Seçim takvimi işliyor. Kimilerine göre bu göreceğimiz son seçim olabilir. Türkiye bir yol ayrımında. Yeni Türkiye taraftarları ile üniter yapıdan yana olan cumhuriyetçiler kıyasıya rekabet içerisinde. Siyaset dünyasında işler bu kadar zor ve türlü hesaplar barındırırken. Sokaktaki vatandaş ise adalet, güvenlik ve geçim peşinde. Siyaset mekanizmasının sorunlara çare üretip üretemeyeceği kuşkusuyla yaşayan vatandaşlar, karmaşık duygular içerisinde, hayatlarına bir ayar vermek derdindeler.
Gündemi takip etmek ne kadar zorlaştı. 7 Hazirana doğru, zaman hızla akıyor. Takip etmekte bile zorlanırken gündemi. O zaman nasıl yorumlayacağız, neler olup bitiyor nasıl analiz edeceğiz? Gündemi takip edebilmek, yorumlayabilmek artık uzmanlık gerektiriyor. Bilgiye ulaşmak bir tuş uzaklığındayken, doğru ve manipüle edilmemiş bilgiye ulaşabilmek maharet istiyor. Ülke bütünlüğü, hukuksuzluk ve pahalılık en hayati konuları oluşturmakla birlikte üzerlerinde; yoğun bir bilgi dezenformasyonu bulunuyor.
Eskiden onlarca, yüzlerce yıllara sığan, değişimler, dönüşümler, artık yıllara sığabiliyor. 80li yıllara kadar, kuşaklar arasın zaman dilimi, otuz yıl olarak kabul görürdü. Oysa şimdi bu zaman aralığı beş yıla indi. Ve giderek aşağılara çekilecek gibi.
Bırakın geçmişi; son iki üç haftaya dönün bakın! Neler olmuş, neler. Zamanın hızlı akışı ve giderek hızlandığı hissi; kaçınılmaz sona doğru çekildiğimiz algısı yaratıyor. Bu sonun başlangıcının ivme kazanması gibi bir şey sanki.
İnsanları mutlu, huzurlu etmek giderek zorlaşıyor. Memnuniyetsizlik, tahammülsüzlük, borçlanma, hafıza kaybı, unutkanlık artıyor. Özel alanların, başka hayatların bu kadar göz önüne taşınması, birilerini mutsuz ediyor. Bende niye yok kaygısı yayılıyor etrafa. Emek ve zaman isteyen hiçbir şey revaçta değil. Hızla sahip olmak, hızlı tüketmek istiyor insan. İstenen, arzulanan şeylere sahip olmak için her yol mubah sayılıyor. Doğruluk, çalışkanlık, saygı, ahlak gibi kavramlar itibar görmüyor. Bu kavramlara değer verenler, aptal muamelesi görüyor.
Medyumluk, üfürükçülük, pornoculuk, soygunculuk, mafyalık, entrika almış başını gidiyor Sağduyu sahiplerinin çabaları; cılız bir ses olarak kayboluyor.
Hızlanan zaman; kontrolsüzleşiyor, tahrip gücü; çığ misali sürekli artıyor. Olaylar peş peşe geliyor. İnsanlar değişimin gücünü ve hızını algılayamıyorlar bile. Adeta şiddetli darbe alan boksörler gibi sendeliyoruz. Kendimize bir türlü gelemiyoruz. Başımızı kaldırıp, etrafımıza bakamıyoruz, abandone oluyoruz.
Fitne hortluyor, umutsuzluk yayılıyor, manipülasyon artıyor. Gerçeklikle, sanallık iç içe geçiyor. Spekülasyona, gerginliğe, güce dayalı politikalar çoğalıyor. Savaş baronları, para babaları, medya patronları kol kola; her yeri, her şeyi kuşatıyorlar. İnsanlara düşünecek zaman, boş alan bırakılmıyor.
Teknoloji ürünleri ile her hareketimiz kontrol altında. Mobeseler kayıtta, telefonlar dinlemede, kredi kartları takipte, internete düşen her şey, sonsuza değin kaybolmamakta. Dayatmacı ve hukuk tanımaz yapı; tüm kurum ve kuruluşlarıyla, tüm ihtişamı, göz boyacılığı, tahribatı, dayatmacılığı ve tüm baskısıyla iş başında.
İnsanlarda kaçınılmaz bir sona doğru yaklaşıldığı hissi uyanıyor. Bu kaçınılmaz sona doğru gidiş; önüne kattığı her şeyi sürüklüyor, yok ediyor. Bildik, tanıdık değerler, davranışlar, doğa yok oluyor. Yokluk katsayısı hızla artıyor.
Zaman dur durak bilmeden baş döndürücü hızla akıyor. Ruhlarımız ıstıraplı bekleyiş içinde sağa- sola savruluyor. Her şey; siyaset, ticaret, doğal denge, toplumsal düzen; kontrolsüz şekilde kaosa sürükleniyor. İç savaş beklentisi pompalanıyor durmadan. Ya da en azından böyle algılar oluşuyor. Seçimler yaklaşırken halet-i ruhiyemiz iyi sinyaller vermiyor. Bakalım bizi yönetmeye talip olanlar; işin ciddiyetinin ne kadar farkında.