Kısaca, bir insan topluluğunun ya da bir ülkenin, yaşayabilmek için üretme ve bunları bölüşme biçimlerinin ve bu eylemlerden doğan ilişkilerinin tümü olarak ifade edebileceğimiz ekonomi, aşırı ve gereksiz harcamalardan sakınma anlamını da taşır. Ünlü ekonomistlerden olan Amerikalı Samuelson ekonomi terimini tanımlarken şu ifadeyi kullanmıştır: “Para kullanılarak veya kullanılmayarak, insanlar arasında mübadeleye neden olan faaliyetlerin incelenmesi.”
“Ekonomik Teoriler”, olgular arasındaki ilişkileri, yani “gerçekleri” ortaya koyar. Olgular arasında hangileri “sebep”, hangileri “sonuç”tur, tanımamızı, yaşadığımız dünyayı daha iyi anlamamızı sağlar. Gelecek hakkında tahmin yapmamızı da mümkün kılar. “Ekonomiden Ben Sorumluyum Ben” diyebilmek için önce yoğun bir ekonomi eğitimi almak gerekir. Çünkü, ekonomi bir bilimdir. Ülker bayiliği yapılarak ekonomi öğrenilmez.
Ülkelerin ekonomik başarıları kurumlara, ekonominin işleyişini belirleyen kurallara ve bireyleri motive eden teşviklere göre farklılık gösterir. Tüm ekonomik kurumların yaratıcısı toplumdur. Siyasetin kurumları kuşatmış olması ve siyasal kurumların toplumda gücün kimin elinde olduğu sınırlandırmasının eşit olmaması mutlakiyetçiliği getirmektedir. Türkiye’de bugün yaşanan budur. Güvensizlik ve hukuksuzluk had safhada olunca denetim, şeffaflık ve sürdürebilirlikte ortadan yok olmaktadır.
Ekonomide son zamanlarda dolar, kur ve faiz konularında olup bitenler son 20 ayda 4 Merkez Bankası Başkanı değiştirilmesi yüzünden oluyor değildir. Problemin çok daha derin olmasındandır. Son değişiklikler sadece bardağı taşıran son damlalar rolünü oynuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adeta seferberlik ilan eder gibi sürekli olarak vatandaştan altın ve dövizlerini istemesi boşuna değil.
Özellikle, 2017 yılı referandumu ile başlayıp, 2018 Cumhurbaşkanlığı ve 2019 yerel seçimlerinde olağanüstü paralar iktidar tarafından seçimleri kazanmak için harcanmıştır. Bu paralar borç olarak alınan paralardır. Ekonomide hiçbir gelir artışı yaratmadan tüketilen kaynaklardır. Bugün gelinen noktada, hazinenin ve özel sektörün dış borç yükü ve cari açık ülkeyi kıpırdayamaz duruma getirmiştir. Devlet bankalarının düşük faizle ulufe dağıtır gibi verdiği karşılıksız krediler enflasyon olarak halka geri dönmüştür.
Ekonomik ve siyasi yönden iktidarın ülkeyi yönetme becerisi kalmamıştır. Makro ekonomik politikalarda sürdürülebilirlik ve uyum sağlanmadan ekonomide iyileşme beklemek saflıktır. İktidardan düşerse hesap verme korkusu içinde olan yönetimlerin sağlıklı kararlar alma şansı yoktur.
Yazımı Atatürk’ün güzel bir sözü ile bitirmek isterim: “Ekonomi demek her şey demektir.”
Ahmet Akın – Yeminli Mali Müşavir