Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Denizler Hakimi

“Servet, devletlerin sinir damarlarıdır”     Bugünkü yazı bir bakıma önceki ‘Düşünce Durağı’ başlıklı yazımın devamı niteliğindedir. Orada Cem Sancar’ın yazısı üzerinden yola çıkarak, Osmanlı’nın gerilemesi ve çöküşüyle ilgili görüşler dile getirmiştim. Bugün de Amiral Cem Gürdeniz’in yazısından bilgiler ışığında bir şeyler söyleme ihtiyacı hissettim.   Malum bilgi çağında yaşıyoruz. Bilgi artık bir tuş uzaklığında bizleri bekliyor. Bilgiye erişim kolaylaştı. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir detay var. Hangi bilgi? Kirli bilgiyle doğru bilgiyi ayırmak ve elde edilen yararlı bilgiyi de iyi tasnif etmek gerekir. Bilgi doğru da olsa bir yığın olarak kaldığında ya da hakkıyla analiz edilmediğinde veya zihinde güzelce dosyalanmadığında, kafa karışıklığına yol açar. Adeta yük olur insana.   Bugünkü tartışmaların nedenlerinden biri de geçmişten gelen sorunların anlaşılmamasıyla alakalıdır. Günümüzü anlamak geçmişi anlamaktan geçer. Türkler için denizci millet denilebilir mi? Türklerin nitelikleri arasında denizcilik yer alır mı? İnsanlık tarihi birçok açıdan çağlara, dönemlere ayrılabilir. Ben de insanlık tarihini kendimce üç bölüme ayırmak istiyorum. Karasal hakimiyet dönemi, denizler hakimiyeti ve uzay hakimiyeti dönemleri demek istiyorum. Yaşadığımız dönemi bir uzay hakimiyeti dönemi olarak adlandırıyorum. Uzay hakimiyeti döneminden önce, denizlerdeki hakimiyet önemliydi. Denizlere, özellikle okyanuslara hakim olan ülkeler dünya liderliğine ve zenginliğe ulaşan ülkelerdi. Okyanuslara açılmadan önceki dönemse kara parçalarına, toprağa olan hakimiyetti. İşte bu dönemin açık ara lideri Türklerdi.   Türklerin son dünya hakimiyetleri Osmanlı ile son buldu. Osmanlı son zamanlarında kendini yenileyemedi. Akdeniz’den çıkamayan Osmanlı, okyanuslara açılan ülkelere karşı zayıf düştü ve dağıldı. Tabii bu, çok genel bir tarif ve gerekçe. Elbette Osmanlı’nın kaybedişinde onlarca sebep vardı. ‘Düşünce Durağı’ adlı yazımda bunlara değinmiştik.                     Amiral Cem Gürdeniz’i önemserim. Ufuk açıcı analizleri, yazıları var. Gürdeniz, geçenlerde ‘Denizcileşme ve Din’ adlı bir makale yayınladı. Yazı, kabaca denizcileşme ile din bağlantısını anlatıyordu ve kendi adıma yararlandığımı söylemeliyim. Üretim ve ticaret; zamanla önce karada sonra da denizdeki ulaşım ihtiyacını doğurmuştu. Gürdeniz, insanın denizlerdeki macerasını günümüzden ta 4500 yıl önceye götürüyor. Sümer, Fenike, Yunan medeniyetlerinin denizi ve su yollarını yoğun biçimde kullandığını belirtiyor.   Deniz, tarihi şekillendirdi. Ondan azami ölçüde yararlananlar zenginleşti, güçlendi. Araplar örneğin, İslamiyet ile tanışmalarıyla beraber denize dönüp, donanma kurup Hint Okyanusu ve Akdeniz’de fetihlere giriştiler. İslam, 8.-12. yy. arasında denizcilik, navigasyon ve astronomide dünya bilim mirasına olumlu katkılar sundu. Aynı asırlarda Hristiyanlık karanlık bir dönemi yaşıyordu.    Osmanlı 14. yy itibaren Anadolu yarımadası, Boğazlara hakimiyetiyle Asya’dan gelen tarihi ipek ve baharat yolunu kontrol altına aldı. Doğu Akdeniz limanlarını tuttu. Bu durum Hristiyan Avrupa’yı Asya yolunda alternatif rotalar aramaya zorladı. 1571 İnebahtı yenilgisi ile Osmanlı, Okyanus ve denizlerde günümüze değin sürecek Hristiyan hakimiyetine girdi. Denizcilik sanayi devrimine kadar yavaş gelişti. Modern denizcilik sanayi devrimiyle doğdu. Sanayi devrimini başlatan ulus, Protestan İngilizlerdi.   Bir denizci olan Gürdeniz; kapsamlı yazısında denizcileşmeyi uygarlık olarak görmektedir. Aynı Gürdeniz, denizcileşme sayesinde sömürgeciliğin ve uluslar arası ticaret üzerinden kapitalizmin de geliştiğini vurguluyor. Osmanlı’nın sermaye birikimine yönelik bir politikasının olmadığını savunan yazar, Osmanlı’nın liman kentleri ve de ticaret ağları da kurmadığını söylüyor. Bu nedenle denizcileşme iddiasının da olmadığına vurgu yapıyor.  Günümüzdeki sıkıntıların temeli, görüldüğü üzere beş asırlık bir gecikmeye denizcileşememeye ve sermaye birikimi eksikliğine, sanayileşememeye dayanıyor. Bu, ekonomik bakımdan geri kalmaya yol açmış ve aradaki fark hala kapanmamıştır. Çağın gerisinde kalmanın bedeli ağır olmaktadır ve uzun sürmektedir. Şimdiki yarışsa insansız teknolojilerde, yapay zekada, yazılımda, dolayısıyla uzay çağı ve hakimiyetindedir.   Uzay madenciliği ve uzayda kolonileşme de öne çıkan yeni mücadele ve yarış alanlarıdır. Türkiye Uzay Ajansı kurulalı (2018) henüz üç sene oldu. Tren bu sefer kaçar mı? 
Ekleme Tarihi: 15 Kasım 2021 - Pazartesi

