Kuzeyden güneye, doğudan batıya her yer ısınıyor. Bombalar patlıyor, etnik terör, gerekçeleri ortadan kalktığı halde, yeniden devreye sokulmak isteniyor.
Aslında terörden, terör eylemlerinden bahsetmek, bir anlamda terörün reklamını yapmak anlamı taşır. Terör, terörist bundan beslenir, sürekli manşetlerde kalmaktır derdi. Böylece reklamı yapılır, gündemdedir, kendince etrafa korku salar. Medya bu konuda önemli işlevlere sahip ama sorumlu davranıp davranmadığı tartışılır.
Geçmiş zaman, Ankarada gazeteciler ve medya patronları ile bir toplantı yapılmıştı. Terörün ve teröristin reklamını yapmamak, istemeden onun emellerine alet olmamak adına bazı kararlar alınmıştı. Anlaşılan pek yararı olmamış bu toplantının.
Terörü besleyen ana unsurlardan iki tanesi; propaganda yapmak ve korku yaymaktır. Terörist adını duyurmak, yandaş ve destek edinmek ister. Fakat terörü, birlikte yaşadığımız farklı etnik kökenden insanlara mal etmek yanlış olur. Bilinmeli ki; terörize edilmiş insanlar, sayı bakımından azdır. Ancak verdikleri zarar hemen herkesi etkilemektedir.
Anadolu; medeniyetler beşiği, devletler mezarlığı, dünyanın en değerli gayrimenkulü. Burası ne İsveç, ne Norveç, ne de Danimarka. Bu topraklarda yaşamanın bir bedeli var. Bedel ödüyoruz Anadolu topraklarında; bilmem kaçıncı kez seyrettiriliyor aynı film. Karşımızda uluslararası servislerin güdümünde, Asyadan Avrupaya kurumsallaşmış, sektör haline gelmiş, mafyalaşmış terör organizasyonları var.
Emperyalist güçler, kendi ekonomik darboğazlarını aşmak için; Arap Dünyasının zenginlikleri üzerine çullandılar. Politikaları rahat uygulamak adına, Türkiye stratejik ortak seçildi(!) Türlü manevralarla, işbirlikçi kadroların iktidara gelmesi sağlandı. Yeni dönemde Türkiye birtakım roller üstlenecekti. Nitekim öyle de oldu. Türkiye bir taraftan komşularına ve İslam coğrafyasına örnek gösterilip, abilik yapmaya çalışırken Diğer taraftan Suriye krizi, Kürt sorunu, Kıbrıs kartı, İsrail ile ilişkiler vb sorunlarla dizginlenmek ve hizaya çekilmek isteniyor.
Koskoca imparatorluk yıkıldı. Sözde bağımsız kalan milletler, özellikle Araplar daha beter durumlara itildiler. Mutlu olamadılar, zenginlikleri batıya peşkeş çekildi. Yarı sömürge devletler olarak yollarına devam ettiler; ama onda da başarılı olamadılar. Daha önceleri Araplara, Ermenilere, Rumlara uygulanan kışkırtmalar, ayartmalar, şimdilerde Kürtlere uygulanmak isteniyor. Sürekli kışkırtma, sürekli ajitasyon yapılıyor. Amaç; Türklerden rövanş almak. Türkler; Anadolu yarımadasında güçsüz bırakılmak, köleleştirilmek isteniyor. Ve birileri buna alet oluyor. Alet olanlar; hak, hukuk, demokrasi adına hareket ettiğini zannediyor.
Artık bir şeylerin değişme vaktidir. Sağduyulu yurttaşlarımız bazı şeylerin farkına vardı. Yeter artık! Demenin ve diyebilmenin zamanı geldi. Yeter artık, benim adıma öldürme! Sağduyulu tüm vatandaşlarımızın geldiği ortak noktadır bu. Benim adıma insan öldürme, insanları katlederek insanlık suçu işleme, daha fazla zarar verme!
Anadoluda başka facialar yaşamak istemiyoruz. Demokrasi, insan hakları vs. ambalajında emperyalist emellere boyun eğmek istemiyoruz. Türkiyenin önüne engeller konuyor. Türkiyenin uzun yıllar sonra güç-bela yakaladığı yükselen trendinin önü kesiliyor. Görüldü ki; Türkiye tek parça kalırsa, birinci ülkeler ligine yükselir.
Bölgesel liderliğe oynamak; güçlü siyasi ve ekonomik konuma bağlıdır. Oluşturulan dış politika paradigmaları aydan-aya değişmez ve milli duruş gerektirir. Yanı başımızda güzel bir İran örneği var. Komşumuz İrana neden dokunulamadığı iyi etüt edilmelidir. Çünkü İran dik duruyor, işbirlikçi politikalar izlemiyor. Oysa bizimki, Arap Baharı denen zokadan sonra tam bir savrulma hali. Şimdiki idarecilerin, Arap Dünyasının gerçeklerini iyi analiz edemedikleri ve bir istihbarat zafiyeti içinde oldukları çok açık.
Yeterince film izledik, artık kurgular dışında, gerçeklere ve refaha yönelmek istiyoruz. Zararın neresinden dönülse kardır.