Yanına ofise uğradığımda, bizim gazete masasında duruyordu. Bana; partideki yeni görevlendirmeyi duyup, duymadığımı sordu. Duymadığımı söyleyince; şaka ile karışık: Sen ne biçim gazetecisin, beni kandırıyor olmalısın, duymadığına inanamıyorum dedi. Tam zamanıydı ve şimdi sıra bendeydi. Canım kardeşim gazete önünde, senin dediklerinin olabileceğini ben bir hafta öncesinden yazdım, demek ki yazımı okumamışsın dedim. Kötü yakalanmıştı ve biraz bozulur gibi oldu.
Yukarıdaki diyaloglar; daha yakın zamanda birebir gerçekleşti. Hani hep söylenegelir. Kimse okumuyordur bu ülkede o halde nasıl değişecektir kötü gidişat Aynen öyle kimse okumuyor - muş gibi yapıyor. Gittiğimiz yerlerde sıkça görüyoruz. Gazeteler yayılıyor masalara, sehpalara, öyle günlerce kalıyor, kaldığı yerde. Lütfedip ancak şöyle bir göz ucuyla bakılıyor sadece. Kitap- dergi uzatıyorsunuz çekiniyor para isteyecek sanıyor, savuşturmak istiyor. Hoş, aldığında ne oluyor ki, büyük ihtimalle bir köşede atılacağı veya sahaflara satılacağı günü bekliyor. Oysa üretilende, yazılıp çizilende ne emekler ne bilgiler yatıyor.
Buradan açıkça belirtmek istiyorum. Okumayan insan kullanılmaya, manipüle edilmeye çok müsaittir. Kulaktan dolma bilgilerle, TVden duyduklarımızla nereye kadar?
Dinliyor gibi yapıyoruz oysa dinlemiyoruz. İlgilenir gibi yapıyoruz fakat ilgilenmiyoruz. Hep bir savuşturma, erteleme komisyona havale işidir sürüp gidiyor Bahane hemen hazır. Zaman darlığından, iş yoğunluğundan söz ediyoruz. Gerçekte ise kaçıyoruz. Yüz yüze iletişimi tercih etmiyoruz ama saatlerimizi, günlerimizi ekran, klavye başında geçirmekten hiç çekinmiyoruz. Sadece anlık ilgi, dedikodu merakı ve bir iki cümleyi geçmeyecek yorumlar dikkat çekiyor, fazlası sıkıyor adeta bayıyor.
Bir gazete sahibi arkadaşım sitem ediyor. Yeterince ilgi görmediklerinden yakınıyor. Galiba yazılı basının ömrü sonlanıyor. Sanal ortamın, modern iletişim araçlarının; hızıyla, erişim imkanlarıyla rekabet etmek öyle kolay olmuyor. Televizyon, radyo, telefon, sms, twitter, facebook hızla kaplıyor, yayılıyor her yana. Geçenlerde sahil bandında yürüyüşteydik. Daha eve gelmeden yorumlar gelmeye başladı. Giydiğim beyaz eşofman çok yakışmış.
Sosyal medyanın, sanal alemin etkisi tartışılmaz. Hemen her şey onun üzerinden yürümeye başlıyor. Siyasetin de ticaretin de arkadaşlığın, evliliğin de dijitali revaçta. Yani uzaktan uzağa, kendi dört duvarımız arasında. Yer yerinden oynuyor, altüst oluşlara tanıklık ediyoruz. Rağmen kimin umurunda, 2014 yılında; Türkiyede birinci sırada altın fiyatları, ikinci sırada rüya yorumları tıklanmış. Facebook kullanımında 37 milyon kişiyle dünyada yedinciyiz. Türkiye; internet kullanıcılarının % 91inin facebookta olması nedeniyle, dünyada birinci sırada. Facebooku çok benimsemişiz.
Demek ki; bu ilgiye facebookun satıştan ve reklamdan sorumlu başarılı müdürü de çok kayıtsız kalamamış ve ülkemizi ziyarete gelmiş. Belli ki Altın yumurtlayan tavuğu yakından görmek istemiş. O halde, iyi uykular pardon pardon iyi faceler canım Türkiyem