Hata yapın hainlik yapmayın!
15 Temmuz birçok açıdan milat oldu. Türkiye bu süreçte köklü kararlar alıyor. Sarsıcı iddialar ve görüntüler eşliğinde desteklenen süreç, kimilerine göre de yeni mağdurlar yaratıyor. Yetersiz personelle yürütülen, operasyonun büyüklüğü ve fırsatçı ihbarcılar da göz önüne alındığında, mağdurların oluşacağı kesin. Fakat kim ne derse desin, uzun yıllardan bu yana, devlet aygıtında müthiş bir kararlılık ve dirilik gözleniyor.
Nice zamandır bekle gör taktiği ile daha çok savunma pozisyonunda bekleyen güvenlik güçleri, aldıkları yeni talimatla taarruz konumuna geçmiş durumdalar. Başbakanın dediğine göre, 25 yıldır girilemeyen bölgelere giriliyor. Suriyede güvenli bölge yaratılmak isteniyor. Jandarma Genel Komutanlığının şu açıklaması zihinlere çivi gibi çakılıyor: Çukurcada çok önemli sonuçlar aldık. Ölüm kalım savaşı veriyoruz.
81 ilin valisi toplandı. Başbakan, İçişleri Bakanı konuştular. Duymaya alışık olmadığımız sözler döküldü ağızlardan Güvenliğe, kalkınmaya, etkin ve yerinden yönetime ve güçlü icraatlara vurgu yapıldı. Kararlılık göze çarptı. Özellikle taze İçişleri Bakanı Soylunun enerjisi dikkat çekiyor. Ya herro ya merro diyerek meydan okudu, Soylu.
Ülkemin milyonlarca vatandaşı gibi hep sorardım, anlamakta güçlük çekerdim. Bu uçaklar nereleri bombalıyordu? Niçin etkin sonuçlar alınamıyordu? Sanki birileri bizimle alay ediyordu. Onca hukuksuzluk, akıldışılık yaşanıyordu. Oysa ciddi devletler, hele hele AB ile müzakere eden bir devlet böyle davranamazdı. Ayağına daha da ötesi kafasına sıkamazdı. Anlamlandıramadığımız, bir yerlere oturtamadığımız işlere imza atılıyordu. Dört koldan sarılmışlık hissiyatı kaplıyordu her yanı. Erken uyarılara, ihbarlara rağmen bombalar patlıyordu. Zafiyet, vurdumduymazlık had safhadaydı.
Sanki gizli bir el devlet vagonunu raydan çıkartıyordu. Tüm kurumların içine sızıldı. İvedilik arz eden hayati konular bekliyordu. Devlet karar almakta güçlük çekiyordu. Dost ülkelerle ilişkilerimiz bozuldu. Ticari kayıplar SOS vermeye başlamıştı. Bir yerlerde, bir şeyler hep sabote ediliyordu. Milyonlar şaşkın ve ürkek vaziyette bekliyordu. Ne olacaktı bu memleketin hali? Peş peşe gelen ve birbirinden bağımsız gibi görünen olaylar, tek merkezden çıkan ve belli hedefler amaçlayan olaylarmış meğer. Şimdi yapbozun parçaları yerine oturmaya başladı.
Dokuz yıl aradan sonra insanlar, emniyetteki Dink suikastı tetikçisi Ogün Samast görüntülerini, ses kayıtlarını; inanılması güç, çivisi çıkmış bir devletin, adeta vatandaşla alay edercesine Gevşeklik ve umursamazlıkla davranan görevlilerini ibretle, hayretle izledi. Orada bulunanların takındıkları tutum utanç vericiydi. Bunlar Türk polisi, askeri olamazdı ve nitekim de öyleymiş. O hainler hemen açığa alındı.
Dehşet bir özgüven ve vurdumduymazlıkla bu ülkenin onlarca yılını heba ettiler. Akla hayale gelmeyen yöntemlere başvurdular. Kaldırılan her taşın altından çıktılar. Hızlarını, kızgınlıklarını alamayıp, doymak bilmeyen iştahla son hamleyi vurmak istediler. Ne kadar Türk ve Türkiye düşmanı varsa, işbirliği yaptılar. Ama Tanrıya şükür başaramadılar.
Ve şimdi geciken kararlar bir bir devreye giriyor. Yapılması gereken operasyonlar yapılıyor. Devlet içinde paralel bir devlete kesinlikle müsaade edilemez. İşte vatandaşın görmek istediği devlet budur. Gerek ülke içinde gerek sınır ötesindeki bu atak tutum desteklenmelidir. Elbette şehitler, verilen kayıplar acı veriyor. Bağımsızlık kimseye altın tepside sunulmaz. Mücadele, hele hele bu coğrafyada kaçınılmazdır. Gelecek kurban bayramına kadar, sorunlarının çoğundan sıyrılmış bir Türkiye görmek umuduyla. İYİ BAYRAMLAR