“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen ucube sistem Türkiye’nin canına okuyor. Koalisyonlara son verecek dediler koalisyonun babası oluyor. Hızlı karar alınacak dediler, aceleci ve denetimsiz bir şekilde “Tek Adam’ın aldığı kararlar Türkiye’yi ekonomide, covid-19 salgınında ve dış politikada perişan etti. Geçen 18 yılı yok sayarak utanmadan sil baştan yapmak istiyorlar.
Ekonomide ve hukukta reform diyerek yine hamaset ve yalana sarıldılar. Sormazlar mı adama 18 yılda aklın neredeydi. Aslında akıllarının nerede olduğu belli. Cumhuriyetin değerlerini nasıl satarım, ihale adı altında ülkeyi nasıl yağmalarım, eğitimi yok ederek halkı nasıl cahil bırakabilirim ve manevi değerleri kullanarak halkı nasıl sömürürüm. Ekonomide ve hukukta reform dedikleri de kendilerine reform.
MIT(Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) ekonomi profesörlerinden Daron Acemoğlu durumu çok güzel özetlemiş: “2000’li yıllarda Türkiye’ye gelen yabancı yatırım artmış. Bu dönemde şirketlere ve devlete uzun süreli borç verilmiş. Ama 2008’den sonra azaldılar hatta kayboldular. Sadece kısa süreli para geliyor. Bu da yine ekonominin niteliğinin, kalitesinin durduğunu hatta geri gittiğini gösteriyor. İnsan kaynaklarında da Türkiye hiç iyi değil. Özellikle genç nüfusun eğitimsizliği çok göze çarpıyor. Türkiye bu konuda Suudi Arabistan, Kolombiya ve Arjantinin de gerisinde. Gençlerin yüzde 50’si lise eğitimine bile sahip değil. Daha da kötüsü Türkiye matematikte ve bilimde ortalamanın çok altında. Daha kötüsü 2015’den itibaren kötüleşme artıyor.”.
Halkın çoğunluğu şunu çok iyi anladı. Bugün Türkiye’nin en önemli sorunu hukukun üstünlüğünün ayaklar altına alınarak iktidarın kendisine bağlı mahkemeler kurması. Hakimler ve savcılarda vicdanları ile siyasi iktidarın baskı altında sıkışınca işin kolayına kaçıp talimata göre karar açıklıyorlar. Halbuki, İslam kültürünün temelinde yer alan “adalet mülkün temelidir” felsefesi, adil yönetimi yani hukuk devletini işaret eder. Hukuk devleti, yöneticinin sözünün kanun olması değil yöneticinin sözünün kanunla sınırlandırılmasıdır.
İktidarın her koşulda yönetimde kalma hırsı Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarını daha da ağırlaştırıyor. Görüldüğü kadarıyla yargılanmaktan çok korkuyorlar. Er ya da geç sandık halkın önüne gelecek. Bugün geçim sıkıntısı, işsizlik ve yoksulluktan büyük acı çeken halk heyecanla seçim sandığının kurulmasını bekliyor. Pandemi döneminde bile halkın sağlığını hiçe sayarak yanlış verilerle halkı aldatanların hesap verme günü geldiğinde ne yapacakları merak uyandırıyor.
İktidar, adeta gözleri bağlı kulakları sağır bir şekilde bilinmeze doğru koşuyor. Yarattıkları, her türlü yeniliğe kapalı “sağcı kasaba politikası” anlayışında olan önemli bir kesimde onlarla birlikte koşuyor. Duvara karşı koşuyorlar ancak bilinçlerinde ezberlerinden ve saplantılarından başka bir şey olmadığı için tehlikenin farkında değiller.