Hayatımız; yaptığımız tercihlerin toplamıdır
Referandum yaklaşıyor. Her kafadan, her köşeden yorumlar, tahliller kaplıyor etrafı. Komplo teorileri de, bilgi kirliliği de işin cabası. İnsan her şeyi bilmek zorunda mı? Yoksa gerekli kadarını mı, bilmeliyiz. Boşu boşuna gereksiz bilgi hamalı olunmamalı. Hazmedemeyeceği ya da modern tabirle dosyalayamayacağı verilere itibar etmemeli. Bir haberi ilk duyduğunda, maden bulmuşçasına hemen üzerine atlamamalı. Medyaya her düşen haberi, bilgiyi, doğru kabul etmemeli. Akıl süzgecinden, vicdan terazisinden geçirmek gerekir öncelikle
Referandum öncesi, seçmen eğilimleri, tercihleri merak konusu Ancak masa başında bunu anlamak zor. Hele sırça köşklerden, tuzu kuru ortamlardan, yüksek perdeden atmakla hiç olmaz. Demek istediğim; Sosyete Pazarında vatandaşa mikrofon uzatmakla iş bitmiyor. Sonra, oy verecek kitlenin koşullarını tam bilmeden, iyi analiz etmeden onların, bizim istediğimiz biçimde oy kullanmalarını bekliyoruz. Ancak İnsan sarayda başka düşünür, kulübede başka demiş ünlü filozof. Koşullar belirleyicidir.
Sık sorulduğu için yazıyorum. Evet- Hayır oy oranları sandığa nasıl yansır, son bir yılda yaşananların etkileri nelerdir? Ya da bunlara kim oy veriyor, millet olanı biteni görmüyor mu? gibi sorularla karşılaşıyoruz. Halkın gerçek yaşam koşullarının siyasilerce tam analiz edilemediğini düşünüyorum. Oy tercihleri canımızın istediği gibi şekillenmiyor. Kırsal kesimlerde İktidar partisinin güçlü olduğu gibi bir algı var ki; bunun doğruluk payı var. Bir kere sosyal yardım alan köylü; devlet- hükümet ayrımını pek yapamıyor. Hükümet iktidardan gittiğinde sosyal yardımım kesilir endişesi taşıyor. O halde köylüden oy almak isteyen siyasetçi; sosyal yardımı devletin verdiğini, bunun hükümetle pek alakalı olmadığını gidip, onlara anlatması gerekir.
Halk yolsuzluk yapılıyor, pahalılık, güvenlik sorunları var diyor. Akabinde özellikle evetçi seçmen karşı soruya geçiyor ve yolsuzluğun, pahalılığın, güvenlik sorunlarının olmadığı bir dönem var mı? refleksini gösteriyor. Hayırcı karşı kampanyanın Evetçi çekirdek oy kitlesini pekiştirdiğini düşünüyorum. Sokak hareketleri ve vandalizm ( Kamu malına zarar verme) Hayır oylarını çoğaltmaz. Aksine birlikte yaşama iradesine zarar verir. Anlayacağınız karşımızda seçmenden önce insan var. İhtiyaçları, beklentileri olan, insan. Öyle ki hiçbir kalıba, doktrine sığmayan, insan.
İşte o insana dair veriler: Türkiyede 20 milyon hane, 80 milyon nüfus, 55 milyon seçmen var. 40 milyon seçmenin durumu, ekonomik açıdan kritik noktada. Seçmenin büyük çoğunluğu için günü kurtarma, borçları öteleme ilk planda geliyor.
Açıkça söylemek gerekirse seçmen; işsizliği, enflasyonu, dövizi, kredi faizlerini zıplatacak siyasi eylemlerden; zarar görecekleri endişesiyle uzak durmak istiyor. Aman dengeler bozulmasın, aman evim, arabam elden gitmesin! diye korkuyor. Seçmeni etkileyen ana dürtü bu. Bakınız burada demokrasiden, yaşam biçimlerinden ya da fikir hürriyetinden konuşan fazla kimse yok! Ekonomi ve gelecek kaygısı öncelikli
Son on beş yılda Türkiye, birçok açıdan üç kat büyüdü. Ancak bu, döviz bazında bakıldığında maaşlara pek yansımadı. İhtiyaçlar ve tüketim çoğaldı, borçlanma arttı. Fakat karşılığında ev- araba sahipliği de arttı. Dengeler korunduğu sürece, referandumun ülke geleceği bakımından getirdikleri- götürdükleri büyük çoğunluğun umurunda değil. Daha çok şahıslar ve partiler üzerinden yürüyor tartışmalar.
Mesela Yürütmedeki çift başlılık dediğinizde insanlar başka şeyler yürütmeyi anlıyor. Geniş halk kitlelerinin önerilen, 18 maddenin içeriğine odaklanacağını pek düşünmüyorum.
Son Söz: Ne söylendiği değil nasıl söylendiği önemli Kampanya süreci belirleyici olacak