Hiçbir yönetici veya lider cennetten düşmemiştir.
Ekonomideki kötü gidişat hükümeti sıkıştırıyor. Dövizdeki yükseliş önlenemeyince her şeye zam yağıyor. Seçimler öncesi kur kartına oynayarak, sandıkta tepki oyları toplama hesabı tutar mı göreceğiz. Ama sabit gelirlilerin hayli zorlandıkları ortada. Ramazan ayı genellikle gıda fiyatlarının arttığı bir aydır. Şimdi buna bir de kurdaki zıplamayı ekleyin.
Ramazan bu sene acılarla birlikte geldi. ABD Başkanı Trump Müslümanlardan nefret ediyor olmalı. Bir kandil gecesi Suriyeye füzeli saldırının ardından, geçen günlerde İran ile nükleer anlaşmayı iptal etti ve son olarak da 14 Mayısta Filistinde suç ortağı İsrail ile birlikte bir katliama yol açtı. Tüm dünya Trumpı lanetle anacaktır. Trump yaptıkları ve korkarım daha yapacakları ile Bush döneminde yaşananları misliyle aratacak gibi görünüyor. Bu aralar tek tesellimiz Hakan Atilla davasında çıkan karardır. Milyarlarca dolar cezalar çıkacağından endişe ediyorduk. Bildiğiniz gibi bu dava Türkiyede aylarca tartışılmış ve çok kötü senaryolar yazılıp, çizilmişti. Fakat abartıldığı kadar vahim bir sonuç çıkmadı.
Seçimlere 32 gün kaldı. Ekonomi ve dış politika seçmenin oy verme tercihlerini etkiler mi? Kalan süre, baktığınız açıya göre hem kısa hem uzundur. Ekonomik ve siyasi bakımdan baskı altındaki hükümet için uzun; yeterince propaganda yapma imkanı bulamadığını düşünen muhalefet için kısa bir süredir. Yine aynı şekilde seçimlerin hemen Ramazan ertesinde yapılacak olması; Ramazan ayının hangi partiye nasıl yansıyacağı da tartışılıyor. Muhafazakar partilerin Ramazan ayı ikliminde avantajlı olacağını düşünenler olduğu kadar; mutfaklara düşen ateşin hükümetin aleyhine işleyeceğini söyleyenler de hayli fazla.
Sandıktaki seçmen eğilimini ne belirler? Bu soruya herkes kendi ideoloji penceresinden baksa da ana dürtünün ekonomi ve güvenlik olduğunu düşünüyorum ben. Anlayacağınız, demokrasi, hukukun üstünlüğü, eğitim, laiklik vb gibi kavramlar; ekonomi ve güvenliğin gerisinden geliyor. Burada sanki şu ünlü söz kendini doğruluyor: Varlık mücadelesi veren toplumların aydınlığa değil; ısınmaya ihtiyaçları vardır. Öncelikler sıralaması diye bir şey varsa; insanlar içgüdüsel olarak başta beslenmeye, ardından barınmaya yönelir.
Tabii bu sözün karşılığında birileri de çıkıp; Senin dediğin ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir diyebilir. İktidar sahipleri algı operasyonları üzerinden düşmanlıklar, beka sorunları üretip, halkı kontrol altında tutup istedikleri gibi yönlendirme çabası içinde olabilir. İşte tam da bu noktada seçmen bir karar verecektir. Devletinin geleceği gerçekten tehlike altında mı? Yoksa bunlar sadece sanal gündem maddeleri mi? Sorulara sağlıklı cevaplar vermek; kararımızı da doğru yönde etkileyecektir.
Ama yine de her gönülde bir aslan yatar. Onu sevdalısı olduğu partiye oy vermekten hiçbir şey alıkoyamaz. Onun gönlü orada atar, canı hep öyle olsun ister Bunu ben biraz da milli piyango biletine bağlanan umuda benzetiyorum. Çekiliş günü tatlı hayaller kurmayı bırakırız.
Çok denklemli çok bilinmeyenli seçimler; matruşka bebek misali, içini açtıkça başka bir yorum başka bir seçenek ortaya çıkarıyor. İki seçim, kurulan ittifaklar ve oy dağılım hesapları, her yeni kurguda, farklı kombinasyonlara yol açıyor. Bu öyle hassas bir denge ki seçime katılım oranları bile, oluşacak dağılıma etki edecek. Verilen vaatlere bakınca hiçbir parti için garanti sonuçlar olmadığını anlıyoruz.
İnsanlar özellikle kazandıkları parayı ve verdikleri oyu gizlemeyi severler. Vicdanları ile baş başa kalınca farklı, toplum içinde farklı davranışlar sergilerler. İlginç değil mi? Son 16 senede Ak partiye giden her iki oydan birinin sahibi bir türlü ortaya çıkmadı. Benim bulunduğum ortamlarda verilen oylar hiç sahiplenilmedi de ondan söylüyorum.