İktidarlar devlet organlarını temsilen görev yaparlar. Seçimle göreve gelirler, çalışırlar ve seçimle görevleri sonra erer. Oy kaybı nedeni ile iktidar el değiştirecekse, en güzeli bunu kabul etmektir. Yıpranmış bir iktidarı Meclis’te sayısal üstünlük sağlayarak ayakta tutmaya çalışmak çeşitli ödünleri de beraberinde getirir. Kendisi olmayı unutup kendisine ömür biçenlerin esiri olur.
Siyasi partilerin amacı elbette seçim kazanmak ve iktidar olmaktır. Ancak, bir siyasi parti sadece bu amacı taşımaz, fikirlerini, programlarını ve projelerini halkın çoğunluğunun eğilimleri ve görüşlerine uygun olarak yürütür. Temel amaç halkın refahının yükseltilmesi olur. Sadece belirli çıkar gruplarına hizmet ederek halkı yok sayan bir iktidar anlayışı uzun ömürlü olmaz.
Totaliter rejimlerin seçim kazanma diye bir derdi yoktur. Göstermelik seçimlerle iktidarlarına uzun süre devam ederler. İktidarları sürecinde mutlaka emperyalist güçlü ülkelerden akıl ve ekonomik destek alırlar. Bu tip ülkelerde aslında iktidarda olan dış güçlerdir. İşleri bittiğinde bir şekilde mevcut yönetime son vererek yeni bir kadroyla yollarına devam ederler.
Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi daha 3 yılı oldurmadan içinden çıkılmaz bir hal aldı. Türkiye yönetilemiyor adeta savruluyor. Yandaş medyanın etkisi ve bağımlı mahkemelerle iktidar ayakta durmaya çalışıyor. Yalan ve hamaset en koyu şekilde uygulanıyor. İşin tuhaf tarafı davul iktidarın büyük ortağının boynunda ama tokmak küçük ortakta. Çağdışı bir anlayış olan parti kapatma yoluyla milli ve manevi duyguları kullanarak seçmenlerini bir arada tutmaya gayret ediyorlar. Parti organlarında üst yönetimde ya da bakanlarda değişim yaparak yeni imajı vermeye çalışıyorlar. Halbuki, Bakan değişmesinin sadece elbise değişikliği olduğu biliniyor.
20 ayda 4 Merkez Bankası Başkanı’nın kovulması, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, Bakanların memur yerine konulması, Milli Görüş Gömleği’nin giyilerek dincilik ve koyu milliyetçilik anlayışının ön plana çıkarılması güven unsurunu kökünden sarsıyor.
Türkiye’de AKP iktidarı ile birlikte 19 yıl sonra geldiğimiz durum pek iç açıcı değil:
Dış politikadaki tutarsızlıklar yeni düşmanlar yaratıyor. Ekonomi iflas noktasına sürükleniyor. İşsizlik ve yoksulluk acı veriyor. Milli Eğitimi ara ki bulasın. Şehir Hastaneleri para yutma makinesi gibi çalışıyor. Tarikat ve cemaatler patron biziz diyor. Liyakat çöpe atıldı. Hukukun gözyaşları dinmiyor. Laiklik yok oldu olacak. Yap-İşlet Devret yatırımları bütçenin canına okuyor. Beceriksizlikten Covid-19’dan boş yere insanlar ölüyor. Dünyada hapishanede en çok gazetecisi olan ülke Türkiye. En kötü tarafı da TBMM’nin el kaldır indir organına dönüşmüş olması. İktidarı denetleyecek hiçbir otorite kalmadı.
Tüm bunları görerek; olsun, kullanmadığımız otoyollar, geçmediğimiz köprüler ve tüneller var diyorsan, sen bilirsin.
Ahmet Akın – Yeminli Mali Müşavir