Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Face Dünyası

Bir dönme dolaptır face. Binenler inenler olur ama dolabın çarkı hep döner… Dönemseldir hemen her şey. Kimi şeyler gözden düşer, kimi şeyler revaçta olur, talep edilir. Arz talep meselesidir. Arza sunulana talep olmazsa, sunulan yok olur, biter gider. Ancak ilgi onu yaşatır, geliştirir, canlandırır.    Ülkemizde face’e ilgi yoğun. Facebook kullanımında, 35 milyon kişiyle dünya yedincisiyiz. Türkiye; internet kullanıcılarının % 91’nin facebook’ta olması nedeniyle dünyada birinci sırada. Acaba face’de 35 milyon kişi günde kaç saat vakit geçiriyor? Düşünüyorum da oraya harcadığımız zamanı face benzeri bir iletişim ağının kurulmasına harcasak; bizim de ülke olarak bir face’imiz olur muydu?    Sabahtan akşama, oradan geceye neler neler yazılıyor, anlatılıyor, hamasi nutuklar atılıyor. Fakat bastığımız her tuşun bir yerlerde saklandığı sonsuza değin kayıt altına alındığını biliyor muydunuz? Buna dense dense “elin ipiyle kuyuya inmek” denir. Durmadan, bize ait olmayan bir araçla hakaret ediyor, sövüyoruz… Facebook’un idare merkezinde, fena gülüyorlardır halimize.    Facebook’a 6 Mart 2014’de üye oldum. O gün bu gün ben de hızlı face’ci oldum. Oysa yıllar boyu girmeyi reddetmiştim. Atalarımız “gülme komşuna gelir başına” diye boşuna dememişler. Face’i iletişim aracı niyetine faydalı bulduğumu söylemeliyim. Ticari, mesleki alanlarda pekala yararlı olduğunu düşünmekteyim. Fakat onun ötesinde, çok özelini, yediğini, içtiğini göstermenin taraftarı değilim. Anlayacağınız “ azı karar çoğu zarar” Aslında bu hayatın tüm evrelerinde geçerli. Abartmadan, ölçüsünde, tadında bırakarak…    Hayatımıza giren yeni teknolojik ürünleri, hizmetleri, yaşayarak deneyimleşerek öğreniyoruz. Süreç içerisinde genel kabul gören, kurallar oluşuyor. Fakat o kurallar oluşana dek; çok çamlar devriliyor, kalpler kırılıyor. Cep telefonları ile başlayan mobil kişisel erişebilirlik. İnternet’in kullanıma sunduğu diğer sosyal ağlarla devam ediyor. Amaç; paylaşım ve erişimi hızlandırmak, ileriye taşımak. Kırk yaş altı “eğitimli” kesim, twitter, instagram gibi sosyal ağlara yönelirken… Facebook daha ziyade kırk yaş üzerindekilerin itibar ettiği bir alana dönüşmüş durumda.    Yalnızlaşan ve gittikçe de yalnızlaşması beklenen insan soyu; kendini bulunduğu yerden, dört duvarı arasından var etmeye çalışıyor. Beğenilmek sesini duyurmak istiyor. Sosyalleşme ve birebir ilişkiler azalırken, kendi kafamıza göre eklediğimiz, biriktirdiğimiz insan profilleriyle; uzaktan uzağa kişisel tatminin hatta izdivaç yapmanın yollarını aramaktayız. İstenildiğinde terk edilen istenildiğinde “ortama” yeniden dahil olunabilinen bu sistem; her ne kadar özgürlük hissi yaratsa da, gerçek hayat ile irtibatı koparma riskini göz önünde tutmak gerekir. Onun sizi değil de sizin onu kontrol altında tuttuğunuz sürece sorun yok! Aksi durumlar, insanı gerçek hayatın dışına itebilir.    Facebook; sanal bir dünya olsa da reel dünyanın, olumlu olumsuz tüm yansımalarını orada bulmak mümkün. Kendi fikir ve kültürel çemberimiz içerisinde “ mensubiyet duygusu” oluşturarak; atılan beğeniler ve paylaşımlar üzerinden bir kişisel tatmin aracına dönüştürmektir çoğu zaman. Zaten büyük oranda yapılan budur. Gerçek dünyanın tüm renkleri, düşünce kalıpları, kırmızı çizgileri… Bizi birleştiren ve ayrıştıran ne varsa hepsi burada.    Hani “ falsız kalın face’ siz kalmayın” dendiği üzere bu platformu fazla ciddiye almadan bir eğlence ve vakit geçirme aracı görmek isteyenler için. Galiba en doğrusunu onlar yapıyor. Abartmadan, kıvamında kullanarak …    Zengini, fakiri, sağcısı, solcusu, Türkçüsü, Kürtçüsü, dindarı, ateisti… “Yaylım ateşi ve beğeni okları” altında, gerçek hayattaki pozisyonlarını bu alemde tahkim etme peşindeler. İyi face’ler canım Türkiye’m.          
Ekleme Tarihi: 03 Temmuz 2014 - Perşembe

Face Dünyası

Bir dönme dolaptır face. Binenler inenler olur ama dolabın çarkı hep döner… Dönemseldir hemen her şey. Kimi şeyler gözden düşer, kimi şeyler revaçta olur, talep edilir. Arz talep meselesidir. Arza sunulana talep olmazsa, sunulan yok olur, biter gider. Ancak ilgi onu yaşatır, geliştirir, canlandırır.

