Sürdürülebilir para ve maliye politikaları olmadan piyasada güven sağlanamıyor. Yatırımcılar ve tasarruf sahipleri önünü göremiyor. Ekonomideki kırılganlık dış faktörlerden de olumsuz etkilenmeye neden oluyor. Çünkü, dolarizasyon Türkiye ekonomisinin kılcal damarlarına kadar işlemiş durumda.
Aynı politika faizini korumakla, krediler daha ılımlı seyretmekle, dış dengede iyileşme öngörülmekle birlikte risk primimiz iki ay öncesine göre daha yüksek, beklentiler daha kötü. Sorun inandırıcılık ve güven kaybı. Jeopolitik riskler ortada duruyor. Bozulan beklentiler, artan maliyetler de enflasyonla mücadeleyi giderek zorlaştırıyor. Böyle bir ortamda da ne yazık ki reel faiz gereksinimi daha yüksek oluyor.
Türkiye kredilerdeki büyümeyi yavaşlatmak zorunda. Krediler yatırımı değil tüketimi artırıyor. Tüketim de ithalata dayalı olduğu için cari açık büyüyor. Türkiye, yabancı yatırımcıyı çekip cari açığı finansa etmekte zorlanırsa TL’de daha fazla değer kaybı meydana gelebilir. Ekonomideki daralma diğer yükselen piyasalarla karşılaştırıldığında çok iyi. Ancak, cari açığın GSYH’ya karşı öngörülen yüzde 4 oranı Türkiye için çok fazla.
Sosyal Güvenlik Kurumu açığı sürdürülebilir olmaktan çıkmış durumda. Olağanüstü boyutlara ulaştı. Bir de buna Yap İşlet Devret modeli ile yapılan köprüler, tüneller, otoyollar ve Havalimanları için ödenen garanti paralarını koyarsak, açık her geçen gün büyüyor. Bir başka kamburda Şehir Hastaneleri. Hepsi birlikte Türkiye ekonomisinin canına okuyor. Yandaşlar oturdukları yerden cebini doldururken işsizler, dar gelirliler ve yoksullar perişanları oynuyor.
Hem dünya emtia fiyatlarındaki artış hem de kur artışları Türkiye’deki fiyatları iki defa vuruyor. Emtia fiyatlarındaki artış, Covid-19 ile mücadele döneminde ekonominin en önemli gündem maddelerinden biri hâline geldi. Küresel emtia fiyatları son bir yılda neredeyse ikiye katlanırken belirli ürünlerdeki artış, hem üreticileri hem de tüketicileri doğrudan etkiliyor.
Nisan 2020 - Nisan 2021 döneminde bakır, alüminyum ve demir cevheri fiyatları sırayla 85, 59 ve 112 oranlarında arttı. Aynı dönemde palm yağı, soya yağı ve mısır fiyatlarındaki artışlar 76,5 - 82,6 bandında gerçekleşti. Yıl başından bu yana Brent petrol fiyatlarındaki artış 30’u geçti. Türkiye’nin ihraç ürünlerinin içinde yüzde 70’lere varan ithal ham madde ve ara malı olması döviz gelirlerini sınırlıyor. Bacasız sanayi dediğimiz turizm gelirlerinde yaşanan çöküş de işin tuzu biberi oluyor.
Türkiye ekonomisi gelir yaratamıyor. İtibardan tasarruf olmaz diyen çağdışı anlayış ve yönetim değişmedikçe kan kaybı devam edecektir. Geleceğimiz ipotek altına alınıyor.