Halkın oyunu almak isteyen; önce onu iyi tanımalı.
Seçmen sayısı 60 milyona dayandı. Altmış milyon insan ve altmış milyon oy. Her seçmen bir oy. Dağdaki çobanın da şehirdeki okumuş insanın da oyu bir sayılıyor. Fakat yurttaşlar arasındaki bu eşitlik birçok insanı rahatsız ediyor. Manken Aysun Kayacının; Benim oyum dağdaki çobanla eşit olamaz sözü hayli yankı uyandırmıştı. Ayaktakımının iktidara getirdiği partiden çok insan şikayetlenir. Yine Aziz Nesinin; Türk halkının yüzde 60ı aptaldır sözleri hala tartışılır. Rivayet odur ki Nesin; Kenan Evrene verilen oylardan ötürü, aslında halkın yüzde 92si aptaldır demek istemiş.
Sandıktan istediğimiz sonuç çıkmayınca nedeni basittir; ya cahillerdir ya da bir seçim hilesidir bize bu sonucu getiren. Peki istediğimiz nedir? Antik Yunanda 25 yüzyıl öncesinde olduğu gibi bir seçkinler demokrasisi midir istenilen. Sadece seçkin yurttaşların oy kullandığı, yönetimi şekillendirdiği
Türkiye özelinde seçkinlerden anladığımız Beyaz Türkler kavramıdır. Bu sosyolojik buluş yıllar boyu konuşulur durur Beyaz Türkler, sadece Nişantaşı ahalisini anlatan bir terim mi? Oysa bu terimi daha da genişletip; Referandumda hayır oyu veren herkes Beyaz Türktür tespiti de revaçta. Bırakalım o zaman sadece Beyaz Türklerden oluşan seçmen kitlesi karar versin!
Halkımız yaşadığı sıkıntılarla öğrenir. Türkiye bu kez rejimini değiştirmek için sandığa gidiyor. Fakat yoğun itirazlar var. Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir diyenler var. Sandıkta istediği çoğunluğu elde edenin, istediği değişimleri yapamayacağı, toplumun tüm dengelerinin gözetilmesi gerektiğini düşünenler Kampanyalarda pek gündeme gelmese de aslında perde arkasında bir merkez- çevre gerilimi yaşanır. Çevredekiler gelip merkezi kuşattı. Gecekondular, varoşlar onlarla doldu. Kentli seçmen azınlıkta kaldı. Çevredekiler çoğunluğu ele geçirdiğinde, oy kaygısıyla hiçbir parti onları doğrudan karşısına alamaz. Böylelikle sürekli bir ödün verme, popülist yaklaşım süreci başlar. Bu hem konuşulan kampanya dilinde hem de vaat edilen politikalarda sürekli baş aşağı gidişatı tetikler
Çevredekiler çoğunluğu oluşturduğu sürece, onun ağzıyla konuşan, onun isteklerini yerine getiren politikacılar çıkar hep sandıktan Seçkinciler bu duruma çok bozulurlar ama ellerinden pek bir şey gelmez. Çok çok teselli niyetine, Nazımın aşağıdaki şiirini söyleyebilirler ancak:
Akrep gibisin kardeşim
Korkak bir karanlık içindesin akrep gibi
Serçe gibisin kardeşim
Serçenin telaşı içindesin
Midye gibisin kardeşim
Midye gibi kapalı rahat
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun kardeşim
Bir değil
Beş değil
Yüz milyonlarlasın maalesef
Koyun gibisin kardeşim
Gocuklu celep kaldırınca sopasını
Sürüye katılıverirsin hemen
Ve adeta mağrur koşarsın salhaneye (kesimevi)
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani
Hani şu derya içre olup
Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf
Ve bu dünyada bu zulüm
Senin sayende
Ve açsak yorgunsak alkan içindeysek eğer
Ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak eğer
Kabahat senin
Demeğe de dilim varmıyor ama
Kabahatın çoğu senin canım kardeşim.