Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım.
Ünlü bir yazarımız; Dedenizden kütüphane devraldıysanız, hiçbir yere kaçamazsınız der. Kütüphane şöyle dursun, dedemden tek bir kitap bile devralmadım. Fakat okumaya çok hevesliydim. İlkokulda Kemalettin Tuğcunun tüm serisini okuyarak başladım. O günden bu yana kitaplar benim en yakınlarım arasındadır. Kitaplar, kitaplıklar önemli. Geçenlerde Ankaradaydım, dayıma misafir oldum. Yattığım odada bir kitaplık bulunuyordu. Hemen daldım aralarına Saatlerimi geçirdim. Ertesi gün, dayımdan bir kitap almak niyetindeydim. Sağ olsun! Kırmadı beni, üstelik güzel sözler eşliğinde Baldaki Tuzu imzalayarak hediye etti.
Baldaki Tuz; Yaşar Kemalin 1959- 1973 arası çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından oluşuyor. Fakat bizler onu daha çok, romancı kimliğiyle tanırız. Aklımıza hemen İnce Memed geliverir. 1955te yayımlanan İnce Memed; Yaşar Kemal ile özdeşleşmiştir. Oysa Cumhuriyetimiz ile yaşıt ( doğ.1923- öl. 2015) Yaşar Kemal; romancılığı kadar daha birçok işlerle uğraşmış ama edebiyatçı kimliği hep baskın kalmış.
Baldaki Tuza; Aşık Veyselin şu duyarlı dizeleri isim babalığı yapmış:
Kimi yaya kimi atlı
Kimi uçar çift kanatlı
Dünya şirin baldan tatlı
Eyvah balı tuza katmış
Halk edebiyatı; şiirleri, türküleri, folkloru önemlidir Yaşar Kemal için. Onun beslendiği vazgeçilmez kaynaktır. Daima köklerine, halk edebiyatına, sanatına atıfta bulunur. Sanat ve onu icra edenler önemlidir. Yazılarında sürekli bu konuları işler. Bir de memleket; onun sevdalı olduğu, uğruna ölmeyi, mahpus damlarında çürümeyi göze aldığıdır. Toprağını, memleketini ve üzerinde yaşayan halkını sever Fakat bu sevgi, onun eleştirel bakış açısından ödün vermesini gerektirmez.
Bakınız ta 1959daki bir yazısının giriş paragrafında neler demiş. Ben bu paragrafı dostlarıma okuduğumda, sanki bu günlerde yazılmış, bu günleri anlatmış sandılar.
Bir bozuk düzen içerisindeyiz. Hepimiz yakınıyoruz. Hangi, aklı azıcık bir şeye erenle konuşsan, bir dert kumkuması. Vah memleketin hali, ah memleketin hali. Bu gidiş ne olacak sorusunu birbirine sormayan yok. Ama hiç kimse, bu yakınanlar, ah vah edenlerden hiç kimse de durumumuzu düzeltmek için parmağını kımıldatmıyor. Lafın kolayındayız. Uyuşmuşuz. Hiçbir iş karşısında sorum kabul etmiyoruz. Bin dereden su getirip herkes kendisini temize çıkarıyor
Üstteki giriş paragrafının üzerinden neredeyse altmış sene geçmiş fakat sanki şimdiki yaşananlar işlenmiş. Kitabın hemen tamamında benzer tespitler var. Memleket meseleleri nedense hiç güncelliğini kaybetmiyor
Daha da eskilere gittiğimizde günümüzü aratmayacak olaylarla karşılaşırız. Binlerce yıl önce yazılmış kitabelerde, kuşak çatışmasından, o dönemki yeni neslin uyumsuzluğundan falan bahsedilir. Bir bilim insanının söylediğine inanılan bir tez var. Orada, on bin yıllık yazılı tarih boyunca insanın özünde fazla değişmediği, değişenin, gelişenin büyük oranda teknoloji olduğu savı işlenir. Sormadan geçemiyorsunuz. Madem öznesi insan olan konular, genelde aynı kalıyor. Bunun, karakterlerimizin duygularımızın, psikolojik davranışlarımızın çok zor değiştiği ile alakası var mıdır? İnsanı yönlendiren, harekete geçiren ana unsurların, aldığı eğitimden ya da elde ettiği mesleklerden ziyade, kalıtımsal karakteristik özelliklerinden, duygularından beslendiği sonucu çıkabilir mi?
Tabii sorular çoğaltılabilir. Ancak bu konu beni aşar, ben soruyu ortaya atmış olayım gerisini uzmanlar değerlendirsin.
Efendim balınıza, tuz katanlarınız eksik kalsın!