Ahmet Akın - Yeminli Mali Müşavir
Deprem bölgesinde yaşayanların yoğun bir şekilde başka illere göç etmeye devam ettiği ve bunların ne kadarının tekrar yaşadıkları yerlere dönecekleri belirsiz görünmektedir. Bunda belirleyici olacak temel unsurlardan biri, bölgenin yeniden inşasında devletin başarı düzeyi olacaktır.
Afetlerden korunmak ve afetleri daha iyi yönetebilmek için kaderci yaklaşımlardan ziyade bilimsel gelişmeler temelinde yönetim mekanizmalarını güçlendiren yerlerde afetler karşısında sosyal dayanıklılık seviyeleri daha yükseğe çıkarılabilir.
İçinde yaşayanları öldürmeyecek binaların ve doğa olaylarına dirençli şehirlerin inşası, ülkedeki mühendislik-mimarlık eğitiminin kalitesinden tutun da, başta meslek örgütleri olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının bu süreçlere aktif katılımına varıncaya kadar birçok unsurla yakından ilgilidir.
Deprem bir toplumsal sorundur. Toplumsal sorunlara karşı yürütülen mücadelede atılacak en önemli adım "bu artık böyle gidemez" diyebilmekten ve toplumsal sorunlara karşı kapsayıcı ve katılımcı siyasi politikalar üretmekten geçer.
Deprem ardından göçe bağlı olarak şehirlerin demografik yapısının değişimi konusundaki kaygının Antakya örneğinde daha çok dile getirildiğine tanık olduk. Antakya’da yerleşik nüfusun azalması, Suriyeli nüfusun artması bir risk olarak gazeteciler tarafından açıkça dile getirilmiş durumda. Bu ayrılıkçı söylemlerin toplumsal barışı ve toplumsal içermeyi yeniden tesis etme sürecine olumlu bir fayda sunamayacağı apaçık ortada.
Afetlerin yıkıcı etkileriyle mücadelede, iyileşme sürecinde toplumsal bağlar oldukça önemli rollere sahip. Depremle yıkılan kentleri yeniden ve daha sürdürebilir olarak inşa ederken kapsayıcı ve katılımcı söylemler ile politikalar geliştirmek vazgeçilmezdir.
Afetlere ve krizlere karşı daha dayanıklı olmak siyasi gücün merkezileşmesi ve tek bir elde toplanmasıyla mı yoksa yerel yönetimlerin ve yerel toplulukların güç kazandığı bir yapı ile mi olanaklı olabilir sorusu Maraş&Hatay merkezli depremde açık olarak yanıtını buldu.
Deprem sonrasında gördük ki siyasi gücün merkezileşmesi ve yerel yönetimlerin izole edilmesi afet yönetiminde başarı getirmiyor. Bu çerçevede merkezileşme ve yerelleşme arasındaki gerilimlerin masaya yatırılması her zamankinden daha önemli bir gündem maddesi olarak önümüzde duruyor.
Hükümetin her zamanki gibi acelesi var. Seçimler yaklaşıyor, bana temel atılacak, açılış yapacak bir şeyler lazım diye etrafta dolanıp duruyorlar. Şehirlerde hayatı nasıl yeniden başlayabiliriz diye kafa yorup kapsamlı bir program yapacaklarına mera ve ormanlık alanlarda kalıcı konut yapımına hemen başlamak istiyorlar.
Öncelik, fabrikalarda ve iş yerlerinde hasar tespitinin bir an önce tamamlanarak şehirlerin yeniden hayata dönmesi olmalıdır. Geçici barınma merkezleri ve tedarik zincirleri kısa süre içinde yapılabilir. Depremde zarar gören ilçelerin sosyoekonomik gelişmişlik endeksinde geri sıralarda yer alıyor olması unutulmamalı. Kulakları olup duymayan, gözleri olup görmeyen yandaş medya hiç olmazsa bu konularda yalan ve gerçek dışı haberler yapmasın.