Ahmet Akın
Köşe Yazarı
Ahmet Akın
 

Kaz Dağları Yürekleri Yakıyor

Gazeteci Tufan Türenç “Kaz Dağları” felaketi ile ilgili olarak son noktayı koymuş: “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin Kaz Dağları ile suskun biganeliğini Allah asla ve katta affetmez. Bu kadar aç gözlülük kabul edilemez. Yazıktır. Gelecek nesiller sizi lanetle anacaktır haberiniz olsun.” Karşımızda, rüşvet ve yolsuzluğu, yağma ve talanı ganimet olarak gören bir anlayışın iktidarda olması işimizi çok zorlaştırıyor. Ormanları yok ettikleri gibi siyanürle altın arama çalışmalarının yapılacak olması ikinci bir travmayı da birlikte getiriyor. @kralijulien twitter sayfasından alıntı yapılan bir makaleyi aynen aktarıyorum: Siyanur aslında bir bileşiktir. C ve N elementlerinden oluşur. Uzaktan bakıldığında karbonata benzer. Deneyler için genelde toz şeklinde temin edilir. Bir şişenin içerisinde durduğu ve temas etmediği sürece kimseye zararı yoktur. Ama temas ettiği zaman ppm (part per million) milyonda bir seviyesindeki miktarlardan itibaren yaşamı tehdit etmeye başlar. Çok hızlı şekilde etki ettiğinden dolayı çok çok şanslı iseniz, çok az miktarda aldıysanız (100 ppm ve daha az) ve tam teşekküllü bir eğitim araştırma hastanesine yakınsanız ve bu alanda deneyimli bir ekibiniz varsa, ellerinde amil nitrit varsa (Antidot olarak kullanılır) hayatta kalma şansınız vardır. Eğer solunum yoluyla aldıysanız o kadar vaktiniz yoktur. Acıbadem kokusunu burnunuz algıladığı an artık siyanür zehirlenmesine maruz kaldığınızı ya da kalmak üzere olduğunuzu bilin. Yukarıda bahsettiğim kapsamda bir hastaneye ulaşmak ve müdahale için 8-10 dakikanız vardır. Şöyle bir kötü özelliği vardır siyanürün. Merkezi Sinir sistemini etkiler. Bu nedenle zehirlenmeler çok yüksek oranda ölümle sonuçlanır   Peki Altınla Siyanürü bir araya getiren şey nedir? Altının en büyük özelliklerinden bir tanesi doğada bileşik yapmadan saf hale yakın bulunmasıdır. Filmlerde dere yataklarında ellerinde elekle altın arayanları hatırladınız değil mi? İşte o abiler altının saf olarak dere yataklarında, toprağın içindeki elle tutulabilen, gözle görülebilen boyutlardaki halini ararlar. Altının büyük parçalı olmayan, ufak tanecikli hali ise, altın yataklarının içerisinde milyonlarca ufak parça halinde geniş arazide toprağın derinlemesine bulunur. Şöyle düşünün, tonla toprak var ve içinde küçük boyutlar/ağırlıklarda altın cevheri bulunuyor. Bunu tek tek elle bulabilmek imkansıza yakındır. Siyanür burada devreye girer. Ne yazık ki şöyle bir özelliği vardır siyanürün. Siyanür, tıpkı kesme şekerin sıcak çayın içerisinde karıştırıldıkça kaybolması gibi, içinde altın olan toprağı siyanürlü su ile yıkadığınızda toprağın içindeki altını (basit dille söylüyorum) katı halden sıvı hale getirir ve çözeltinin içine alır. Siyanürlü o çözelti çok yüksek oranda altın barındırır. Sonra o çözeltiye klor gazı verdiğinizde altın çözeltinin içinde katı halde çöker. Sonra kurutup, külçe haline getirip piyasaya sürersiniz. Buraya kadar süper. Esas sorun burada başlıyor. Zira binlerce ton toprağı yıkayacak kadar çok elinizde siyanürlü suyun (çözeltinin) olması gerekir. Madenin ve hacminizin büyüklüğüne göre değişmekle birlikte çapı 200-250 metre, derinliği 60-70 metredir. Boğaz köprüsünün denizden 67 metre yüksekte, bir futbol sahasının 105 metre olduğunu da belirteyim. O siyanürlü çözeltinin bulunduğu havuz mutlaka açık havada olmalıdır. Zira bu zehiri yine doğa ana sayesinde bertaraf ederiz. Siyanürlü çözeltiyi güneş ışınlarına maruz bıraktığınızda UV ışınları CN yi parçalar ve görece daha az zararsız hale gelen bir çözeltiniz olur. Peki sorun ne mi? Sorun şu güzel kardeşim. O kazdığınız havuzun altını, o suyun yeraltına sızmaması için branda gibi (teknik tabir kullanmak istemedim) bir izolasyon malzemesi ile kaplarsınız. O branda da toplu iğnenin ucu kadar dahi sızmanın olmaması gerekir. Hele ki FAY HATTININ HİÇ OLMAMASI GEREKİR. OLURDA DEPREM OLURSA o aşağıdaki bez hem üzerinde suyun ağırlığı hem de depremin etkisi ile yırtılabilir. O yırtığın sebep olduğu sızıntıyı en iyi ihtimalle 1-2 saat sonra fark edebilirsiniz. O da her an ölçüyor olmanız şartı ile ve deprem esnasında o civardaki görevlilerin sağ ve işinin başında olup, oraya müdahale etmek için hazır olması şartıyla geçerlidir. O siyanür havuzunu yaparken aslında baraj yapıyormuşcasına alt yapı ile yapıyor olmanız gerekir. Birde aşırı yağış ve sel gibi riskleri de unutmayalım. O baraj taşmamalı. Zira esas tehlike o havuzun (Allah muhafaza) taşması-yıkılması veya asla fark edilemeyecek boyutta sızıntı ile (her gün sadece 200 litre sızsa) yer altı sularına, bitkilere,,hayvanlara ve toprağa karışmasıdır. Siyanür zehirlenmesi direk olmasa dahi, farklı zehirlenme/ rahatsızlıklara sebep olacağı ve ana etkenin siyanür olduğu ancak otopsi vb durumlarda ortaya çıkması mümkün olacağı için çevredeki insan - doğa hayatındaki farklı sebeplerdenmiş gibi görünen ölümler uzun süre fark edilmeyebilir. Peki bu siyanürden başka yöntem var mıdır altın üretmek için? Vardır! Hem de 1 den fazla. Ama daha maliyetli ve daha uzundur. Ama özet şu, değil 1 kilo 100 ton altın bile, bir insanın saçının telini geri getirmez. Siyanür havuzunun çökmesi-yıkılması-aşırı yağışlarla hasar görmesi hiç oldu mu diye sorarsanız. Buyrun size canınızı izlediğinde çok yakacak arama kelimesi 'cyanide spill disaster'. En son Romanya da bu yazdığım risk gerçekleşti ve siyanür havuzu hasar gördü. Çernobil’den beri Avrupa da yaşanan ekolojik felaket olarak tarihe geçti. 50 km çapındaki alandaki tüm doğal hayat sona erdi. Bu rakam da resmi açıklamalar. Gerçek durumu asla bilemeyeceğiz. Altın her alanda yadsınamayacak kadar çok kullanımı olan bir emtia. AMA HAYATI KOLAYLAŞTIRIP, ANLAMLANDIRIRKEN , BAŞKA HAYATLARA SON VERMEMELİ, HELE Kİ ALTERNATİF ÜRETİM YÖNTEMİ VARSA!  
Ekleme Tarihi: 19 Ağustos 2019 - Pazartesi

