Ben de bu dağların nesine geldim
Meleşir kuzular sesine geldim
Bir garip ölmüş de yasına geldim
Geldim emmoğlu
Daha iki ay önceki yazımda seksenli yılları anlatırken onun 'hatıran yeter' adlı eseri eşliğinde okumanızı tavsiye etmiştim. Şarkılarını milyonlarca Türk insanı gibi severek dinlerdim. Bir toplum sevmediği insana paye vermez. Silah dayasan yine vermez.
Fakat Ferdi Baba, Orhan ve Müslüm Babalarla beraber bu dereceye yükselen üç şarkıcıdan biridir. Babaların üzerinde toplumun geniş uzlaşısı vardır. Her kesimden insanın yüreklerine dokunurlar çünkü. Abidevi yapılar gibi abidevi şahsiyetler de vardır onlara yaşarlarken kıymet vermek gerekir.
Ben Ferdî, Orhan, Müslüm üçlüsüne İbrâhim Tatlıses'i de eklemek isterim. Tatlıses, efsane yorumlarıyla ünü Türkiye dışına yayılmış nadide sanatçılardan biridir.
Malûm, Adana -Tarsus, Çukurova diyarı acıklı hikayelerin yaşanmışlıkların döl yatağıdır. Acının yaşamın anlamını keşfetmede ve onu sanat aracılığıyla sorgulama ve anlamaya çalışma gayreti hep dikkatimi çekmiştir. Ünlü bir düşünür; " insan bir çıraktır acı da onun ustasıdır" demiştir. Ferdi yetim büyüdü. Hiç okul yüzü görmedi. Aşırı nemli sıcak havalar, acılı yemekler, üretimden doğan çelişkiler, emekçilerin akıttığı ter ile yoğruluğunda, ortaya kendine özgü bir sanat ve literatür anlayışı çıkmıştır. Geçmişten bugüne baktığınızda sanat camiasında Çukurova ağırlıklı yer tutar.
Ferdi Tayfur'un, Müslüm Gürses'in, İbrahim Tatlıses'in bu topraklardan çıkmaları bir tesadüf sonucu değildir. Çukurova'nın çelişkileri, sınıfsal farklılıklar, göç olgusu, yörenin sarı güneşidir onları yoğuran.
Ferdi Tayfur dendiğinde akla hemen arabesk müzik, arabesk yaşam tarzı gelir. Varoş kültürü diye tabir edilen kültür, yakın zamana kadar bir hor görme, aşağılama sebebiydi. Arabesk, şehirlere hızlı göçün etkisiyle kırsal kültürün, kent kültürüne geçişteki ara dönemi yansıtır. Sancılı geçen bu dönem yaşam biçimiyle, müzikten, giyim kuşama sirayet etmiş bir süreçtir.
Hâlâ bile entellik adına bu hor görme sonlanmış değildir. Halkına kültürüne yabancı biri, onun arkasından şöyle bir tespitte bulunmuştur; "ne müziğini ne de temsil ettiği kültürü sevdim. Arabesk, yoksulların ezilirken çıkarttığı gıcırtıdır." Evet, densizlik ve haddini aşmaktır bunun adı. Bazı kesimlerin yüzyıllar da geçse halkın teveccühünü alamayışları işte bundandır. Onlar halkına yabancıdır, onlar inadına cellatlarına aşıktır.
Ferdî Baba'yla tanışmam ta 1978 yılına dayanır. Çanakkale Emek Sineması'nda 'Derbeder' filminde görmüştüm onu. Daha çocuk yaşta ağlatmıştı bizleri. Sinemadaki kalabalık izleyici kitlesi de farklı duygular taşımıyordu. Hüzünlü drama herkesi sarıp sarmalamıştı.
Türk milleti duygusal bir millettir. Türkülerle, şarkılarla kurduğu bağ çok güçlüdür. Adeta bir yaşam biçimidir geliştirdiği bu kültür. Sözlü anlatım geleneği burada da kendini güçlü şekilde gösterir. Okur-yazar değildir belki ama dağarcığında onlarca şarkı, türkü, şiir tutar. Ozanların, türkücü, şarkıcıların ayrı bir yeri vardır Türk milletinin gönlünde.
Ferdi Tayfur da onlardan biridir halkın bağrında taht kurmuştur. Milyonlar onun eserlerini ezbere okur. Müziği ortak bir duygu coşkusu yaratır. Ferdî Baba mütevazı kişiliğiyle de çok değer görmüştür. Anadolu'nun kadim, eşsiz kültür birikimini sanatıyla ve duruşuyla insanlara güzel yansıtmıştır.
Ferdi Tayfur'un öyle bilinen bir rahatsızlığı yoktu. Aramızdan erken -her ölüm erkendir kalanlar için- ayrılışı sevenlerini hüzne boğdu. Eserlerini yeniden gündeme taşıdı. Ruhun şad olsun. Hatıran yeter Ferdî Baba.