6.114 |
33.555 |
2010 |
6.922 |
66.142 |
2019 |
7.673 |
87.608 |
2020 |
7.753 |
84.706 |
Tüm veriler Dünya Bankası kaynaklarından derlenmiştir..
(**) (***) Dünya Bankası verileri
Abdullah Ayan
Mersin 6 Temmuz 2021