Denizler Hakimi

“Servet, devletlerin sinir damarlarıdır”

 

  Bugünkü yazı bir bakıma önceki ‘Düşünce Durağı’ başlıklı yazımın devamı niteliğindedir. Orada Cem Sancar’ın yazısı üzerinden yola çıkarak, Osmanlı’nın gerilemesi ve çöküşüyle ilgili görüşler dile getirmiştim. Bugün de Amiral Cem Gürdeniz’in yazısından bilgiler ışığında bir şeyler söyleme ihtiyacı hissettim.

  Malum bilgi çağında yaşıyoruz. Bilgi artık bir tuş uzaklığında bizleri bekliyor. Bilgiye erişim kolaylaştı. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir detay var. Hangi bilgi? Kirli bilgiyle doğru bilgiyi ayırmak ve elde edilen yararlı bilgiyi de iyi tasnif etmek gerekir. Bilgi doğru da olsa bir yığın olarak kaldığında ya da hakkıyla analiz edilmediğinde veya zihinde güzelce dosyalanmadığında, kafa karışıklığına yol açar. Adeta yük olur insana.

  Bugünkü tartışmaların nedenlerinden biri de geçmişten gelen sorunların anlaşılmamasıyla alakalıdır. Günümüzü anlamak geçmişi anlamaktan geçer. Türkler için denizci millet denilebilir mi? Türklerin nitelikleri arasında denizcilik yer alır mı? İnsanlık tarihi birçok açıdan çağlara, dönemlere ayrılabilir. Ben de insanlık tarihini kendimce üç bölüme ayırmak istiyorum. Karasal hakimiyet dönemi, denizler hakimiyeti ve uzay hakimiyeti dönemleri demek istiyorum. Yaşadığımız dönemi bir uzay hakimiyeti dönemi olarak adlandırıyorum. Uzay hakimiyeti döneminden önce, denizlerdeki hakimiyet önemliydi. Denizlere, özellikle okyanuslara hakim olan ülkeler dünya liderliğine ve zenginliğe ulaşan ülkelerdi. Okyanuslara açılmadan önceki dönemse kara parçalarına, toprağa olan hakimiyetti. İşte bu dönemin açık ara lideri Türklerdi.

