Plansız pilav yenmez Çin atasözü
Her on Suriyeli altı Türkü işinden ediyor haberi birçoklarını kızdırmaya yetmiştir. Öyle ya kendi işsizimize iş bulamazken şimdi bir de göçmenlerle uğraşmak var. Türk iş piyasası ağırlıklı olarak (tekstil, turizm, inşaat vb..) emek yoğun işletmeleri kapsar. Emek yoğun sektörler bile işsizliğe çare üretemez ise varın gerisini siz düşünün!
Göçmenlere kızmak işin kolay tarafı. Ancak bizim işsizimize iş beğendirmek kolay mı? Mersin ilinden örnek vermek gerekirse hemen her işletmede, Suriyelilere rastlamak mümkün. Hatta Suriyeli çalıştırmayan işyeri hemen hemen yok gibi. İşsizler yakına dursun Mersinli işverenler göçmenlerden, başta ücretler, çalışma saatleri bakımından oldukça memnun. İşverenler Türklere iş ve maaş beğendirememekten yakınıyor. Oysa göçmenlerin böyle lüksleri yok!
Bizim gençler; kendilerini fazla yormak istemiyor, elini, üstünü başını kirletmeden toza toprağa bulaşmadan, masa başında çalışmak istiyorlar. Mühendisler işçi tulumu giymiyor, sahaya inmiyorlar. Deneyimli işçiler, ustalar onlara iş öğretiyor. Ziraat mühendisi tarlaya girmiyor. Zaten bu ülkede makam arabası, makam odası ve şaşaa önemlidir, bir gelenektir adeta. Şoför, çaycı, odacı hemen hizmete amade kapıda beklemelidir.
Zanaatkarlık, kol gücü ile yapılan işler, işçi tulumu giymek neredeyse ayıp gibi algılanır oldu. Yirmili yaşlarda siyah jipler, takım elbiseler içinde, holding yönetmek, onun bunun ağzına, kafasına silah dayamak, güzel kızlarla yaşamak varken; böyle yaşam tarzları pompalanırken; varsın tarımda, sanayide, hizmet sektöründe başkaları çalışsın hatta Afrikadan bile işçi getirilsin, kimin umurunda.
İşveren temsilcileri gelinen noktadan rahatsızlar. Gençleri iş ortamına çekmek, onlara meslek eğitimi vermek istiyorlar. Dizi izleme yoğunluğu, popüler olanın etkisi çok büyük. Bu amaçla; TOBBdan yetkililer, dizi yapımcıları ile görüşmek istiyorlar. Onlardan tulumlu insanları öne çıkartmaları, başroller vermeleri istenecek. Belki böylece gençleri özendirmek, onlara iş elbisesi giydirmek mümkün olacak.
1930larda uçak üretebilmişsek, seri üretime geçip, uçakları ihraç edebilecek duruma gelebilmişsek, ki öyle olmuş. Şimdilerde de pekala her alanda yerli üretim yapabiliriz. Unutmamalı ki; bağımsızlığa giden yol, yerli üretimden, yerli teknolojileri kullanmaktan geçer.
Yerli otomobil, uçak, tank, insansız hava araçları Yapımı konuşulmaya başlandı. Çok geç kaldık ama bu hiç başlamamaktan iyidir.
Türkiye her alanda bir sanayi ülkesi olmaya uğraşırken Başkaları bilgi çağında yaşıyor. Biz sanayi teknolojilerine sahip olduğumuzda; onlar bir üst teknolojiye çoktan geçmiş oluyor. 60lı yıllarda Güney Kore ile benzer şartlara sahipken, şimdi bizi kat be kat geçmiş durumdalar.
Bu günlerde 4. Sanayi Devrimi konuşuluyor. Nesnelerin iletişiminden, onları internet ortamına katmaktan, bilgi paylaşımlarından, bilgilerin bulut teknolojisi ile depolanmasından bahsediliyor. Microsoft Ar-Ge çalışmalarına yılda 10 milyar dolar ayırıyor. Apple, Samsung gibi bir ileri teknoloji şirketlerinin değeri, bizim borsada işlem gören tüm şirketlerin değerinin üç katına ulaşıyor.
İleri teknolojiler, rekabetçi patentler ve yazılım yaşamsal öneme sahip. İşsizlik, iş beğenmeme, emek yoğun sektörler, bilgi devrimi derken iş dönüp dolaşıp eğitime ve yine kendi insanımıza dayanıyor.
Sahi, biz bu işin neresindeyiz?