Ekonomi ve finans yazılarıyla ses getiren Uğur Gürses’in “Kar ne kelime, bütçeye özel para basıyor!” makalesinin ilginizi çekeceğinizi düşünerek önemli bir kısmını aktarıyorum:
Merkez Bankası 20 Ocak günü Olağanüstü Genel Kurulu’nu yaparak alelacele 2019 kârını Hazine’ye aktarma kararı aldı. Bankadan yapılan açıklamada, “2019 yılı dönem kârı üzerinden kâr payı avansı ödenmesine ve 2018 yılı kârından ayrılan ihtiyat akçesinin dağıtılmasına karar verilmiştir” denildi. Banka, 35.2 milyar Türk Lirası kâr payı avansı ile 5.3 milyar Türk lirası ihtiyat akçesinin hissedarlara (Neredeyse tamamı Hazine’ye) dağıtımına başlandığını açıkladı.
Hatırlanacağı üzere geçen yıl da aynı biçimde 37.5 milyar TL avans olarak dağıtılmış, sonra da 42 milyar TL’Lik ihtiyat akçesine el atılmıştı. Bunların toplamı 79.5 milyar TL, vergi olarak da 10.5 milyar TL olmak üzere toplam 90 milyar TL Hazine’ye akmıştı. Bankanın bilançosunda kala kala 5.3 milyarlık “fevkalade ihtiyat akçesi” kalmıştı. Onu da bu yılki genel kurulda Hazine’ye aktarıldığını görüyoruz.
Genel Kurul kararıyla toplam 40.5 milyar TL’nin aynı gün hemen Hazine’nin hesaplarına geçtiği görüldü.
Peki bu kârın bir hikayesi yok mu? Var tabii ki.
Yakın zamanda yazmıştım: Sarayın matbaası başlıklı yazımda, 15 Ekim 2019’dan yılsonuna kadar Merkez Bankası yönetiminin kur artışından gelen “Değerleme Hesabı” artışını çeşitli yöntemlerle “Kâr-Zarar” hesabına aktarıldığına tanık olduğumuzu yazmıştım. Böylelikle değerleme hesabından kâr-zarar hesabına fiktif yollarla aktarıldığı anlaşılan miktarın 22 milyar TL olduğunu hesaplamıştım.
Aradan geçen zamanda o yazıma herhangi bir açıklama gelmedi.
Peki Merkez Bankası yetkilileri neden böyle bir yola başvurup fiktif biçimde kâr yaratıp Hazine’ye para yarattılar?
Açıklanan verilerden brüt kâr rakamını hesaplarsak durum daha iyi ortaya çıkacak.
Tekrarlayayım; yan yollarla fiktif biçimde yapılmışsa Türkiye’de merkez bankacılığı yapanların yüzünü yere düşüren bir iştir. Hiçbir merkez bankacı, kendi hissedarı Hazine’ye de olsa fiktif kazanç oluşturup bunu bütçe finansmanına sunmaz.
Bir şirket düşünün, bilançosunda bolca gayrimenkul olsun. Yılsonu değerlemesinde rayiç değer yerine rayicin üç katı bir değer gösterip, bu değerleme ile olağanüstü bir kâr oluşturup şirketin nakit varlıklarını bu “oluşan” kârdan pay diyerek başta çoğunluğu elinde tutan büyük ortağa nakit olarak ödesin. Buna normal gözüyle bakılabilir mi?
Dönelim açıklanan verilerden brüt kâr rakamını hesaplamaya.
Merkez Bankası’nın yaptığı açıklamada belirttiği 35.2 milyar TL avans aktarıldığına göre; 2018 kârı olarak net 37.5 milyar TL aktarıldığı hesaba katılırsa 22 milyar TL’lik değerleme hesabından fiktif işlemlerle yapılan kaydırma olmasaydı gerçek temettünün 13 milyar TL’de kalacağı ortaya çıkıyor.
Öyle ki geçen yıl vergi sonrası kârdan (56.2 milyar TL) bir de yüzde 20 oranında 13.3 milyar TL adi ihtiyat akçesi ayrılmıştı. Bu yıl o da ayrılmadı. Sadece yaklaşık 3.9 milyar “fevkalade ihtiyat akçesi” ayrılmış olmalı.
2019’da ayrılan 5.3 milyar TL’lik “fevkalade ihtiyat akçesi” de Hazine’ye aktarılması kararı alınmış.
Şişirme kârla yaklaşık 7 milyar TL vergi, 35.2 milyar TL de temettü, 5.3 milyar geçmiş yılın fevkalade ihtiyat akçesi olmak üzere 47.5 milyar TL Hazineye gelir sağlanmış oldu. (Bu bir tahmin; belki toplamda 3-5 milyarlık fark olabilecektir)
Ekim-Aralık dönemindeki ne tür olduğunu bilmediğimiz işlemlerle değerleme hesabındaki kur artışından gelen değer artışını (“realize edilmemiş kâr”) kâr-zarar hesabına aktararak, ilaveten 22 milyarlık “kazanç” olmasaydı; Merkez Bankası yıl sonunu olasılıkla 24 milyar TL kârla kapatacak; 3.8 milyar TL vergi, 18.3 milyar TL temettü, 5.3 milyar TL geçmiş yıl fevkalade ihtiyat akçesi olmak üzere toplam 27.5 milyar TL’yi Hazine’ye ödeyecekti.
Bu da 2019’daki 90 milyar TL’lik bütçeye yakıt olan katkının üçte bire düşmesi, Hazine’nin de ilaveten yaklaşık 60 milyar TL daha fazla borçlanması demek olacaktı.
“İyi olmuş, Hazine’ye kaynak olmuş” denilebilir mi? Karşılıksız para basmaktan hiç farkı yok.