Terör ülkemizin birinci gündem maddesi. Şehit haberleri sarsıcı ve gelecek bakımından kaygı verici. Ancak Türkiye, çözülmemiş sorunlar yumağı olmaya devam ediyor. Trafik kazaları, iş kazaları yüksek insan kayıplarına neden oluyor. Örneğin sadece Eylül ayında 171 kişi; iş kazaları sonucu hayatını kaybetmiş. Fakat bir o kadar da öfkesine yenilip şiddete başvuranların açtığı kayıplar var.
Gazetelerin değişmez gündemlerinden biri, maalesef cinnet haberleri. Kimi bir anlık öfkeyle eş, evlat, anne baba katili oluyor; kimi ömrü boyunca pişmanlığından kurtulamayacağı hatalara bulaşıyor. Okurken ya da seyrederken kanımız donsa da hepimiz benzer durumlarla karşı karşıya gelebiliriz. Bu potansiyelin belirleyicisi ise öfkenin dışa vurum tarzı. Öfkesini ifade edebilenler için risk düşükken, bastırmayı ya da kontrolsüz dışa vurmayı seçenlerde risk oldukça yüksek. Kişilik özellikleri; cinsiyet, kültür, eğitim, toplumsal kurallar öfkenin ifade şeklini etkileyen önemli etkenler.
Hapis cezası almış ve daha sonra şartlı tahliye olmuş bir komşumuza, geçmiş olsun ziyaretine gitmiştim. Bir anlık öfkeye yenik düşmüş, arkadaşını basit bir tartışmanın ardından ağır biçimde yaralamıştı. Olay sonrası pişman olmasına rağmen iş işten geçmişti. 24 ay yattı ve tahliye oldu. Kendisine hapishane günleri ile ilgili birçok soru sormuştum. Genelde sudan sebeplerle, basit gerekçelerle suç işlendiğini; çocuk kavgaları yüzünden ailelerin birbirine girdiğini anlatmıştı. Sonra da öfkeye yenilmenin, ağır sonuçlar doğurduğunu; iki dakikalık erkeklik için, hapiste on yıl kadınlık yaparsın demişti.
Bu ve bunun gibi yığınla örnek var etrafımızda. Medya; öfkesine yenilen cinnet geçiren insan haberleriyle dolu. Bir hiç uğruna sönen hayatlar, ödenen bedeller, pişmanlıklar, dağılan aileler Toplumda değerlerin sarsılması, göçler sonucu; göç edilen yerlerde aidiyet duygusunun zayıf kalması, ekonomik, kültürel uyumsuzluk bireysel ve toplumsal problemlerin artmasına yol açıyor.
Başta aile içinde oluşuyor sorunlar. Eşlerin duyarsızlaşmaları, sevgi ve saygının azalması, ardından birbirlerine yabancılaşmaları ile başlıyor her şey. Eşleriyle uyumlu hayat süremeyenler, sırayla; çocuklarıyla, komşularıyla ve diğer insanlarla sorunlar yaşamaya başlıyor.
Apartman ve site ortamında; birbirlerini tanımayan, tanımak istemeyen, kültürel ve değerler açısından farklılaşmış insan toplulukları yaşıyor artık. Acaba kaçımız, komşularını tanıdığını, onlarla iyi ilişkiler kurduğunu söyleyebilir. Bırakın iyi ilişkileri, selamlaşmak bile esirgenir oldu. Farklı kültürlerden, ön yargılar besleyen insanların, dar alanda alt alta, üstü üste yaşamalarının, yarattığı baskıyı düşünün.
Sonra; sokakta, trafikte, işyerinde, resmi kurumlarda, alışverişte, eğlence ortamında her yerde devam eden tahammülsüzlük ve itiş kakış. Anlayıştan ve nezaketten yoksun hal ve hareketler
Öfkeye yenilmek an meselesi. Çünkü kimse alttan almak, geri adım atmak istemiyor. Şiddet; güç ve haklılık aracı olarak görülüyor. Özür dilemek zafiyet olarak algılanıyor. Herkes aceleci, kimsenin beklemeye, sırasını başkasına vermeye tahammülü kalmamış. Genç yaşlı, hasta sağlam ayrımı yok olmuş. Her an tartışmaya, kavga etmeye hazırız.
Öfke, doğuştan her insanın sahip olduğu temel duygulardan biridir. Kimseden sinirlerini aldırmasını, öfkesiz bir hayat sürmesini bekleyemeyiz. Ama sonraları pişmanlık, utanç duyacağımız durumlardan sakınmamız için, öfkemizi kontrol altında tutmalıyız. Ancak öfkeye yenilmemek ve onu kontrol altında tutmayı her zaman ve tek başına başaramayabiliriz. Gerektiğinde profesyonel destek almaktan çekinmemeliyiz.
Bekir Zorba