Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Suriyeli Meselesi

“Pek az insan düşünür ama hepsinin bir kanaati vardır”     29 Nisan 2011’de 252 kişilik ilk Suriyeli kafilenin Hatay- Yayladağ ilçesinden Türkiye’ye girişinin üzerinden 10 yıl geçti. Bugün resmi rakamlara göre bu sayı 3 milyon 665 bini buldu. Ancak onlarla birlikte yaşamaya büyük çoğunluk isteksiz yaklaşıyor.   Arkadaş grubuyla otururken emekli öğretmen abimiz; Suriyelilere verip veriştiriyordu. Sözlerinden bazı akrabalarının Avrupa’da olduğu anlaşılan ve kendini hümanist olarak tanımlayan emekli öğretmenimiz. Suriyelilerden olumlu bahsetmiyor ve hararetle onların bir an evvel gönderilmelerini savunuyordu. Uzun seneler yurtdışında yaşamış olan ben, kendimi daha fazla tutamadım. Ve dedim ki “ Hocam güzel konuşuyorsunuz fakat sizin de yurtdışında akrabalarınız var. Oralarda onlara yapılan ayrımcı muameleyi hemen ırkçı, faşist olarak damgalıyorsunuz. Ama görüyorum ki siz de benzer hatalar yapıyorsunuz.” Biraz duraksadı belli ki beklemediği bir söz söylenmişti kendisine. Zira grupta bulunan diğer arkadaşlar onu, itirazsız tasdik ediyorlardı.   Yukarıdakine benzer diyalogları defalarca yaşadım. Sosyal medyada ise daha beterlerini gün be gün görmekteyim. Haklarında birçok asılsız iddia yayılıyor. Daha çok orta ve üst gelir grubuna mensup meslek sahibi, eğitimli diye de tarif edebileceğimiz insanlarda Suriyeli düşmanlığı diyemesem de bir karşıtlık, ırkçılığa varan aşağılama ve onları ülke dışına gönderme isteği gözlemlemekteyim. Suriyeliler konusunda ‘Kreuzberg’leşen Mersin’ ve ‘Suriyeli Komşumuz’ adlı iki yazım var. İsteyenler bu başlıklar altında yazıları google’den çağırabilir.   Geçenlerde yayımlanan kapsamlı bir araştırma, konuya ilgiyi tekrar uyandırdı. Araştırmaya bakınca, sokaktaki vatandaşın ne kadar yüzeysel ve yanlı yaklaştığını düşündüm. Çünkü bizdeki Suriyeli karşıtlığı daha çok siyasi ve ideolojik tabanlı bir yaklaşımdır. Nedense meseleye insani, tarihi açıdan pek yaklaşılmaz. Gelenlerin giyim- kuşamları, çocuk sayıları, kültürel duruşları ve dini yaklaşımlarıdır ağırlıkla dert yapılan. Yoksa mağduriyetleri, mecburiyetleri bizi pek ilgilendirmez.   Avrupalının Türk’e bakışı ne ise, Türk’ün Suriyeli’ye bakışı da benzerdir. Kültürel uyumsuzluk, dini yaşayış, çocuk sayısı, örtünmeleri, ucuza çalışmaları ve gürültücü olmaları ortak dışlanma sebepleridir. Avrupalı Türk’e böyle yaklaştığında adı; ırkçılıktır, önyargıdır, gayri insani tutumdur. Ama bizim davranışımıza ne demeli? Kaldı ki Suriyelilerle akrabayız, dini- kültürel benzerlik var, her şeyden önemlisi ortak bir tarihimiz var Suriyelilerle.        Birinci Dünya Savaşından sonra sınırlar yeniden çizildi. Savaşta ortak vatan için şehit düşenler; bir bakmışsınız istemeden sınırın öteki tarafında kalmışlar ve adları Suriye olmuş. Peki bunda onların ne suçu var? Sınırın öbür tarafında yaşayanın, Kamışlı’da yaşayandan ne farkı var ki zaten çoğunluğu birbirileriyle akraba. Üstelik tamamı Arap değil buraya gelenlerin. İçlerinde azımsanmayacak oranda Türkmenler, Kürtler mevcut. Ayrıca 911 km ortak sınırı olan iki ülkede geçişler kaçınılmazdır ve geçmişten günümüze türlü engellere rağmen hep süregelmiştir…   Suriyeliler için Batı demek önce Türkiye toprağıdır. Savaş öncesinde de insanlarda böyle bir eğilim vardı. Türkiye’ye seyahat etmek, gezmek, mümkünse Türkiye’de kalmanın yollarını aramak hep vardı.    Binlerce yıldır insanların Batı’ya yönelişleri hiç dinmedi. Gönüllü, gönülsüz göçler sürekli benzer rotaları izledi. Hep Batı’ya, Batı’ya doğru yöneldi katarlar…Kimse kimseyi kandırmasın! Gelenler burada büyük oranda kalıcıdır. Göçler tarihi de anlatır ki göç edenler büyük oranda gittikleri diyarlarda kalmıştır. Son yapılan araştırma da bunu doğruluyor ve sonuç olarak şöyle diyor; “ Türkiye’deki Suriyelilerin gönüllü bir şekilde geri dönme ihtimalleri yok.”   Gurbetçilik deneyimi olan ben derim ki Suriyelilere misafir ve gidici gözüyle bakmayalım. Onlar çoğunlukla burada kalacaktır. Birlikte yaşamanın metotlarını geliştirelim ve uyum göstermeleri konusunda yardımcı olalım. Öyle sanıyorum ki ikinci ve üçüncü kuşak Suriyeliler toplumla o derece kaynaşacak ki bizlerden farkları kalmayacak. Çünkü Anadolu, insanları aynı potada eritmesi ve bağrında saklaması ile meşhurdur. Son Söz: “Hepimiz bir yerlerdeydik, bir yerlerden geldik.”
Ekleme Tarihi: 10 Mayıs 2021 - Pazartesi

