Yaralı Bilinç tarihte geri kalmış ve değişimler şenliğine katılmamış uygarlıklardaki zihin çarpıklıkları üzerine İranlı yazar Prof. Daryush Shayedan’ın bir denemesi. Varlığını İrani-İslami dünyadaki kişisel deneyime borçlu olmasına karşın, zihinsel yapıları hala geleneğe bağlı olan ve modernliği sindirmekte güçlük çeken uygarlıkların çoğunu ilgilendiren bir kitap. İlginç bulduğum iki bölümü paylaşacağım:
İslam dünyası, Avrupa’daki üç büyük olaya (deniz yollarının açılması, Rönesans ve Reform) tamamen yabancı kalmıştır. Zaten yeni zamanların modernliğini kuran da bir bakıma bu üç olay olmuştur. Rönesans ve onu takip eden, bir şeyi illa da görme, öğrenme ve anlama merakı Batı’yı diğer kültürleri edinmeye itti ve böylelikle kapalı dünyasını sonsuz bir evrene dönüştürdü. Doğanın matematikleştirilmesi, doğa bilimlerinin ortaya çıkışını, bunun sonucunda da savaş silahlarının yetkinleştirilmesini ve denizciliğin gelişmesini olanaklı kıldı. Bu sırada Reform, Ortaçağ toplumlarını Kilise’nin boyunduruğundan kurtardı ve merkezi iktidarın güçlenmesine neden oldu.
Öte yandan, kullanılan teknikler birbirinden kopuk olaylar değil, teknik gruplanmalar ve birleşmelerdi. Bu niteliksel değişimlerin yaşanmamış olduğu ve sonuç olarak zihinlerde düşünülmediği dünyalarda bazı birbirinden kopuk teknikler el değiştirip kolaylıkla yayılabilse de, bilimsel bir dünya bakışından doğan ve gerçekliğin başka bir tarzda algılanmasıyla ilgili olan tekniklerin bileşimi kök salamazdı. İslam dünyasının başına da bu gelmiştir.
Benzeri görülmemiş bu gelişmenin sonuçları Osmanlı İmparatorluğu’na vurulan üç darbe oldu. Bu üç darbe şunlardır: Osmanlılar’ın 1774’te Rusya’ya yenilmesi ve bunun Ruslar’a siyasal, ticari ve toprakla ilgili avantajlar sağlayan Küçük Kaynarca Anlaşması’yla son bulması. 1783’te Kırım’ın Ruslar tarafından ilhak edilmesi. Kültürel etkinliklerden dolayı en önemlisi de 1798’de Bonaparte’ın Mısır seferi.
Batı’nın Hıristiyanlığı Çin’de benimsetme stratejileri de önemli bir bölüm. Ming Hanedanı zamanında (1368-1644) ilk misyonerler Çin’e ayak bastıklarında Hıristiyanlığı benimsetmenin işgalin ön aşaması olduğunu iyi biliyorlardı. Çinliler önce, İtalyan misyonerlerinin getirdiği teknik ve bilimle büyülendiler. Misyonerler, dünya haritası, matematik ve astronomideki bilimsel öğretileri ile etkin oldular. Bilim ve teknik, birçok okumuş kişiyi misyonerlere yaklaştırmakla kalmamış, aynı zamanda misyonerlerin itibarını ve çevrelerini kuvvetlendirmiştir. Ama tepkiler gecikmeyecektir. Çinliler, bu baştan çıkarma girişimindeki kalleşliği, hileyi ve kötü niyeti kısa sürede ortaya çıkaracaklardır.
Cizvit papazlarının Makyavelist (amaçlar, araçları meşru kılar) manevralarını meydana çıkarma çabasındaki bir Çinli: “Topların imal edilmesine yardım ederlerken, kendi coşkularına katılmamızı istiyorlar. Yağmur için dua ederlerken sihirli yollar bildikleri zannını yayıyorlar. Saatlerinin, klavikordlarının (klavyeli bir çalgı), yakını gösteren gözlüklerinin sergiledikleri ustalık göz kamaştırıyor. Bolca altınları sayesinde kendilerine yandaşlar buluyorlar, insanları aşırı nezaketleriyle baştan çıkarıyorlar diyecektir.” Çünkü bütün bu manevralarının ardında, Çinliler’i göz göre göre kandırma ve geleneklerinden saptırma niyeti vardır.