Ne zaman adam oluruz sorusu en az Ne olacak bu memleketin hali sorusu kadar bildiktir. Memleketin hali malum. Fakat birinci soruya benim verecek bir cevabım var: Hayatlarımızı sadece kendimiz için yaşadığımız zaman, adam oluruz derim ben. Mahalle baskısından, el ne der korkusundan kurtulmak, bu ülkede her kula nasip olmaz! Toplumun beklentilerine cevap vermek zorunda hissederiz, çoğu kez Dört kişilik aile fotoğrafı, bir idealdir ve önemlidir. Kendimizi iyi tarafımızdan göstermek prim yapar. Kariyer yapmanın, çok kazanmanın reytingi yüksektir.
Başarılı olmayı; kendimiz için olduğu kadar, hatta ondan daha fazla çevremiz için isteriz. Böylece kendimizden bekleneni sanki, yerine getirmiş sayılırız. Sosyal statü ile kendini, sosyal alanda gösterme isteği dengeli ilerler. Aksi durumda insan geri çekilir pek ortalıkta görünmek istemez. Anlayacağınız meraklı sorulara maruz kalmaktan sakınır.
Uzun yıllar Facebooka üye olmaya ayak dirememin altında, hep bu meraklı sorulara cevap vermek zorunda kalma korkusu yatıyordu. Senelerdir görmediğim akrabalarımın, tanıdıklarımın, soru yağmuruna tutulma korkusu vardı bende. Görüşmediğimiz yirmi- otuz senenin dökümünü yapmak, hesabını vermek istemeyişimdendi, sosyal ağlardan uzak kalmamın bir sebebi de
Birilerinin sorularına muhatap olmak sadece internet ortamında veya tanıdıklar, akrabalar arasında sınırlı kalmayabilir. Günün herhangi bir saatinde, bazen neye uğradığımızı şaşırtan sorular yakalayıveriyor bizi. Öyle anlar oluyor ki nasıl düşüneceğimizi, ne cevap vereceğimizi bile kestiremiyoruz. Ağzımızdan çıkanların başkasını rahatsız edip etmeyeceğini düşünmeden soruyoruz.
Hala göçebe bir millet olduğumuzdan, sık sorulan soruların başında, memleket sorusu gelir. Kişinin memleketini, soyunu- sopunu iyice öğrenmeden, koyu sohbetler yapmayız ve karşımızdakine tam açılmayız. Aslında memleket öğrenme isteği; uluslaşma sürecinin de tamamlanmadığını gösterir. Toprakçılık, aşiretçilik hemen her yerde belli eder kendini ve bundan en okumuşumuz dahi sıyrılamamıştır daha. Ardından ne iş yaptığımız sorusu gelir. Bu iki soru, güzel ülkemin, güzel insanları için vazgeçilmezdir.
Ağzımızdan çıkanların başkalarını rahatsız edip etmeyeceğini düşünmeden konuşuyoruz. Empati kurmadan yönelttiğimiz sorular ise pek çok problemi de beraberinde getiriyor.
Konuşurken ifade edilen sözlerin, bir hedefi olabileceği gibi tanıdıklarımızın özel hayatımızla ilgili sordukları soruların da şüphesiz bir niyeti var. Sorulan sorularda bilgi almak, iletişimi devam ettirmek, kendi seviyemizi onunkiyle mukayese etmek, karşındakini anlamak gibi amaçlar olduğu kadar; muhatabımızı köşeye sıkıştırmak, onu aşağılamak veya merak ettiğimiz için de sorular yöneltebiliyoruz.
Karşısındaki kişiye baskı kurmak istiyorsak, sorularımızı ona göre seçip, o kişiyi rahatlıkla incitebiliriz. Hatta fırsat bulunduğunda bu tür sorularla üstünlük sağlamaya çalışabiliriz. Bu durumda, kurduğumuz iletişim hedefinden sapıp, muhatabımıza baskı ve zarar verme aracı haline gelebilir.
Gelirinin az olduğunu bildiğimiz birine; ne kadar maaş alıyorsun diye sormak, onu maddi olarak hassas hale getiriyor. Maaşını daha fazla kompleks yapıyor. Eşinden ayrılmış birine; niçin ayrıldınız sorusunu yöneltmek, onun özeline inmekten de öte, biraz terbiye sınırlarını zorluyor sanırım.
Zaman zaman patavatsız diye isimlendirilen kişilerin, empati kurmadan sordukları veya tuhaf yorumlarıyla karşılaşmak; istenmeyen durumların başında gelir.
Sorulardan rahatsız olmadıklarını düşünenlerin; böyle sorulara nasıl cevap vereceklerini doğrusu merak ediyorum: Evin var mı, araban var mı, eşin çalışıyor mu, çocuk yapmayı düşünüyor musun, hala birini bulamadın mı, hangi partiye oy verdin, cumalara gider misin, oruç tutar mısın, ne kadar kazanıyorsun, aslen nerelisin? Böylece liste uzayıp gidebilir
Ve rahatsız olmamak mümkün değildir.
*Meraklı Köfteci bir film adıdır ve yazımız ile doğrudan alakası yoktur(!)
Bekir Zorba