Suriyeli Meselesi

“Pek az insan düşünür ama hepsinin bir kanaati vardır”

 

  29 Nisan 2011’de 252 kişilik ilk Suriyeli kafilenin Hatay- Yayladağ ilçesinden Türkiye’ye girişinin üzerinden 10 yıl geçti. Bugün resmi rakamlara göre bu sayı 3 milyon 665 bini buldu. Ancak onlarla birlikte yaşamaya büyük çoğunluk isteksiz yaklaşıyor.

  Arkadaş grubuyla otururken emekli öğretmen abimiz; Suriyelilere verip veriştiriyordu. Sözlerinden bazı akrabalarının Avrupa’da olduğu anlaşılan ve kendini hümanist olarak tanımlayan emekli öğretmenimiz. Suriyelilerden olumlu bahsetmiyor ve hararetle onların bir an evvel gönderilmelerini savunuyordu. Uzun seneler yurtdışında yaşamış olan ben, kendimi daha fazla tutamadım. Ve dedim ki “ Hocam güzel konuşuyorsunuz fakat sizin de yurtdışında akrabalarınız var. Oralarda onlara yapılan ayrımcı muameleyi hemen ırkçı, faşist olarak damgalıyorsunuz. Ama görüyorum ki siz de benzer hatalar yapıyorsunuz.” Biraz duraksadı belli ki beklemediği bir söz söylenmişti kendisine. Zira grupta bulunan diğer arkadaşlar onu, itirazsız tasdik ediyorlardı.

  Yukarıdakine benzer diyalogları defalarca yaşadım. Sosyal medyada ise daha beterlerini gün be gün görmekteyim. Haklarında birçok asılsız iddia yayılıyor. Daha çok orta ve üst gelir grubuna mensup meslek sahibi, eğitimli diye de tarif edebileceğimiz insanlarda Suriyeli düşmanlığı diyemesem de bir karşıtlık, ırkçılığa varan aşağılama ve onları ülke dışına gönderme isteği gözlemlemekteyim. Suriyeliler konusunda ‘Kreuzberg’leşen Mersin’ ve ‘Suriyeli Komşumuz’ adlı iki yazım var. İsteyenler bu başlıklar altında yazıları google’den çağırabilir.

