Kiracıyla ev sahibini karşı karşıya getiren, ortalama bir memurun artık insanca yaşamını sürdürebileceği konuta kavuşması bir yana, kiralamaya bile takatinin yetmeyeceği günlerden geçiyoruz…
30 bin lira maaş alan öğretmen aylığının yarısını ev kirasını veriyorsa ne yiyip ne içecek sorusunun kaşları kaldırma yanında elbette bir değil, pek çok yanıtı var…
Ama fıkradaki deyimle “mevzu o değil…”
Konut krizinin bugünkü gidişatla ne kısa ne uzun hangi vadeyi biçerseniz biçin, çözümü yok..
Tıpkı cinin şişeden çıkmasına benzer haliyle hortlatılan enflasyonun kısa vadede yeniden kontrol altına alınmasının imkânsızlığı gibi…
Aslında genç cumhuriyetin çözemediği pek çok sorun gibi konut sorunu da yüz yıla dayanan geçmişe dayanıyor…
Her ekonomik ve sosyal kriz, her deprem karşımıza en yalın haliyle konut sorununu çıkarıyor…
Köyden kente göçün ilk yansıması olan gecekondulaşmanın sinemadan romana, neredeyse genlerimize işlemesi durup dururken gerçekleşmedi…
Geçtiğimiz günlerde arşivimi tararken 1929’ da Türkçe harflerle yayına başlayan Yeni Mersin gazetesinin 26 Nisan 1929 nüshasında yer alan “Ev buhranı” başlıklı makale ilgimi çekti…
Okurken şaşkınlığın ötesinde ‘Dejavu’ hissine kapıldığımı itiraf etmeliyim..
‘Dejavu’ çünkü tıpkı bugün 30 bin lira alan 15-20 yıllık devlet memurunun maaşının ne kadarıyla ev kiralayabileceği tartışmaları gibi, o tarihte 80 lira aylık alan ortalama memurun 30 lirayı ev kirasına vermek zorunda kaldığı ve geriye kalan parayla hayatını nasıl idame ettireceği sorularına yanıt arandığı görülüyor…
80 lira deyip geçmeyin..
Bir doların 2 lira olduğu o dönem 40 dolar eden maaşın ABD enflasyonu göz önüne alındığında bugünkü hesapla yaklaşık 800 dolara tekabül ettiğini belirtmekte yarar var…
Gerçek bir mukayesenin yapılabilmesi ve durumun daha iyi anlaşılması için birkaç ürünün fiyatını vereyim,
Buğdayın kilosu 15, nohudun kilosu 22 kuruş..
1 çuval (98 kg) un kalitesine göre 13-20 lira…
İlginçtir aynı günlerde Mersin’ in en seçkin konumlarından birine sahip Ticaret Odası binasının zemin katını yıllık 2 bin lira verecek kiracı aramakta…
Milli Emlak Müdürlüğü Cami Şerif mahallesinde “eşhası müteğayyib (kayıp kişi) Ermeni milletinden Zelveyan Mıgırdıç’a ait 1075 zürra arsaya (yaklaşık 618 m2)sahip nal fabrikasını 6 bin lira tahmini bedelle” satışa çıkarmakta (bir dönem askerlik şubesi günümüzde İçel Sanat Kulübü olarak kullanılan bina…
Herkesin ilgiyle ve bugünkü konut kriziyle paralellikler kuracağı o makaleyi aşağıda bulacaksınız:
“Ev Buhranı
Mersin’ de öteden beri sürüklenip gelen bir adet var..
Haziran ayı, bütün evlerin bir sene müddetle icara verildiği bir mahalleden öbürüne, bir sokaktan diğerine veya mobilya nakil olunduğu bir gündür.
Bu günün ehemmiyeti nakil işi değildir… Müstecirlerin (kiracıların) icarındaki haneden Haziran bidayetinde çıkmak zarureti nısıf sekeneden (sakinlerin çoğunluğu yarıdan fazlası) fazla olan yabancıların daha hazirandan dört, beş ay evvel başka bir ev aramaları talebi fazlalaştırmak ve adeta her hane aleni bir müzayede ile icara vermektedir.
Mersinde hane inşaatı seri bir ameliye olarak devam etmekte ve dünün Mersinine hatta her gün yeni bir bina ilave olunmakta iken ev buhranı icar pahalılığına yegâne amil;
1-Senelik icar bedayetinin (kira başlangıcı) bir ve muayyen olması,
2-Talebin fazlalığı,
3-Nüfusun tekâsüfü (yoğunlaşma, artış)
İşte bu üç amil Mersinde hatırı sayılır bir buhran ve pahalılık hasıl etmektedir.
Bu sene fazla olarak bir de bütün senelik icarın peşin istenmesi müstecirler (kiracılar) üzerinde çok büyük bir tesir yapmaktadır.
Sıhhi bir evde oturabilmek için evvela sene ortasından itibaren Mersinin bütün evlerini tetkik etme zamanı geldikçe izahat almak külfet ve zarureti de var çünkü;
Ev icarına delalet eden bir komisyoncu, böyle bir teşkilat dahi yoktur.
Tahminime göre şimdiye kadar ya böyle bir ihtiyaç his edilmemiş veyahut ta hane sahipleri için senenin bütün gününde kendi emlakinin icarına müşteri aramaktan haz duymaktalar.
Her müstecir bu suretle uzun ve yorucu bir külfete de ayrıca maruz kalmaktadır.
Mersin iktisadi bir memleket olmakla beraber en acı nokta; burada devlet teşkilatının her kademesinden bir memur sınıfı var ve her biri vasati ayda 80 lira kadar bir aylık alır.
Otuz lirasını icara, on lirasını vergi ve rüsuma, 10 lirasını da melbusat (giyim) tenvirat (aydınlanma)ve müteferrikasına sarf ederse mütebaki (geri kalan) otuz lira ile idamei hayat (yaşamı sürdürme) imkânının tahayyül ve tasavvurunu karilere (okurlara) terk edeceğim.
En ufak bir mülahazanın tespit edeceği netice şüphesiz acımak ve acınmak olacaktır.
Bir itibarla bu vaziyeti muvafıkıdır (duruma uygun) diyelim.
Memuriyete arzuların azalması ve iş adamı olarak yetişmek doğru bir nazariye olmakla beraber halin memurları ve onların yaşayışları var!...
İstikbal şüphesiz bu nazariye etrafında yetişiyor.
Fakat hali hazır itibariyle pahalılığa bir çare arayarak memurlarımızın ihtiyacına kısmen medara çalışmak (kısmi çözüm) çok isabetli bir iş olacaktır.
Mersinde hayat pahalılığı var.
Bu bahis uzun bir mevzudur. Yalnız hiç olmazsa Belediye veya Evkaf birkaç apartman yaptırarak bugünün ev buhranına bir teselli ve yarının ihtiyacının da bir kısmını tatmin etmiş olsalar…”