Kaz Dağları Yürekleri Yakıyor

Gazeteci Tufan Türenç “Kaz Dağları” felaketi ile ilgili olarak son noktayı koymuş: “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin Kaz Dağları ile suskun biganeliğini Allah asla ve katta affetmez. Bu kadar aç gözlülük kabul edilemez. Yazıktır. Gelecek nesiller sizi lanetle anacaktır haberiniz olsun.” Karşımızda, rüşvet ve yolsuzluğu, yağma ve talanı ganimet olarak gören bir anlayışın iktidarda olması işimizi çok zorlaştırıyor.

Ormanları yok ettikleri gibi siyanürle altın arama çalışmalarının yapılacak olması ikinci bir travmayı da birlikte getiriyor. @kralijulien twitter sayfasından alıntı yapılan bir makaleyi aynen aktarıyorum:

Siyanur aslında bir bileşiktir. C ve N elementlerinden oluşur. Uzaktan bakıldığında karbonata benzer. Deneyler için genelde toz şeklinde temin edilir.
Bir şişenin içerisinde durduğu ve temas etmediği sürece kimseye zararı yoktur. Ama temas ettiği zaman ppm (part per million) milyonda bir seviyesindeki miktarlardan itibaren yaşamı tehdit etmeye başlar. Çok hızlı şekilde etki ettiğinden dolayı çok çok şanslı iseniz, çok az miktarda aldıysanız (100 ppm ve daha az) ve tam teşekküllü bir eğitim araştırma hastanesine yakınsanız ve bu alanda deneyimli bir ekibiniz varsa, ellerinde amil nitrit varsa (Antidot olarak kullanılır) hayatta kalma şansınız vardır.
Eğer solunum yoluyla aldıysanız o kadar vaktiniz yoktur. Acıbadem kokusunu burnunuz algıladığı an artık siyanür zehirlenmesine maruz kaldığınızı ya da kalmak üzere olduğunuzu bilin. Yukarıda bahsettiğim kapsamda bir hastaneye ulaşmak ve müdahale için 8-10 dakikanız vardır. Şöyle bir kötü özelliği vardır siyanürün. Merkezi Sinir sistemini etkiler. Bu nedenle zehirlenmeler çok yüksek oranda ölümle sonuçlanır

 