  Geçenlerde yayımlanan kapsamlı bir araştırma, konuya ilgiyi tekrar uyandırdı. Araştırmaya bakınca, sokaktaki vatandaşın ne kadar yüzeysel ve yanlı yaklaştığını düşündüm. Çünkü bizdeki Suriyeli karşıtlığı daha çok siyasi ve ideolojik tabanlı bir yaklaşımdır. Nedense meseleye insani, tarihi açıdan pek yaklaşılmaz. Gelenlerin giyim- kuşamları, çocuk sayıları, kültürel duruşları ve dini yaklaşımlarıdır ağırlıkla dert yapılan. Yoksa mağduriyetleri, mecburiyetleri bizi pek ilgilendirmez.

  Avrupalının Türk’e bakışı ne ise, Türk’ün Suriyeli’ye bakışı da benzerdir. Kültürel uyumsuzluk, dini yaşayış, çocuk sayısı, örtünmeleri, ucuza çalışmaları ve gürültücü olmaları ortak dışlanma sebepleridir. Avrupalı Türk’e böyle yaklaştığında adı; ırkçılıktır, önyargıdır, gayri insani tutumdur. Ama bizim davranışımıza ne demeli? Kaldı ki Suriyelilerle akrabayız, dini- kültürel benzerlik var, her şeyden önemlisi ortak bir tarihimiz var Suriyelilerle.     

  Birinci Dünya Savaşından sonra sınırlar yeniden çizildi. Savaşta ortak vatan için şehit düşenler; bir bakmışsınız istemeden sınırın öteki tarafında kalmışlar ve adları Suriye olmuş. Peki bunda onların ne suçu var? Sınırın öbür tarafında yaşayanın, Kamışlı’da yaşayandan ne farkı var ki zaten çoğunluğu birbirileriyle akraba. Üstelik tamamı Arap değil buraya gelenlerin. İçlerinde azımsanmayacak oranda Türkmenler, Kürtler mevcut. Ayrıca 911 km ortak sınırı olan iki ülkede geçişler kaçınılmazdır ve geçmişten günümüze türlü engellere rağmen hep süregelmiştir…

  Suriyeliler için Batı demek önce Türkiye toprağıdır. Savaş öncesinde de insanlarda böyle bir eğilim vardı. Türkiye’ye seyahat etmek, gezmek, mümkünse Türkiye’de kalmanın yollarını aramak hep vardı.

   Binlerce yıldır insanların Batı’ya yönelişleri hiç dinmedi. Gönüllü, gönülsüz göçler sürekli benzer rotaları izledi. Hep Batı’ya, Batı’ya doğru yöneldi katarlar…Kimse kimseyi kandırmasın! Gelenler burada büyük oranda kalıcıdır. Göçler tarihi de anlatır ki göç edenler büyük oranda gittikleri diyarlarda kalmıştır. Son yapılan araştırma da bunu doğruluyor ve sonuç olarak şöyle diyor; “ Türkiye’deki Suriyelilerin gönüllü bir şekilde geri dönme ihtimalleri yok.”

  Gurbetçilik deneyimi olan ben derim ki Suriyelilere misafir ve gidici gözüyle bakmayalım. Onlar çoğunlukla burada kalacaktır. Birlikte yaşamanın metotlarını geliştirelim ve uyum göstermeleri konusunda yardımcı olalım. Öyle sanıyorum ki ikinci ve üçüncü kuşak Suriyeliler toplumla o derece kaynaşacak ki bizlerden farkları kalmayacak. Çünkü Anadolu, insanları aynı potada eritmesi ve bağrında saklaması ile meşhurdur. Son Söz: “Hepimiz bir yerlerdeydik, bir yerlerden geldik.”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.