İnsanları bilgilendirmeyi amaçlayan kamu spotlarını önemsiyorum. Farklı konularda yapılan yayınların bilinç oluşumuna katkı sunduğunu söylemeliyim. İşte onlardan bir tanesi; verimli araziler üzerindeki yapılaşmayı önlemeyi amaçlayan kamu spotu gayet ilginç ve etkileyici. Verimli arazilerin korunmasında; yapılaşmanın yanı sıra şimdi bir de aşırı sağanaklar ve sel baskınları ile mücadele etmek gerekiyor. Mersinde yaşayanlar bunu en iyi bilenlerdendir. Verimli toprakların üzerinde yükselen binalar, doğal felaketler .Sofralardan eksilen gıda ürünleri anlamına gelmektedir.
Çok değil, yakın zamana kadar, tarımın önemini yitirdiğini, yerini; ileri teknolojik ürünlerin aldığını, çağımızın toprağa bağımlılığı azaltan bilgi, iletişim çağı olduğunu ileri sürenler pek de az değildi. Toprağın giderek önemini yitirdiğini ve Türkiyenin zaten bol toprağı olduğu ve tarımda kendi kendine yeten ilk on ülkeden birisi olduğu vs. bir sürü dayanaklar öne sürülür dile getirilirdi.
Yine bir Ramazan ayı içerisindeyiz. Ramazan başlamadan gıda ürünlerine yüklü zamlar geldi. Tarımda kendi kendine yeten Türkiye söylemleriyle örtüşmeyen manzaralar, fiyatlar görmekteyiz. Kendi kendine yeten ülkenin bu kadar ithal ürünüyle ne işi var o zaman?
Türkiye şu an gıda ithalatçısı durumuna düşmüştür. Son bir iki yıldır yaşadıklarımız ve özellikle kuraklıklar ve savaşlar bizlere kralın çıplak olduğunu gösterdi. Tarıma yönelmek artık tercih olmaktan çıkmıştır. Tarım hayatın dayatması halini almıştır. İklim değişiklikleri, kuraklık, Çin ve Hindistan gibi nüfus yönünden en kalabalık ülkelerdeki, hızlı ekonomik gelişmenin yarattığı gıda talebi, kriz noktaları, petrol fiyatlarının yükselmesiyle, bazı tahılların akaryakıt üretiminde kullanılması, dünya gıda fiyatlarını aşırı yükseltti ve bunun nerede duracağı ise şimdilik bilinmemekte. Fiyat artışları bir tarafa, bu gidişle parasıyla ürün bulmanın bile sorun olabileceği adeta gıda üretiminin ve tedarik zincirinin kopabileceği gibi felaket senaryoları etrafta dolaşmaktadır. Süpermarketlerin raflarında bulunan binlerce çeşit gıda ürününün; sonsuza değin bizlerin tüketimine sunulacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Güneydoğu Anadolu kısmi kuraklık yaşamaktadır. Yine bu bölgenin milattan önceki yüzyıllarda yaşanan uzun süreli kuraklık sebebiyle (bilim adamlarına göre 200 yıl) Bölgenin aniden boşaldığı insanların göç ettikleri iddia edilmektedir. Önümüzdeki yıllarda, küresel iklim değişikliklerinin büyük insan göçlerini tetikleyeceği bunun açlığa ve savaşlara sebebiyet vereceği söylenmektedir.
Tarım ürünlerindeki fiyat artışları, dünya stoklarındaki azalma veya kısmen kıtlık yaşanması ve bunun bedelini diğer ülkeler gibi Türkiye de ödemekten kaçamayacaktır. Türkiye yeniden tarımı keşfederek, tekrar kendi kendine yeterli hale gelmesi, hatta bir gıda ihracatçısı olabilmelidir. Bunun için modern tarım çiftlikleri kurulmalı, hayvan çiftliklerinin sayısı artmalıdır. Tüketim çılgınlığına, gıda israfına son verilmelidir. Tarımsal politikalarda acilen pozisyon değişikliklerine gidilmelidir. Türkiyenin genç, dinamik nüfus yapısıyla, dünyada rekabet gücü açısından, turizm ve tarım sektörlerinde şansı olduğu bir gerçektir.
O halde çevremizi, havamızı, suyumuzu, toprağımızı, koruyarak on yıllardır ihmal ettiğimiz tarım sektörümüzü, doğru ürün politikalarıyla tekrar canlandıralım. Bu bir tercih değil, hayatın ve dünyanın dayatmasıdır artık.