Bir oy tüfeğe benzer, işlevselliği kullanıcının karakterine bağlıdır
Her sandık öncesi süregelen bir tartışmadır bu. Ağırlıkla son seçimlerin sonuçları dikkate alınarak yeni bir oy dağılımı tahmini yürütülür. Genellikle tahminler sağ-sol eğilimi üzerinden yapılır. Son yıllarda oluşmuş bir sağ-sol dengesi vardır Türkiyede(!) ve bu yüzde 65e yüzde 35 olarak ifade edilir. Yüzde 65 sağ seçmen yüzde 35 sol seçmen. Gerçekten böyle midir yoksa bir şehir efsanesi midir?
Ben kendi adıma yapılan ayrışmanın, 2000li yıllarla ve özellikle Akp iktidarıyla birlikte değiştiğini düşünmekteyim. İşte tam da bunu doğrular nitelikte yeni bir araştırma yayınlandı. Türk seçmeninin yüzde 50si artık kendini sağ-sol kavramları üzerinden ifade etmiyor.
Geçenlerde Ahmet Tekniker abimizin yaptığı bir paylaşım hayli ilgi çekiciydi. Ahmet bey: Acaiplikler ülkesiyiz. Ülkücü sosyal demokratlar, müslüman komünistler, ulusalcı marksistler, ırkçı devrimciler, sosyalist naziler, etsiz çiğköfte hepsi bu ülkede vesselam diyerek ülkemizdeki fikri karışıklığa ironik biçimde vurgu yapmış.
Gerçekten de dünyadaki gidişata paralel olarak bir kavram kargaşası ve kendini tarif etme zorluğu var günümüzde. Alışılmış ittifakların, blokların hızla yer değiştirdiği, siyasetin silahların gölgesinde yapıldığı, ticaretten sosyal hayata birçok şeyin altüst olduğu bir ortamda; insanların etkilenmemeleri mümkün değil.
Yıllar önce, Filistinli bir gazetecinin yaptığı tespit şaşırtıcıydı. Orada gazeteci; Filistinde İslami hareketlerin ortaya çıktığı dönemlerde sol ile sol siyasetle birlikte anıldığını, oysa Türkiyede durumun tam tersi olduğunu, İslami düşüncenin ve hareketinin daha çok sağ görüşlü, muhafazakar insanlar tarafından benimsendiğini söylüyordu.
Solun; dindar çevre ile dindar çevrenin sol ile problemli ilişkisini yaşayan ve bunun acı deneyimlerine tanıklık eden biri olarak, bu tespitten epey etkilendim. Ülkemizde sol ve İslam kavramları maalesef, yakın zamana kadar yan yana gelmedi, gelemedi.
Sadece sol ile İslam mı? Daha neler, neler Geçmişte yapılan hatalara, akıl tutulmalarına bakınca, ne kadar yanlı, maksatlı durduğumuza ve bilgisiz, kullanılmış olduğumuza şaşıyorum.
Fakat 2000li yıllar başka dinamikler içeriyordu. Yaşar Nurinin, Mehmet Bekaroğlunun Chpde siyaset yapmaları fazla yadırganmıyordu. 2012 1Mayısına ise Eliaçıkçılar diye de bilinen Antikapitalist Müslüman Gençler damgasını vuruyordu. Böylece Türkiye İnşallah Sosyalizm söylemiyle karşılaştı. Marksist Kürt harekenin dindar Kürtlere yanaşması, Akpnin kendini iyice merkeze çekme çabaları, Chp ve Mhpnin ortak aday çıkartmaları, İşçi Partisinin adını değiştirmesi vb. Soğuksavaş sonrası, çok kutuplu dünyaya ayak uydurma çabaları olarak değerlendirilebilir.
Şimdilerde referandum öncesi, bir evet-hayır kutuplaşması yaşanıyor. Chp ile ortak aday çıkartan Mhp; artık Akp ile ortak kampanya yürütüyor. Evet- hayır kutuplaşması daha önceleri bildiğimiz düşünce ve ideolojik kalıpların ötesinde bir kutuplaşma olup, ezber bozuyor Buradaki ayrışma bildiğimiz klasik, yüzde 65 sağ yüzde 35 sol dengesini hayli aşıyor. Eğer sanıldığı gibi, böyle bir denge var olsaydı evetçilerin işi çok kolay olacaktı ve seçim şimdiden kazanılmış sayılacaktı.
Yapılan saha araştırmasına tekrar dönersek ki; bana göre gayet gerçekçi bir araştırma olmuş. Türkiyedeki yetişkin nüfusun:
yüzde 19.5i kendini milliyetçi,
yüzde 17,9u Atatürkçü,
yine yüzde 17,9u muhafazakar,
yüzde 17.3ü dindar,
yüzde 13,9u demokrat,
yüzde 5,9u sosyal demokrat,
yüzde 4.6sı laik
ve yüzde 1,9u ulusalcı olarak tarif etmektedir.
Seçmene kendisini tek bir sıfatla nasıl tarif ettiği sorulduğunda milliyetçi ve Atatürkçü tanımlamaları ilk iki sırada çıkmış. Birden fazla sıfatla tarif etme şansı verildiğinde ise Atatürkçü ve milliyetçi cevapları yüzde 50ye yaklaşmış.
İşte bu bilgilerin siyaset arenasında kağıtların yeniden karılmasına vesile olacağını düşünmekteyim.