Evrensellik ilkesi, hem bilgi hem de siyasal ve sosyal alanlarda mutlak geçerliliği ve mekana bağlı kalınmadığını savunan anlayış biçimidir. Bu anlamda evrensellik tüm insanlık tarafından benimsenmiş ilkeleri şart koşar. Gerçekliğin bir bütün olduğunu ortaya koyar.
“Evrensel olamayan bir insan milli fayda sağlayamaz” sözü Türkiye’nin mevcut durumuna atfen söylenmiştir. Çok yerinde bir tespittir. Eğitim sisteminin yalnızca Türk tarihini ve coğrafyasını anlattığı, gazetelerin sadece iç politika haberlerini yayınladığı, Çin’de, Güney Amerika’da ve Afrika’da olan bitenlere ilişkin bir satır yazı bile yazmadığı, spor programlarında yalnızca Türk sporunun konuşulduğu, insanların ne günlük hayatlarında ne de mesleklerinde dünyada olup biteni takip etme gereksinimi duymadığı, üzerine tüm bunlar iyi bir şeymiş gibi gösterilip “yerli ve milli” olmanın pohpohlandığı bir anlayışa yapılan bir uyarıdır. Aslında, günümüzün en evrensel değeri, milletlerin özgürce yaşama ve kendi seçtikleri yoldan gelişme haklarıdır.
İnsan ne kadar çok dünya görüşü bilir ve hayat tecrübesi edinirse kendisini ve çevresini daha iyi anlar ve hoşgörülü ilişkiler kurabilir, kendisi için daha uygun seçimler yapabilir. Bu bakımdan, sadece ezberleri ve saplantıları olan insanların sayısını azaltabilirsek evrensel düşünceye o kadar çok yaklaşırız. Bunun için diyoruz ki, koyu muhafazakarlık ve katı milliyetçilik kolaya kaçmanın yoludur. Olaylara ve gelişmelere tek pencereden bakmak insanın kendisini unutmasından farklı değildir. Unutmayalım ki, yaşam bir kerelik bir şans. Bu şansı en iyi şekilde kullanmak gerek. Korku da yaşamın en büyük düşmanıdır. Bunu çok iyi bilen iktidarlar halkı baskı altına almayı siyasetteki başarının en pratik yolu olarak görürler. Halbuki, korkuyu yenmenin tek yolu da huzurdur.
Günümüz siyasetinde milliyetçilik, tümü için değilse bile çoğu muhafazakar için bir iman konusu haline gelmiştir. Muhafazakar milliyetçilik, evrensel ve kendi kaderini tayin hakkına dayanan ilkeli milliyetçilikten çok, hamaset duygusu ile somutlaşan baskıcı ve merkezi düzen ile ilgili bir anlayışa dönüşünce evrensel düşünce yok sayılmaktadır. Bunun sonucunda, muhafazakarlar kendilerini halkı kendileriyle aynı görüşlere, alışkanlıklara, yaşam biçimlerine ve görünüşe sahip olarak görürler ya da onları kendileri gibi yaşamaya zorlarlar. Sürekli olarak, ulusun içeriden veya dışarıdan bir şekilde tehdit altında olduğu algısı en önemli ilham kaynakları olur. Bu nedenle, Tek Millet, Tek Bayrak ve Tek Devlet söylemini tekrar tekrar gündeme getirirler.
Türkiye’de “muhafazakârlık” olarak adlandırılan siyasal ve düşünsel tutumlar, yalnızca söylemlerine bakılarak değerlendirilecek olursa, muhafazakârlığın yeniye, modern olana karşı, geçmişin parlak günlerine, dinsel-tarihsel (dinsel ve Osmanlıcı muhafazakârlık) ya da milliyetçi muhafazakârlık özlemlere yönelik yapılan bir vurguyla anlaşıldığı ve anlamlandırıldığı görülür.
Türkiye’de muhafazakarlığın en önemli hazinesi dindir. Dini, otorite açısından kaçınılmaz saydıkları için, dindarlıktan çok, dinin geleneklerine, toplumsal olarak bağlama ve bağ kurma niteliğine önem vermişlerdir. Zorunlu olarak dindarlığın da bir bilinçlilik yaratacağını düşünmektedirler. Bugün, AKP’nin ortaya koyduğu İslamcı muhafazakarlık, Cumhuriyet ideolijisi ile hesaplaşmasını ve hıncını alma psikolojisini yaşama geçirmesidir.
Ne üretebiliriz, nasıl bir refaha ulaşabiliriz, demokrasi kalitemizi nasıl yükseltebiliriz, çoğulcu toplumsal kültürümüzü nasıl kurabiliriz sorularının yerini düşmanlar, dış mihraklar, tarikat ve cemaatler alınca için için erimek kaçınılmaz oluyor.