Kronikleşmiş birçok sorunumuza çare üretebildik. Mesela enflasyon, yıllarca bir numaralı sorunumuzdu. Ardından sağlık, ulaşım, bürokrasi gibi onlarcasına neşter vuruldu; çözümler üretilmeye çalışıldı, mesafeler alındı ama terör sorunu bir türlü çözülmüyor, çözülemiyor.
1984 Eruh baskını ile başlayan Pkk terörü; otuz yılı aşan süre ve elli bine yakın insan kaybı ile hala üstesinden gelemediğimiz en önemli sorunumuz olmaya devam ediyor.
Terör örgütü, zaman zaman etkisiz kılınsa da hatalı politikalar sonucu yeniden canlanmıştır. Anap- Dsp- Mhp üçlü koalisyon döneminde, bitirilme noktasındaki Pkk, 2002 yılında Akp iktidarı ile yeniden saldırılara başlamıştır. Oslo görüşmeleri, Habur felaketi ve barış süreci kandırmaları bu son on üç yıllık döneme tekabül etmiş; örgüt yeniden güçlenmiş, bölge halkı üzerinde otoritesini pekiştirmiştir.
Devler liginde oynama iddiasındaki, NATOnun ikinci büyük ordusuna sahip Türkiye; bölücü terör ile gerektiği gibi mücadele edemiyor. Önüne 2023 yılı hedefleri koyan; bölgesel liderliğe oynayan ve komşularına abilik yapmak isteyen Türkiye, kendi terörünü sonlandıramıyor. Peki böyle bir durumda, ciddiye alınır mıyız? Git, önce kendi sorunlarını çöz, demezler mi?
7 Haziran genel seçimleri ertesindeki döneme rastlıyor, tırmanan terör olayları. Maalesef onlarca şehit verildi ve hemen her gün yeni şehit haberleri ile uyanıyoruz. Dile kolay, hayatlarının baharında yaşamlar sönüyor. Memurların ceplerinde vasiyetleri ile dolaştıkları günlerdir bu günler. Belki daha önceleri hiç olmadığı kadar; kamu görevi yürütme aşamasında güçlükle karşılaşıldığı ortada. Özellikle son üç buçuk yılda, teröristler iyice şımartıldı. Güvenlik güçlerinin ise eli-kolu bağlandı.
Otuz yıllık bölücü terör tarihinde, çoğu zaman ihmallerle, vurdumduymazlıklarla, akıllara durgunluk veren hatalarla karşılaşırız. Başlarda üç beş eşkıya dendi, geçiştirilmeye kalkışıldı. O üç-beş eşkıya gün geldi ordulaştı. Türkiyeden Ortadoğuya, oradan Avrupaya, gelişti, büyüdü. Askeri, finansal, siyasi anlamda adeta kurumsallaştı. Kim ne derse desin. Uluslararası boyutta ve her geçen gün ağırlaşarak, önümüze gelen bu sorunla baş etmeliyiz.
Birçok alanda reformlar, atılımlar yapan Türkiye; Pkk terörüne çare üretemiyor veya en azından çare üretmesi istenmiyor. Oysa son yıllarda kişisel, kültürel haklar noktasında önemli adımlar atıldı. Haklar açısından bakıldığında, Türkiyede silahlı mücadelenin meşruiyeti ortadan kalkmıştır. Kürt yurttaşlarımızın ezici çoğunluğu hallerinden memnundur ve sosyo-ekonomik açıdan iyi durumdadır. Ancak birileri var ki; onlara ne verseniz, nasıl davransanız yetmiyor. Hep daha fazlası bekleniyor. Belli ki, Türkiye dışında bir yerlerde her ne pahasına olursa olsun, savaşa devam kararı alınıyor.
Savaşa devam kararı; Kürt yurttaşlarımızın aleyhine olduğu halde, alınıyor bu kararlar. Çünkü Pkk için Kürt yurttaşlarımız önemli ve öncelikli değildir. Örgüt ileri gelenleri tarafından her fırsatta tehdit edilir, suçlanır, aşağılanırlar. Bölge halkının yararına yapılan işler önlenir. Yol, baraj, kamu binaları, işletmeler sabote edilir. Halk; bu durumu ara ara protesto eder fakat silahların gölgesinde, can korkusundan yeterli sonuç alınamaz.
Mersin kentinde yaşamanın vermiş olduğu tecrübe ile rahatlıkla söyleyebilirim. Mersinliler; Kürt kökenli yurttaşlarımızla iç içe, yan yana ve onların bölücülükle, bölünmekle alakaları olmadığını iyi bilmekteyim.
Türk milletini oluşturan halkların; insani, kültürel, demokratik haklarının geliştirilmesi, çağdaş normlara ulaştırılması gerekir. Ancak terör ve şiddet konusunu ayrı tutmak lazım. Terör ile mücadele her devletin meşru hakkıdır ve devam etmelidir. Türkiye artık şiddete, silahlı mücadeleye yer bırakmayacak kadar gelişti. Hak elde etmek isteyenler, haklarını pekala başka platformlarda arayabilirler. Nitekim Hdpnin durumu bunun en iyi göstergesidir; mecliste seksen milletvekili ile temsil edilmektedir.
Osmanlı İmparatorluğunun dağılma sürecinde yaşadıklarımız hala belleklerdedir. Güç bela elde edilen kazanımların, anlamsız kardeş kavgasına kurban edilmesine izin verilemez! Bu bakımdan önümüzdeki seçimler ve seçim güvenliği büyük önem kazanmaktadır.
Eğer demokrasi ile idare edilmek iddiasında ve arzusundaysak; seçimlere azami ölçüde saygı gösterip, sonuçlarına katlanmak zorundayız. Aksi durum; bir iç çatışma sürecini getireceğinden ve sonrasında bundan kimsenin karlı çıkmayacağı herkes tarafından iyi bilinmelidir.