İyi ifade edilmiş bir sorun; yarı yarıya çözülmüştür
Altı hafta önceki Girişimci Gözüyle başlıklı yazımda; Mersinin Mut ilçesinden yola çıkan bir girişimci arkadaşımızın sıra dışı hayatını anlatmıştım. Girişimcimiz tüm işlemlerini tamamladığı halde, yıllık otuz milyon dolar kapasiteli mermer ocağını bir türlü devreye alamadığından yakınıyordu. Çünkü ocak, 1939 yılından kalma Zeytin Yasasına takılıyordu. Yasa; herhangi bir maden işletmesinin en yakın zeytinliğe üç kilometre uzaklıkta bulunması şartını getiriyordu. Bu sebepten ülkemizdeki nice zenginlik toprak altında bekliyordu.
Bu günlerde girişimcilerin heyecanla beklediği o yasanın biraz esnetilmesi, yeniden düzenlenmesi gündemdeydi. Konu zeytin, zeytin ağaçları olunca kamuoyu hassasiyeti üst seviyelere çıktı. Medya da gerekli ilgiyi gösterdi. Üreticiler, çevreciler haklı olarak tepkilerini dile getirdiler.
Zeytin deyip geçmemek lazım. Anadolu zeytinin ana yurdudur. Zeytin yetiştiriciliği yaklaşık altı bin yıl önce Anadoluda başladı. Zeytin; tarih boyu kutsallığın, bilgeliğin, sağlığın, bereketin, bolluğun sembolü sayılmıştır. Öyle ki Kuranda bile adı defalarca geçen benzeri olmayan bir bitkidir. Anadoluyu, 117 çeşidi bulunan zeytinsiz, zeytin ağaçsız düşünmek ne mümkün.
Eşsiz zeytin meyvesinden çıkartılan yağ; gazın elektriğin keşfinden önce gecelerimizi aydınlatmış, saçlarımızı, cildimizi güzelleştirmiş, temizlik maddesi olmuş, mutfakların baş köşesinde yer almış; sonra mitolojiden, edebiyata, sanata her dalda ayrıcalıklı yere oturmuş, o çok ihtiyaç duyduğumuz barışın bile simgesi haline gelmiştir.
Ülkemizin zenginlikleri hep anlatılagelir Yer altı yer üstü kaynaklarının bolluğundan bahsedilir. Ancak yine de gelişmekte olan ülke konumundan çıkamayız. Mesela Cumhuriyet tarihi boyunca 157 milyar dolarlık ihracatı hiçbir zaman aşamadık. Oysa Türkiyenin her alanda sıçrama gerçekleştirmesi lazım. Fakat çevrecilik kisvesi altında kimi odaklar sürekli devrededir. Maden işletmek, santral, yol, havaalanı, köprü, fabrika yapmak her nedense yoğun dirençle karşılaşır.
Türkiye ihracat yapmakta ne kadar zorlanıyor biliyorsunuz. Diğer taraftan elindeki madenlerin % 1ni bile çıkartıp satamıyor. Madenciliğin önündeki engeller kaldırıldığında, şimdiki yıllık toplam ihracatın sadece madenlerden karşılanabileceği gerçeğini bilmek gerekiyor ama bu bilinen nedenlerden dolayı hayata geçirilemiyor.
Bizde toptancı yaklaşım revaçtadır. Ya hep ya hiç zihniyeti sürekli iş başındadır. Oysa sentezlemek, uzlaşmak, esnek davranmak, dünyadaki başka modellere bakmak çoğu zaman akla gelmez. Neden tarım ile sanayi, turizm ya da başka herhangi bir sektör karşı karşıya gelsin ki. Yeterli önlemler alındıktan, çevresel etkiler gözetildikten sonra, pekala tamamı bir arada yürütülebilir. Türkiye her alanda kapasitesini, kafasitesini zorlamak durumunda.
Yazımda bahsettiğim girişimcimiz de zaten benzer yollar izlemekte. Mermer ocakçılığı yanında, yeni büyüttüğü 800 ağaçlık zeytin bahçesi ve 1150 ağaçlık ceviz bahçesi var.
Demem o ki zeytinliklere zarar vermeden madenlerimizi de işletelim. Yetişmiş zeytinlikleri sökmek doğa katliamıdır. Fakat zeytinlik vasfını yitirmiş ya da ekonomik ömrünü tamamlamış alanlarda farklı işlemler gerçekleşebilmeli. Gelinen noktada birbirimizi anlamak ve karşıdakine zeytin dalı uzatmak ülke yararınadır.