Ameliyat masasına yatınca, bir daha kalkamama riski vardır. Oysa eski halinizden daha iyi durumda da kalkabilirsiniz masadan. Hastalığınıza neşter vurulduğunda, başarılı müdahale yapıldığında; öncekinden daha sağlıklı, dinç bir şekilde hayatınıza devam edebilirsiniz. Bizde neden böyle olmasın?
Yabancı bir gazete başlık atmış: Türkiye ameliyat masasında diye. Gerçekten bu başlık, Türkiyenin bugünkü haliyle birebir örtüşmektedir. Evet, Türkiye ameliyat masasında. Ayağa kalkıp kalkamayacağı, ameliyatı yapanlara ve bünyesinin sağlamlığına bağlı
Her iktidar muhalefetin eseridir. 1 Kasım genel seçimleri sonuçları, iktidar partisini cesaretlendirdi. Aldıkları bu güvenoyu ile vakit kaybetmeden, siyasi anlayışları doğrultusunda, ülke sorunlarının üzerine gitmek istiyorlar. İşte bu noktada, şu önemli sorunun muhatabıyız. Türkiye bugüne kadar olduğu gibi, Atatürkün kurduğu ulus- devlet modeli ile mi yoluna devam edecek? Yoksa anayasasını ve yönetim şeklini değiştirip, dönüşecek mi?
Kim bilir? Belki de zamanın ruhu; bir dönem imparatorlukların yıkıldığı, yerlerine ulus-devletlerin kurulduğu gibi, şimdilerde de aynı ulus-devlet modellerinin çözüldüğü bir süreci dayatmaktadır. Bugün buna ne kadar direnebileceğimiz sorgulanmakta. Dünyadaki gelişmelerden kendimizi soyutlayarak, Türkiyedeki sorunları açıklamak mümkün olmayabilir. Türkiyenin kendine özel tarafları olmakla birlikte, dünya üzerindeki gelişmelerden kendini soyutlayamaz.
Sanki her şey değişimin, dönüşümün ruhuna uygun programlanıyor. Her alanda ince ayar verme anlayışı hissediliyor. Önce sandıktan: Yüzde elli oy çıkıyor. Bir bakıyorsunuz ana muhalefet partisi yeni kurultay toplama arayışına gidiyor, liderinin kapasitesini sorguluyor. Yeni başkan adaylarımız daha değişimci, daha yenilikçi roller üstleniyor.
Hdp sistem dışına çekilmek isteniyor, şiddet sarmalına kapılıyor. Hdp bölge dışından aldığı oyların hakkını vermeli ve Türkiye partisi olduğunu kanıtlamalı.
Mhpde kurultay ve adaylık tartışmaları ile çalkalanıyor. Ama oradaki görüntü biraz da fırtına öncesi sessizliği çağrıştırıyor sanki. Mhpye yönelik maksatlı operasyonların sürebileceği dillendiriliyor.
Tüm siyasi yelpaze, seçmen eğilimleri sanki otomatik pilota bağlanmış, dizayn ediliyor. Gelişmelerin önünde kimse duramıyor, durulması da hiç istenmiyor. En ufak talepler, protestolar ağır biçimde bastırılıyor. Şiddet teknolojisi gelişti. Ele geçirmek ve kullanmak kolaylaştı. Artan bilgiye rağmen, bilgisiz ve bağnaz insanlar daha da çoğaldılar, siyasal güç elde ettiler.
Bugün dünyanın iki temel sorunu var: Bunlardan bir tanesi etnik kimlik meselesi, diğeri ise din meselesidir. Daha önceleri sağ-sol kimlikleri üzerine yapılan tartışmalar, çatışmalar soğuksavaş sonrası, etnik kimlik ve din üzerinden yapılamaya başladı.
Türkiye bütün stratejik önemi, tarihten gelen birikimi, imparatorluk nüfuz alanlarıyla bu etnik-dini çatışmaların göbeğinde yer almaktadır. Mezhepçilik öne çıkıyor ve tüm coğrafyayı içine katacak potansiyeli barındırıyor.
Şu an gündemdeki tartışmaların, terör saldırılarının ve yaşanan düşük yoğunluklu savaşın temelini, Türkiyenin etnik-dini sorunlarını üniter yapı içerisinde çözüp, çözemeyeceği oluşturuyor. Türk olmak; Türkiye Cumhuriyetini kurmuş Türkiye halkının, tüm bireylerine sunulmuş bir unvandır. Canı isteyen kullansın! Ancak unutulmamalı ki, o kimliği taşımaya namzet milyonlarca insan var yakın coğrafyamızda. Eğer Türkiye kendi sorunlarını üniter yapı içerisinde çözebilir ise; bölgesel liderliğe oynayabilir. Tek parça halinde, sorunlarını çözmüş bir Türkiyenin önü zor kesilir. O yüzden; önümüzdeki orta dönemde ve hatta Cumhuriyetin 100. yıl dönümü olan 2023 yılına kadar geçecek süre çok önemli.
Haydi Türkiye, ameliyat masasından daha güçlü ve dinamik kalk! Bunu yapacak güce ve deneyime sahipsin.