  Türklerin son dünya hakimiyetleri Osmanlı ile son buldu. Osmanlı son zamanlarında kendini yenileyemedi. Akdeniz’den çıkamayan Osmanlı, okyanuslara açılan ülkelere karşı zayıf düştü ve dağıldı. Tabii bu, çok genel bir tarif ve gerekçe. Elbette Osmanlı’nın kaybedişinde onlarca sebep vardı. ‘Düşünce Durağı’ adlı yazımda bunlara değinmiştik.                  

  Amiral Cem Gürdeniz’i önemserim. Ufuk açıcı analizleri, yazıları var. Gürdeniz, geçenlerde ‘Denizcileşme ve Din’ adlı bir makale yayınladı. Yazı, kabaca denizcileşme ile din bağlantısını anlatıyordu ve kendi adıma yararlandığımı söylemeliyim. Üretim ve ticaret; zamanla önce karada sonra da denizdeki ulaşım ihtiyacını doğurmuştu. Gürdeniz, insanın denizlerdeki macerasını günümüzden ta 4500 yıl önceye götürüyor. Sümer, Fenike, Yunan medeniyetlerinin denizi ve su yollarını yoğun biçimde kullandığını belirtiyor.

  Deniz, tarihi şekillendirdi. Ondan azami ölçüde yararlananlar zenginleşti, güçlendi. Araplar örneğin, İslamiyet ile tanışmalarıyla beraber denize dönüp, donanma kurup Hint Okyanusu ve Akdeniz’de fetihlere giriştiler. İslam, 8.-12. yy. arasında denizcilik, navigasyon ve astronomide dünya bilim mirasına olumlu katkılar sundu. Aynı asırlarda Hristiyanlık karanlık bir dönemi yaşıyordu. 

  Osmanlı 14. yy itibaren Anadolu yarımadası, Boğazlara hakimiyetiyle Asya’dan gelen tarihi ipek ve baharat yolunu kontrol altına aldı. Doğu Akdeniz limanlarını tuttu. Bu durum Hristiyan Avrupa’yı Asya yolunda alternatif rotalar aramaya zorladı. 1571 İnebahtı yenilgisi ile Osmanlı, Okyanus ve denizlerde günümüze değin sürecek Hristiyan hakimiyetine girdi. Denizcilik sanayi devrimine kadar yavaş gelişti. Modern denizcilik sanayi devrimiyle doğdu. Sanayi devrimini başlatan ulus, Protestan İngilizlerdi.

  Bir denizci olan Gürdeniz; kapsamlı yazısında denizcileşmeyi uygarlık olarak görmektedir. Aynı Gürdeniz, denizcileşme sayesinde sömürgeciliğin ve uluslar arası ticaret üzerinden kapitalizmin de geliştiğini vurguluyor. Osmanlı’nın sermaye birikimine yönelik bir politikasının olmadığını savunan yazar, Osmanlı’nın liman kentleri ve de ticaret ağları da kurmadığını söylüyor. Bu nedenle denizcileşme iddiasının da olmadığına vurgu yapıyor.

 Günümüzdeki sıkıntıların temeli, görüldüğü üzere beş asırlık bir gecikmeye denizcileşememeye ve sermaye birikimi eksikliğine, sanayileşememeye dayanıyor. Bu, ekonomik bakımdan geri kalmaya yol açmış ve aradaki fark hala kapanmamıştır.

Çağın gerisinde kalmanın bedeli ağır olmaktadır ve uzun sürmektedir. Şimdiki yarışsa insansız teknolojilerde, yapay zekada, yazılımda, dolayısıyla uzay çağı ve hakimiyetindedir.

  Uzay madenciliği ve uzayda kolonileşme de öne çıkan yeni mücadele ve yarış alanlarıdır. Türkiye Uzay Ajansı kurulalı (2018) henüz üç sene oldu. Tren bu sefer kaçar mı? 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.