Devletler insan gibidir; onlar da insan karakterlerinden meydana gelir.
Eflatun
Ergenlik dönemi; zihinsel gelişimin, hızlı bedensel değişimlere ayak uyduramaması sonucu ortaya çıkan uyumsuzluk halleri olarak kabaca tarif edilebilir.
Türkiyedeki siyasi havayı, bir ergenin davranış biçimlerine benzetiyorum. Ergenlik döneminin o hırçın, kestirilemez, fevri uyumsuz halleri Türkiyenin bugünkü durumuna nasıl da benziyor. Ergenlikteki ruh-beden uyumsuzluğunun yol açtığı sıkıntılar; ülkeyi yönetenlerle, halkın beklentilerindeki farklılıkların yol açtığı sıkıntılara benziyor.
Sanki bir ergen hırçınlığını, uyumsuzluğunu yaşıyor, Türkiye. Genç Türkiye Cumhuriyeti ergen gibi hareketli ve huzursuz. Olgunlaşmayı, sivilcelerinden, sıkıntılarından kurtulmayı bekliyor. Sağa-sola savruluyor, kaşını-başını yarıyor. Ruhu ve bedeni farklı tellerden çalıyor.
Şimdilerde hep aynı soruyu duyar gibiyiz. Sahi, bize neler oluyor? Havaların acayipleşmesi gibi biz de acayipleştik. Hiç ummadığımız anda ummadığımız olaylarla, tepkilerle karşılaşıyoruz.
Güvensizlik, uyumsuzluk, şiddet eğilimi ve gelecek korkusu kaplıyor her yanı Halkın beklentileri, gelecek hayalleri, zamanın belirsizlikleriyle sert biçimde çarpışıyor ve bundan kaçınmak mümkün olmuyor.
İktidar sahipleriyle; halkın gündemi farklılaşınca, sorular çoğalıyor, gelecek belirsizleşiyor. Acaba yarın ne olacak, hangi skandal patlayacak, yine kaç şehit yürekleri dağlayacak, savaşa girecek miyiz, bugün hangi ürünlere zam geldi, Avrupadaki krizin etkileri bize nasıl yansır, İsrail, nereye saldırır, Amerikan seçim sonuçları nelere yol açar?... Liste uzayıp gidiyor. Türkiyenin bulunduğu coğrafyanın kriz bölgelerine yakınlığı, olayları şiddetli hissetmemizi sağlıyor.
Biliyorsunuz, siyasal iktidar Cumhuriyetin 100. yıl hedeflerini planlıyor. Bu durumda değil 2023ü önümüzdeki bir-iki yılı görmek zor iş. 65. Hükümet kuruldu. Aynı gün Vandan hain saldırı haberi geldi. Kabinenin öncelikli hedefi; anayasayı yeni sürece(!) uyarlamak olacak. Keşke tek derdimiz anayasa olsa. Yeni süreç ( şimdilik yarı başkanlık sistemi) düşük yoğunluklu savaşı sonlandırır mı? Yurttaşların yaşam koşullarını iyileştirir mi? Gelecek referandumla olası bir erken seçimle, yeni Anayasa ile nasıl bir Türkiyeye uyanacağımız meçhul.
Toplum huzursuz ve ürkek. En küçüğünden haklı talepler bile orantısız güçle bastırılıyor. Gerçekler bizden gizleniyor, rakamlar makyajlanıyor ve her an çıkması olası bir ekonomik kriz, usta manevralarla öteleniyor.
Tepeden-tırnağa borçlandırılmış insanlar; sorunlarından kaçmak için tüketime ve ardından daha çok borçlanmaya yöneliyor; geleceklerinden yiyip, günlerini geçiştiriyorlar.
Reklamların ve hormonlu verilerin ışıltısı; ergen Türkiyenin huzursuzluğunu ve ürkekliğini kapatmaya yetmiyor. Toplumun tamamını ilgilendiren, hayati sorunlarda bile bir mutabakatın sağlanamaması, siyasi aktörlerin seviyesiz, küfürleşmeye varan demeçleri, yapıcı ve sürükleyici bir muhalefetin olmayışı, karamsarlığın dozunu arttırıyor.
Çünkü sokağın rengi ve sesi bize farklı şeyler söylüyor. İşte bu duygularla, belirsizlikle geçiyor günlerimiz .Bayramlar, özel günler iki ayrı ruh ve bedende kutlanıyor, toplumsal uzlaşının bizden giderek uzaklaştığını düşünerek yaşıyoruz.
Bir an evvel toparlanmak dileğiyle