Güzel bir söz vardır: “Aşk yürek ister” diye. Vatan ve demokrasi sevdası da böyle bir şey. Ne vatanımızdan vazgeçmeliyiz ne de demokrasiden. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırdığımız zaman gönlümüzün efendisine kavuşmuş oluruz.
Cumhuriyet bir yönetim şekli; demokrasi ise bir yaşam biçimidir. Demokrasi hayatımızın her alanına eşitlik, özgürlük, siyasi partiler gibi birçok uygulanış alanıyla yansır. Cumhuriyette halkın seçtiği kişiler devleti yönetir; demokraside ise tüm herkesin düşüncesi alınarak kararlar alınır.
Bir ülke yabancı kuvvetler tarafından işgal altında olsa, ormanları, dağları, madenleri, akarsuları, sahilleri, tarım alanları, kent merkezleri bu kadar acımasız talan edilmez. Adeta yağma eder gibi bir avuç insan yedikçe iştahı artıyor, iştahı açıldıkça yiyor, bir türlü doymak bilmiyorlar. “Tanrılar Okulu” kitabının yazarı İtalyan Stefano Elio D’Anna’nın söylediği gibi, “Bu dünyanın en korkutucu hastalığı kanser veya AIDS değil, insanın ihtilafa meyilli düşünme alışkanlığıdır.” Fikirleri değil saplantıları olan insan topluluğu en tehlikeli varlıklardır.
Anayasa’nın ve yasaların kendilerine verdiği görevleri uygulayacak bağımsız, tarafsız ve adil bir yüksek yargı olmadan ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve insan haklarına saygının olmayacağını yaşayarak öğrendik. Toplumların yaşamında “hukukun üstünlüğü” olmazsa olmaz koşullardan birisidir. Baskıcı iktidarlar “üstünlerin hukuku” sevdasına kapılırsa yok olmaya mahkum olmuşlardır. Ne zaman ki, insanlar özgürlüklerinin peşine düşer, korkularından ve bağımlılıklarından kurtulur, özgürlük olmadan mutluluk ve adalet olmayacağını pekiştirirlerse demokratik hukuk gelişir ve yerleşir.
İnsan, kararlı bir şekilde düşüncenin yaratıcı gücünden haberdar olursa geleceğini dönüştürebilir. İnsanlar farklı anlama düzeylerine sahiptirler. Aralarındaki gerçek eşitsizlik budur. Size biçilen yaşam tarzına itiraz ederek kendi benliğinizi, karakterinizi ortaya koyun ki hak ettiğiniz yaşam tarzına kavuşabilesiniz.
Kendisini destekleyen bir çevre oluşturarak, iktidarı korumak için yandaşlar yaratılması, adaletli yönetimin önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. İşte bu noktada, baskı, zorlama ve şantajla toplumu yönlendirmeye çalışan bir yönetimle karşı karşıya kalırsanız düşüncenizin yaratıcı gücünden yararlanın.
Sözcü Gazetesi yazarlarından Ayşe Sucu’nun şu görüşüne katılmamak elde değil: “Büyük fotoğraf gösteriyor ki, hayattan kopuk din söylemi, yaşam standartları oldukça düşük toplumlar oluşturdu. İşin acı tarafı yöneticiler bu kitleyi dikkate alan popülist politikalar üretiyorlar; zekayı küçümseyen imamlar, cehaleti öven profesörler, bilimsel yaklaşımlara düşman bürokratlar ise İslam karşıtlarına maazallah söz bırakmıyor.”