Peki Altınla Siyanürü bir araya getiren şey nedir?
Altının en büyük özelliklerinden bir tanesi doğada bileşik yapmadan saf hale yakın bulunmasıdır. Filmlerde dere yataklarında ellerinde elekle altın arayanları hatırladınız değil mi? İşte o abiler altının saf olarak dere yataklarında, toprağın içindeki elle tutulabilen, gözle görülebilen boyutlardaki halini ararlar. Altının büyük parçalı olmayan, ufak tanecikli hali ise, altın yataklarının içerisinde milyonlarca ufak parça halinde geniş arazide toprağın derinlemesine bulunur. Şöyle düşünün, tonla toprak var ve içinde küçük boyutlar/ağırlıklarda altın cevheri bulunuyor. Bunu tek tek elle bulabilmek imkansıza yakındır. Siyanür burada devreye girer. Ne yazık ki şöyle bir özelliği vardır siyanürün. Siyanür, tıpkı kesme şekerin sıcak çayın içerisinde karıştırıldıkça kaybolması gibi, içinde altın olan toprağı siyanürlü su ile yıkadığınızda toprağın içindeki altını (basit dille söylüyorum) katı halden sıvı hale getirir ve çözeltinin içine alır. Siyanürlü o çözelti çok yüksek oranda altın barındırır. Sonra o çözeltiye klor gazı verdiğinizde altın çözeltinin içinde katı halde çöker. Sonra kurutup, külçe haline getirip piyasaya sürersiniz. Buraya kadar süper. Esas sorun burada başlıyor. Zira binlerce ton toprağı yıkayacak kadar çok elinizde siyanürlü suyun (çözeltinin) olması gerekir.
Madenin ve hacminizin büyüklüğüne göre değişmekle birlikte çapı 200-250 metre, derinliği 60-70 metredir. Boğaz köprüsünün denizden 67 metre yüksekte, bir futbol sahasının 105 metre olduğunu da belirteyim. O siyanürlü çözeltinin bulunduğu havuz mutlaka açık havada olmalıdır.

Zira bu zehiri yine doğa ana sayesinde bertaraf ederiz. Siyanürlü çözeltiyi güneş ışınlarına maruz bıraktığınızda UV ışınları CN yi parçalar ve görece daha az zararsız hale gelen bir çözeltiniz olur.
Peki sorun ne mi? Sorun şu güzel kardeşim. O kazdığınız havuzun altını, o suyun yeraltına sızmaması için branda gibi (teknik tabir kullanmak istemedim) bir izolasyon malzemesi ile kaplarsınız.
O branda da toplu iğnenin ucu kadar dahi sızmanın olmaması gerekir. Hele ki FAY HATTININ HİÇ OLMAMASI GEREKİR. OLURDA DEPREM OLURSA o aşağıdaki bez hem üzerinde suyun ağırlığı hem de depremin etkisi ile yırtılabilir. O yırtığın sebep olduğu sızıntıyı en iyi ihtimalle 1-2 saat sonra fark edebilirsiniz. O da her an ölçüyor olmanız şartı ile ve deprem esnasında o civardaki görevlilerin sağ ve işinin başında olup, oraya müdahale etmek için hazır olması şartıyla geçerlidir. O siyanür havuzunu yaparken aslında baraj yapıyormuşcasına alt yapı ile yapıyor olmanız gerekir. Birde aşırı yağış ve sel gibi riskleri de unutmayalım. O baraj taşmamalı. Zira esas tehlike o havuzun (Allah muhafaza) taşması-yıkılması veya asla fark edilemeyecek boyutta sızıntı ile (her gün sadece 200 litre sızsa) yer altı sularına, bitkilere,,hayvanlara ve toprağa karışmasıdır. Siyanür zehirlenmesi direk olmasa dahi, farklı zehirlenme/ rahatsızlıklara sebep olacağı ve ana etkenin siyanür olduğu ancak otopsi vb durumlarda ortaya çıkması mümkün olacağı için çevredeki insan - doğa hayatındaki farklı sebeplerdenmiş gibi görünen ölümler uzun süre fark edilmeyebilir. Peki bu siyanürden başka yöntem var mıdır altın üretmek için? Vardır! Hem de 1 den fazla. Ama daha maliyetli ve daha uzundur. Ama özet şu, değil 1 kilo 100 ton altın bile, bir insanın saçının telini geri getirmez. Siyanür havuzunun çökmesi-yıkılması-aşırı yağışlarla hasar görmesi hiç oldu mu diye sorarsanız. Buyrun size canınızı izlediğinde çok yakacak arama kelimesi 'cyanide spill disaster'.
En son Romanya da bu yazdığım risk gerçekleşti ve siyanür havuzu hasar gördü. Çernobil’den beri Avrupa da yaşanan ekolojik felaket olarak tarihe geçti. 50 km çapındaki alandaki tüm doğal hayat sona erdi. Bu rakam da resmi açıklamalar.
Gerçek durumu asla bilemeyeceğiz. Altın her alanda yadsınamayacak kadar çok kullanımı olan bir emtia. AMA HAYATI KOLAYLAŞTIRIP, ANLAMLANDIRIRKEN , BAŞKA HAYATLARA SON VERMEMELİ, HELE Kİ ALTERNATİF ÜRETİM YÖNTEMİ VARSA!

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.