Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Duvar

   Mersin’e taşındığım yıllar Muğdat, Pozcu civarı yeni yeni gelişiyordu. Mezitli daha buralara kavuşmamış, kendi halinde bir belediyelikti. Şehrin merkezi Hastane, İstiklal ve Atatürk Caddeleri arasında kalan alan sayılıyordu. Kaliteli alış- verişin ve mağazaların adresi ise Çamlıbel’di. Şimdiki plansız, kontrolsüz büyüklüğünün hayli uzağındaydı, Mersin.    Serbest bölgenin faaliyete geçecek olması “Vahşi Batı’daki altına hücum” misali Türkiye’nin her yerinden, durmaksızın insan çekiyordu. Dönemin koşulları gereği bir çıkış trendi yakalanmıştı. Şehir efsaneleriyse her zamanki çekiciliğini koruyor “Mersin’e pasaportsuz girilemeyeceğinden, göçün sınırlanabileceğine” kadar birçok söylenti dolaşıyordu…      ANAP iktidarı zamanında, Başbakan Turgut Özal’ın isteğiyle Devlet Planlama Teşkilatı tarafından, Çukurova Havzası’nın ( İskenderun- Adana- Mersin) Marmara Havzası’na seçenek oluşturacak biçimde planlanması öngörüldü. Bu bağlamda Mersin Serbest Bölgesi kuruldu. Mersin’i GAP Bölgesine ve Habur Sınır Kapısına bağlayacak otoyolun inşasına başlandı.    Ancak önce 1991 yılında birinci Körfez Savaşı, ardından 2003 yılında yaşanan ikinci Körfez Savaşı, savaşların yarattığı durgunluk ve istikrarsızlık, terör olaylarını arttırmış, ekonomik hayat ise başta Mersin olmak üzere tüm güney illerinde geriye gitmiş, Ortadoğu’ya yapılan ticaret durmuştur.      Serbest bölgenin yapılacağı söylentisinin çıkması, ardından yoğunlaşan iç göç; Körfez Savaşları’nın yarattığı kötü iklimle birleşince, niteliksiz göçe dönüştü ve bu Mersin’in yirmi senesine mal oldu. Fakat 2005’ten itibaren komşularla geliştirilen iyi ilişkiler, başta ticaret olmak üzere turizme de büyük katkılar sağladı. Mersin ve bölgesi bu durumdan azami yarar görüyordu ki; evet yine yedirmediler… Ufukta tekrar kan, gözyaşı görünüyordu. Bu kez ölüm; Arap Baharı denen süslü ambalajla geldi. Müslüman halklar daha fazla demokrasi beklentisiyle, sosyal medya ve iletişim araçları da etkin biçimde kullanılarak ve kitleler manipüle edilerek sokaklara döküldü. Sonrası ise malum…    Geçen günlerde çıkan Mithat Fahlioğulları’nın “Mersin Valisini Arıyor” adlı yazısı bana bunları anımsattı. Gelinen noktada Mersinliler, artık her şeyi bir yana bıraktılar ve güvenlik sorunlarıyla nasıl başedeceklerini kara kara düşünmeye başladılar. Güvenlik sorunları o denli arttı ki, sayın valimiz bile kendi konut güvenliğinin çaresini bulmaya çalışıyor.    Cumhuriyet Meydanı’ndaki kartpostallara işlenmiş, Mersin’in Mersin olduğu yıllardan kalma görüntülere kazınmış o güzelim rezidans; şimdilerde birtakım endişelerden olsa gerek, etrafı beton duvarla örülerek, adeta konağın tarihiyle ve sevenleriyle ilişkisi, koparılarak yok ediliyor. Bu yeni ve alışılmamış görüntü; bizlere aynı zamanda yeni bir dönemin başlangıcını haber veriyor. Yeni dönem: Bol tantanalı, tartışmalı ve bol çatışmalı bir dönem…Kimsenin kendini güvende hissetmediği bir zaman aralığı.    Mersin’e ayak bastığım sıralar…Kentin en lüks semtleri arasında sayılan Palmiye, Gazi mahalleleri, şimdilerde yeni sakinlerine ev sahipliği yapıyor. Bir mahalle esnafı, derin iç geçirerek, artık sokaktan geçenleri tanıyamadığını söylüyor. Mersin’in caddeleri, sokakları, dükkanları adım adım Suriyeliler, Iraklılar ve şimdide son Hendek Savaşı’ndan kaçanlar tarafından iyice kuşatıldı. Bir zamanlar Türkmen diyarı olan Kerkük, Musul ve onlarca diğer Suriye, Irak şehirlerinin düştüğü duruma düşürülüyor Mersin. Duyarsızlık, ilgisizlik eşliğinde kimsesiz ve sahipsiz… Duvarlar sorunlara çare üretir mi?
Ekleme Tarihi: 20 Ocak 2016 - Çarşamba

Duvar

   Mersin’e taşındığım yıllar Muğdat, Pozcu civarı yeni yeni gelişiyordu. Mezitli daha buralara kavuşmamış, kendi halinde bir belediyelikti. Şehrin merkezi Hastane, İstiklal ve Atatürk Caddeleri arasında kalan alan sayılıyordu. Kaliteli alış- verişin ve mağazaların adresi ise Çamlıbel’di. Şimdiki plansız, kontrolsüz büyüklüğünün hayli uzağındaydı, Mersin.