   Ülkemizde face’e ilgi yoğun. Facebook kullanımında, 35 milyon kişiyle dünya yedincisiyiz. Türkiye; internet kullanıcılarının % 91’nin facebook’ta olması nedeniyle dünyada birinci sırada. Acaba face’de 35 milyon kişi günde kaç saat vakit geçiriyor? Düşünüyorum da oraya harcadığımız zamanı face benzeri bir iletişim ağının kurulmasına harcasak; bizim de ülke olarak bir face’imiz olur muydu?

   Sabahtan akşama, oradan geceye neler neler yazılıyor, anlatılıyor, hamasi nutuklar atılıyor. Fakat bastığımız her tuşun bir yerlerde saklandığı sonsuza değin kayıt altına alındığını biliyor muydunuz? Buna dense dense “elin ipiyle kuyuya inmek” denir. Durmadan, bize ait olmayan bir araçla hakaret ediyor, sövüyoruz… Facebook’un idare merkezinde, fena gülüyorlardır halimize.

   Facebook’a 6 Mart 2014’de üye oldum. O gün bu gün ben de hızlı face’ci oldum. Oysa yıllar boyu girmeyi reddetmiştim. Atalarımız “gülme komşuna gelir başına” diye boşuna dememişler. Face’i iletişim aracı niyetine faydalı bulduğumu söylemeliyim. Ticari, mesleki alanlarda pekala yararlı olduğunu düşünmekteyim. Fakat onun ötesinde, çok özelini, yediğini, içtiğini göstermenin taraftarı değilim. Anlayacağınız “ azı karar çoğu zarar” Aslında bu hayatın tüm evrelerinde geçerli. Abartmadan, ölçüsünde, tadında bırakarak…

   Hayatımıza giren yeni teknolojik ürünleri, hizmetleri, yaşayarak deneyimleşerek öğreniyoruz. Süreç içerisinde genel kabul gören, kurallar oluşuyor. Fakat o kurallar oluşana dek; çok çamlar devriliyor, kalpler kırılıyor. Cep telefonları ile başlayan mobil kişisel erişebilirlik. İnternet’in kullanıma sunduğu diğer sosyal ağlarla devam ediyor. Amaç; paylaşım ve erişimi hızlandırmak, ileriye taşımak. Kırk yaş altı “eğitimli” kesim, twitter, instagram gibi sosyal ağlara yönelirken… Facebook daha ziyade kırk yaş üzerindekilerin itibar ettiği bir alana dönüşmüş durumda.

   Yalnızlaşan ve gittikçe de yalnızlaşması beklenen insan soyu; kendini bulunduğu yerden, dört duvarı arasından var etmeye çalışıyor. Beğenilmek sesini duyurmak istiyor. Sosyalleşme ve birebir ilişkiler azalırken, kendi kafamıza göre eklediğimiz, biriktirdiğimiz insan profilleriyle; uzaktan uzağa kişisel tatminin hatta izdivaç yapmanın yollarını aramaktayız. İstenildiğinde terk edilen istenildiğinde “ortama” yeniden dahil olunabilinen bu sistem; her ne kadar özgürlük hissi yaratsa da, gerçek hayat ile irtibatı koparma riskini göz önünde tutmak gerekir. Onun sizi değil de sizin onu kontrol altında tuttuğunuz sürece sorun yok! Aksi durumlar, insanı gerçek hayatın dışına itebilir.

   Facebook; sanal bir dünya olsa da reel dünyanın, olumlu olumsuz tüm yansımalarını orada bulmak mümkün. Kendi fikir ve kültürel çemberimiz içerisinde “ mensubiyet duygusu” oluşturarak; atılan beğeniler ve paylaşımlar üzerinden bir kişisel tatmin aracına dönüştürmektir çoğu zaman. Zaten büyük oranda yapılan budur. Gerçek dünyanın tüm renkleri, düşünce kalıpları, kırmızı çizgileri… Bizi birleştiren ve ayrıştıran ne varsa hepsi burada.

   Hani “ falsız kalın face’ siz kalmayın” dendiği üzere bu platformu fazla ciddiye almadan bir eğlence ve vakit geçirme aracı görmek isteyenler için. Galiba en doğrusunu onlar yapıyor. Abartmadan, kıvamında kullanarak …

   Zengini, fakiri, sağcısı, solcusu, Türkçüsü, Kürtçüsü, dindarı, ateisti… “Yaylım ateşi ve beğeni okları” altında, gerçek hayattaki pozisyonlarını bu alemde tahkim etme peşindeler.

İyi face’ler canım Türkiye’m.        

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.