Bir dönme dolaptır face. Binenler inenler olur ama dolabın çarkı hep döner Dönemseldir hemen her şey. Kimi şeyler gözden düşer, kimi şeyler revaçta olur, talep edilir. Arz talep meselesidir. Arza sunulana talep olmazsa, sunulan yok olur, biter gider. Ancak ilgi onu yaşatır, geliştirir, canlandırır.
Ülkemizde facee ilgi yoğun. Facebook kullanımında, 35 milyon kişiyle dünya yedincisiyiz. Türkiye; internet kullanıcılarının % 91nin facebookta olması nedeniyle dünyada birinci sırada. Acaba facede 35 milyon kişi günde kaç saat vakit geçiriyor? Düşünüyorum da oraya harcadığımız zamanı face benzeri bir iletişim ağının kurulmasına harcasak; bizim de ülke olarak bir faceimiz olur muydu?
Sabahtan akşama, oradan geceye neler neler yazılıyor, anlatılıyor, hamasi nutuklar atılıyor. Fakat bastığımız her tuşun bir yerlerde saklandığı sonsuza değin kayıt altına alındığını biliyor muydunuz? Buna dense dense elin ipiyle kuyuya inmek denir. Durmadan, bize ait olmayan bir araçla hakaret ediyor, sövüyoruz Facebookun idare merkezinde, fena gülüyorlardır halimize.
Facebooka 6 Mart 2014de üye oldum. O gün bu gün ben de hızlı faceci oldum. Oysa yıllar boyu girmeyi reddetmiştim. Atalarımız gülme komşuna gelir başına diye boşuna dememişler. Facei iletişim aracı niyetine faydalı bulduğumu söylemeliyim. Ticari, mesleki alanlarda pekala yararlı olduğunu düşünmekteyim. Fakat onun ötesinde, çok özelini, yediğini, içtiğini göstermenin taraftarı değilim. Anlayacağınız azı karar çoğu zarar Aslında bu hayatın tüm evrelerinde geçerli. Abartmadan, ölçüsünde, tadında bırakarak
Hayatımıza giren yeni teknolojik ürünleri, hizmetleri, yaşayarak deneyimleşerek öğreniyoruz. Süreç içerisinde genel kabul gören, kurallar oluşuyor. Fakat o kurallar oluşana dek; çok çamlar devriliyor, kalpler kırılıyor. Cep telefonları ile başlayan mobil kişisel erişebilirlik. İnternetin kullanıma sunduğu diğer sosyal ağlarla devam ediyor. Amaç; paylaşım ve erişimi hızlandırmak, ileriye taşımak. Kırk yaş altı eğitimli kesim, twitter, instagram gibi sosyal ağlara yönelirken Facebook daha ziyade kırk yaş üzerindekilerin itibar ettiği bir alana dönüşmüş durumda.
Yalnızlaşan ve gittikçe de yalnızlaşması beklenen insan soyu; kendini bulunduğu yerden, dört duvarı arasından var etmeye çalışıyor. Beğenilmek sesini duyurmak istiyor. Sosyalleşme ve birebir ilişkiler azalırken, kendi kafamıza göre eklediğimiz, biriktirdiğimiz insan profilleriyle; uzaktan uzağa kişisel tatminin hatta izdivaç yapmanın yollarını aramaktayız. İstenildiğinde terk edilen istenildiğinde ortama yeniden dahil olunabilinen bu sistem; her ne kadar özgürlük hissi yaratsa da, gerçek hayat ile irtibatı koparma riskini göz önünde tutmak gerekir. Onun sizi değil de sizin onu kontrol altında tuttuğunuz sürece sorun yok! Aksi durumlar, insanı gerçek hayatın dışına itebilir.
Facebook; sanal bir dünya olsa da reel dünyanın, olumlu olumsuz tüm yansımalarını orada bulmak mümkün. Kendi fikir ve kültürel çemberimiz içerisinde mensubiyet duygusu oluşturarak; atılan beğeniler ve paylaşımlar üzerinden bir kişisel tatmin aracına dönüştürmektir çoğu zaman. Zaten büyük oranda yapılan budur. Gerçek dünyanın tüm renkleri, düşünce kalıpları, kırmızı çizgileri Bizi birleştiren ve ayrıştıran ne varsa hepsi burada.
Hani falsız kalın face siz kalmayın dendiği üzere bu platformu fazla ciddiye almadan bir eğlence ve vakit geçirme aracı görmek isteyenler için. Galiba en doğrusunu onlar yapıyor. Abartmadan, kıvamında kullanarak
Zengini, fakiri, sağcısı, solcusu, Türkçüsü, Kürtçüsü, dindarı, ateisti Yaylım ateşi ve beğeni okları altında, gerçek hayattaki pozisyonlarını bu alemde tahkim etme peşindeler.
İyi faceler canım Türkiyem.