   Serbest bölgenin faaliyete geçecek olması “Vahşi Batı’daki altına hücum” misali Türkiye’nin her yerinden, durmaksızın insan çekiyordu. Dönemin koşulları gereği bir çıkış trendi yakalanmıştı. Şehir efsaneleriyse her zamanki çekiciliğini koruyor “Mersin’e pasaportsuz girilemeyeceğinden, göçün sınırlanabileceğine” kadar birçok söylenti dolaşıyordu…  

   ANAP iktidarı zamanında, Başbakan Turgut Özal’ın isteğiyle Devlet Planlama Teşkilatı tarafından, Çukurova Havzası’nın ( İskenderun- Adana- Mersin) Marmara Havzası’na seçenek oluşturacak biçimde planlanması öngörüldü. Bu bağlamda Mersin Serbest Bölgesi kuruldu. Mersin’i GAP Bölgesine ve Habur Sınır Kapısına bağlayacak otoyolun inşasına başlandı.

   Ancak önce 1991 yılında birinci Körfez Savaşı, ardından 2003 yılında yaşanan ikinci Körfez Savaşı, savaşların yarattığı durgunluk ve istikrarsızlık, terör olaylarını arttırmış, ekonomik hayat ise başta Mersin olmak üzere tüm güney illerinde geriye gitmiş, Ortadoğu’ya yapılan ticaret durmuştur.  

   Serbest bölgenin yapılacağı söylentisinin çıkması, ardından yoğunlaşan iç göç; Körfez Savaşları’nın yarattığı kötü iklimle birleşince, niteliksiz göçe dönüştü ve bu Mersin’in yirmi senesine mal oldu. Fakat 2005’ten itibaren komşularla geliştirilen iyi ilişkiler, başta ticaret olmak üzere turizme de büyük katkılar sağladı. Mersin ve bölgesi bu durumdan azami yarar görüyordu ki; evet yine yedirmediler… Ufukta tekrar kan, gözyaşı görünüyordu. Bu kez ölüm; Arap Baharı denen süslü ambalajla geldi. Müslüman halklar daha fazla demokrasi beklentisiyle, sosyal medya ve iletişim araçları da etkin biçimde kullanılarak ve kitleler manipüle edilerek sokaklara döküldü. Sonrası ise malum…

   Geçen günlerde çıkan Mithat Fahlioğulları’nın “Mersin Valisini Arıyor” adlı yazısı bana bunları anımsattı. Gelinen noktada Mersinliler, artık her şeyi bir yana bıraktılar ve güvenlik sorunlarıyla nasıl başedeceklerini kara kara düşünmeye başladılar. Güvenlik sorunları o denli arttı ki, sayın valimiz bile kendi konut güvenliğinin çaresini bulmaya çalışıyor.

   Cumhuriyet Meydanı’ndaki kartpostallara işlenmiş, Mersin’in Mersin olduğu yıllardan kalma görüntülere kazınmış o güzelim rezidans; şimdilerde birtakım endişelerden olsa gerek, etrafı beton duvarla örülerek, adeta konağın tarihiyle ve sevenleriyle ilişkisi, koparılarak yok ediliyor. Bu yeni ve alışılmamış görüntü; bizlere aynı zamanda yeni bir dönemin başlangıcını haber veriyor. Yeni dönem: Bol tantanalı, tartışmalı ve bol çatışmalı bir dönem…Kimsenin kendini güvende hissetmediği bir zaman aralığı.

   Mersin’e ayak bastığım sıralar…Kentin en lüks semtleri arasında sayılan Palmiye, Gazi mahalleleri, şimdilerde yeni sakinlerine ev sahipliği yapıyor. Bir mahalle esnafı, derin iç geçirerek, artık sokaktan geçenleri tanıyamadığını söylüyor. Mersin’in caddeleri, sokakları, dükkanları adım adım Suriyeliler, Iraklılar ve şimdide son Hendek Savaşı’ndan kaçanlar tarafından iyice kuşatıldı. Bir zamanlar Türkmen diyarı olan Kerkük, Musul ve onlarca diğer Suriye, Irak şehirlerinin düştüğü duruma düşürülüyor Mersin. Duyarsızlık, ilgisizlik eşliğinde kimsesiz ve sahipsiz… Duvarlar sorunlara çare üretir mi?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.