Yazmak isteyen insan için Mersin bir konu ambarıdır.
Mersinde yazar olmak fikri ortaya atıldığında, bu konunun içeriğinin şekillenmesi gerekiyordu. Mademki işimiz yazmak ile alakalıydı, o halde bu işi layıkıyla yapan, yöremiz insanlarından biri, bizlere bunu anlatabilirdi. Elbette yerel ölçekte yazanların önceliği; yaşadığı bölgenin sorunlarına, değerlerine, kültürüne, siyasetine değinmesi ve de o yörenin insanına söz hakkı vermesi, onu gündeme getirmesidir.
Bu anlamda bakıldığında, Turan Ali Çağlar tam da o tanımlamalara uyan, deyim yerindeyse Çukurovanın bağrından çıkmış, yöresini ve insanını anlatmaya, tanıtmaya çalışan, onları en güzel biçimde öykülerine, romanlarına taşıma çabası içinde olan bir yazarımızdır. Kendisi yaptıklarıyla, ürettikleriyle, davet edilmeyi çoktan hak etmiştir. Sağ olsun şehir dışında yaşamasına rağmen bize zaman ayırdı. Yazarlık; Mersinde yazar olmak üzerine düşüncelerini paylaştı.
Beğendiğiniz ilgi alanınıza giren konular hakkındaki programlar, söyleşiler bir çırpıda biter. Ya da işin içinde olduğunuz için size öyle gelir. Zaman izafidir. İşte o gün benim için öyle oldu. Zaman yetmedi. Anlayacağınız tadı damağımda kaldı.
Söyleşimiz; yazarlığın tanımı ile başladı. Yazarlık öyle ürkütecek, korkulacak bir tanımlama değildi. Öyle ki kendini rahatlatmak için yazan her insan, yazar kategorisine giriyordu. İçinde insan sevgisi taşıyan, insana dair söyleyecekleri olanın, bir iç döküşüydü yazarlık. Demek ki hepimiz, herkes yazar olma potansiyeline sahip. Ee ne güzel o halde hiç çekinmeden döktürün içinizdekileri A4 lere !
Mersinde yazar olmak konu başlığından devam ederek, Mersinde yazar olmanın ilave zorluklarının olmadığını, sonra yazarın her yerde her konumda yazar olabileceğini öğrendik. Oysa bizler Mersinde yazar olmanın hep zor yanlarını biliyor, kıt imkanları duyuyor ve öyle zannediyorduk. Fakat yazarımıza göre; Mersinde yazar olmak avantajlı. Çukurova; hem coğrafi özelliklerinin hem de sosyolojik çeşitliliğinin sunduğu avantajlara sahip. Yazar insan en çok yaşadığı bölgeden etkilenir. Çukurova bölgesinin zenginlikleri, yoksunlukları, çelişkileri, emek- sermaye ilişkileri buradan; güçlü edebi eserlerin çıkmasına yol açar. İşte bu bakımdan bağrından Yaşar Kemalleri, Demirtaş Ceyhunları, Orhan Kemalleri çıkartmıştır, Çukurova.
Edebiyat demişken, edebiyat sözcüğü edepten gelir ve edebiyat edeple işlenmelidir. Cinsel kösnüllüğü, kaba- sabalığı, vahşeti barındırmamalı, insancıl olmalıdır. O yüzdendir ki Dostoyevski gibi yazarlar dünyaya mal olmuş ve hep çok satanlar listesinde üst sıralarda yer almıştır. Yazar içinden çıktığı topluma yabancılaşmamalıdır. Toplumuna ışık tutmalı, onu anlatmak gibi bir derdi olmalıdır. Anlaşılır olmalıdır, yazar. Oysa bize hep farklı şeyler öğretildi, anlatıldı. Yazar dediğin entel- dantel olmalıydı. Anlaşılır olması pek gerekmiyordu. Yabancı sözcükleri sıkça kullanmalı, bohem bir yaşam sürdürmeliydi. Halkın arasında yaşaması onu sıradanlığa itebilirdi. Seçkinciliği; ondan beklenen ve istenen bir şeydi
Turan Ali Çağlar ise bize başka şeyler söylüyor, adeta ayna tutuyordu. Eserlerinden yazım tekniklerinden bahsetti bir süre. Yalın bir dille, temiz Türkçeyle yazmanın önemine vurgu yaptı. Yazar öztürkçe diye bir kavram da kabul etmiyordu. Ona göre Türkçenin özü- üveyi kabul edilemezdi. Türkçe; Türkçeydi ve mümkün olduğunca yabancı sözcüklerden arındırılmalıydı.
Yazmak isteyen insan için Mersin bir konu ambarıdır. İnsanını, yaşadığı yöreyi seven, biraz yazım tekniği geliştirebilen ki öğrenilen bir şeydir bu. O zaman her insan yazı yazabilir Mersinde yazar olmak zor olmaktan ziyade kolay ve güzel bir edinimdir.
İşte bu sevgili Okurlar! Aydın sorumluluğu denen şey, böyle olsa gerek. Kendini, bağrından çıktığı topluma yabancı görmeden, tepeden bakmadan, onun anladığı dilden ona yazarlığı, edebiyatı en yalın haliyle anlatan, kolay kılmaya kalkan ve onu yazmaya, okumaya teşvik eden bir konumda bulunmak. İşte bu Turan Ali Çağlar. Ağzına ve kalemine sağlık Yörüklerin yetenekli çocuğu.