“ Çok bilenin; doğrusunu bulmak zordur ”
Daha birincisini atlatamadan ikincisi konuşulmaya başladı. İkinci dalga gelir mi? Büyük ihtimalle evet. Ekim- Kasım aylarında yeni bir virüs beklentisi var. Bu kez mutasyona uğramış, daha çabuk bulaşan ve daha öldürücü olacağı söyleniyor. Doğal salgınları önceden bilmek imkansız gibidir. Ama görüyorsunuz işte, hem virüs yeni haliyle tarif ediliyor hem de çıkacağı tarih belirtiliyor. Bu ise salgının doğal bir salgın olmadığı savını çok güçlendiriyor.
Corona mutasyona uğramış haliyle önümüzdeki aylarda gelmese bile- ülkeler bundan böyle çeşitli salgınlara hazır olmalı. Sağlık altyapılarını yeni yeni salgınlara karşı güçlendirmek zorundalar. Salgının verdiği zarar ağır oldu. Salgın şimdiki haliyle sonlansa yaraları sarmak, işe güce koyulmak bir şekilde mümkün olur. Fakat ikinci dalga gelirse altından kalkmak çok güçleşir. Dünya ekonomileri bununla nasıl baş eder bilinmez.
Önce Trump açıkladı- ikinci bir dalgada ekonomileri kapatmak istemeyen liderler artıyor. Türkiye de sanırım ekonomisini kapatmayacaktır. Şu ana kadar başarılı bir salgın yönetimi izledi Türkiye. Öyle ki The Economist dergisi; ‘Pandemide Türkiye Neyi Doğru Yaptı’ diye bir başlık attı. Diğer ülkeler tekli ilaç tedavisi uygularken, Türkiye çoklu ilaç tedavisi uyguladı. Sonra, Türkiye’de kararlar tek merkezden hızla alındı. Eyalet sistemi olan ülkelerde çok başlılık vardı. Ülkemizde ücretsiz tedavi ve 45 günde bitirilen iki salgın hastanesi örnek gösterildi.
Kitleler karnı doyduğu müddetçe pek ses çıkartmaz. Fakat işler kötüye gittiğinde, işsizlik, fiyatlar arttığında, kriz yayıldığında sokaklar hareketlenir. ‘Nefes Alamıyorum’ önümüzdeki dünya direnişinin sloganıdır. Önceki yazılarımda bahsettim. Küresel çapta sistem değişikliğinde bir ısrar var ise- salgınlar ve başka tehditlerin arkası kesilmeyecek demektir. Bugünkü haliyle borca ve sömürüye dayalı sistem tıkanmıştır. O bakımdan küreselci elit, kapitalizm sonrası evreyi konuşuyor. Dünyaya ‘reset atmaktan’ bahsediliyor. Reset atmak, diğer anlamıyla büyük sıfırlama da deniyor buna. Devletler kadar güçlenen finans ve teknoloji tekelleri bir tarafta- diğer tarafta sanayici ve toprak sahiplerinin de yer aldığı gelenekçi yapı karşı karşıyadır.
Teknoloji şirketleri çok büyüdü ve güçlendi. Öyle ki bir twitter, ABD başkanının paylaşımını silebilecek seviyeye ulaştı. Bir facebook, iki buçuk milyar kullanıcısı ile dünyanın en büyük devletinin nüfusunu geçti. Bu dev dijital platformların ulus devletleri aşan- kitle hareketleri üzerinde büyük etkisi var. Yeni dünya düzenini kurmak için, mevcut düzeni yıkmak gerekiyor. Peki bu nasıl olacak? Önce ırkçılık vs. denilerek sokaklar karışacak, sonra bu sistem karşıtlığına dönüşecek- halk devrim talep edecek. Küreselci bir vakıf, siyahilere 100 milyon dolar yardımı boşuna yapmadı.
Kasım 2020 çok kritik. ABD seçimlerinin tarihi, yeni dünya düzeni takviminin seyrini belirleyecek. Seçimi Demokratların alması resetleme sürecini hızlandıracak. Trump’ın kalması halindeyse gerginlik artarak devam edecek…
Türkiye gündemi, dünyayı okumaktan yoksun. İç siyasi çekişmeler, erken seçim tartışmaları aynı bildiğiniz gibi… Oysa dünya hızla değişiyor. Karşımızda çok dinamik bir dönem var. Ancak bizde birçok insan hala 20.yy. paradigmaları ile politika yapmak istiyor. Olan bitenin ya tam farkında değiliz ya da işimize öyle geliyor. Oysa bulunduğumuz coğrafya ihtiva ettiği zenginliklerden dolayı ısınıyor. Adına Afro-Asya denilen yeni bir coğrafi tanım geliyor ve Türkiye bunun tam göbeğinde bulunuyor. ABD eski gücünü kaybediyor, İçe kapanma belirtileri gösteriyor. Tump’a kalsa içe dönme daha çabuk işleyecek ama... ABD’nin özellikle bölgemizde bırakacağı boşluğu kim dolduracak? Türkiye ne kapitalist ne de küreselci sistem diyerek üçüncü bir yol açmak peşinde- fakat ekonomisi ve askeri gücü henüz yeterli düzeyde değil.
Türkiye üçüncü yolu, savunma sanayinde yaptığı ataklarla ve İslam sermayesini çekerek açmak istiyor ama bunun için iç istikrarını tahkim etmesi gerekiyor.
Konu ile ilgili yazılarımız sürecek…. .