2014 yılının ikinci seçimlerini de kazasız belasız atlattık, çok şükür. Türkiyenin onca büyük unvanına bir yenisini eklemek lazım. Mağlubu olmayan seçimler ülkesidir Türkiye. Her seçimde olduğu gibi bu seçimin de mağlubu yok. Sonuçlara herkes kendi penceresinden bakıyor.
Seçimler olur biter fakat kimse özeleştiri yapmaz. Aynaya bakmaz ve böyle gelmiş böyle gider. Zaten şunun şurasında bir sonraki seçimlere az kalmıştır. İşte o zaman feth edilecektir tüm kaleler. Yenilen pehlivan güreşe doymaz misali. Hep bi daha bi daha daha
Ve ben her seçim sonrası o meşhur fil hikayesini hatırlarım. Hani gözü bağlı olan insanlardan tuttukları şeyi (fil) neye benzettikleri sorulur. Onlar da hissettiklerine göre kendilerince elledikleri yerlerin tarifini yaparlar. Ama bir türlü doğru fil tarifi yapamazlar. Aynı bizim seçim sonucu analizlerine benzer bu hikaye.
Bu durumda Recep Tayyip Başbakan, Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu. İhsanoğlu UEFAda mücadele edecek. Demirtaş ise Türkiye Kupasını aldı sanki (!) Demirtaş Türkiye genelinden oy aldığına ve oylarını artırdığına göre, Türkiye Kupasının sahibi. Yani bir kazanan o. Yüzde 10luk ülke barajının altında kalması önemli değil. Bir bölge partisi olması, etnik temelli oylar alması hele hiç önemli değil.
İhsanoğlu şampiyon olamadı. Bu haliyle UEFAya kalır ve ülkemizi çok iyi temsil eder (!) Kendisine göre makul bir kampanya yürütülmüş, başarılı olunmuştur. Sonuç; CHP ve MHP açısından kesinlikle mağlubiyet değildir. Onlara göre İhsanoğlu değil, demokrasi kaybetti. Sandığa gitmeyen tembeller kaybetti. Plajdakiler kaybetti. Anketçiler kaybetti. Seçim sistemi kaybetti. Ama bir tek onlar kaybetmedi.
Erdoğan ise zaten başbakan pardon başkazanan e şey başkan başkan. Etti dokuzuncu seçimi hep galip. Sanki eşit şartlarda bir seçim kampanyası yürütülmüş. Sanki devlet imkanları kullanılmamış. Sanki son yılların en düşük seçim katılımı hiç yaşanmamış. O kazanan bir dünya lideri. Bırakın Türkiyeyi! Sanırsınız Gazzeyi, Filistini, Ortadoğuyu, Kuzeyafrikayı, Körfez ülkelerini o yönetiyor. Bir ambülans uçak, bir sahra hastanesi ve tamamdır hemen her şey. Artık ceketi başbakanlıkta, şapkası köşkte oturur. Böylece biz de Türk usulü başkanlık sistemini tanımış oluruz.
Bir ülkede yetkileri bir kişinin elinde toplarsanız, pekala bazı durumlarda, bunun misal; işlerin hızlandırılması, bürokrasinin azaltılması-by pass edilmesi, mega projelerin uygulanması v.b faydaları olabilir. Ancak tek adamlığa mahkum olursanız, taşlar yerinden oynar. Bakarsınız hilafet bile gelir (!) Riskli, maceracı kararlar alınır. Mesela bir anda savaşın içinde bulursunuz kendinizi.
Oysa ben dengeden yanayım. Fren gereklidir. Frensiz araba kaza yapar. Sadece kaza ile kalsa yine iyi. Faciaya yol açar. Sonra da biz ne yaptık a vay elim kırılsaydıya döner iş. Benden söylemesi.
Acaba bu yorumumla ben filin neresini tuttum?