Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Kürk Mantolu Madonna

Bir kitap okumak, aynı zamanda o kitap yazarının zihin dünyasına girmek ve aradan ne kadar zaman geçerse geçsin onunla konuşmak anlamı da taşır.    Her şey bir televizyon programı ile başladı. Programdaki kişi, ne Kürk Mantolu Madonna adlı romandan ne de onun yazarı Sebahattin Ali hakkında yeterli bilgiye sahipti. Konu uzun süre medyada tartışıldı. Türk halkının okumak ile kitaplar ile sıkıntılı ilişkisi konuşuldu. Tabii bu arada roman iyice gündeme oturdu, taze okurlar kazandı.    Sabahattin Ali; eserlerinden çok, talihsizliklerle örülü yaşamı ve trajik ölümü ile tanınır. Muhalif yazar, yurtdışına çıkmak isterken, nedeni ve nasıl olduğu günümüze kadar anlaşılmayan biçimde Kırklareli dolaylarında öldürülür. Buraya kadar bilinirliği, eserlerinin bilinirliğinden fazladır.    Sabahattin Ali dendiğinde aklıma, elim ölüm olayından sonra Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna gelir. Fakat bu güne kadar her ikisini de okumamıştım. Kuyucaklı Yusuf’u sinemaya uyarlanmış haliyle biliyordum. Filmi izlemiştim. Ancak Kürk Mantolu Madonna… İsminden dolayı ben de hep gizem dolu bir çekicilik uyandırmıştı. Rağmen alıp okuma imkanı bulamamıştım. Ama kitap sanki sürekli beni çağırıyordu. Kabul ediyorum bu benim eksikliğimdir. Yazan biri olmayı bir tarafa bırakalım. Eski bir Berlinli olarak kitabı çoktan okumam lazımdı.    Yazlık komşum seksen bir yaşındaki edebiyat öğretmeni Yusuf beyin gülümseyerek; “Bekirciğim o kitap edebiyatseverlerin başlarda okuması gereken bir romandır, epey geç kalmışsın” demesi yüzümü biraz kızarttı doğrusu. Söz kitaplardan açılınca genellikle Japonya ile aramızdaki, kitap okuma sayıları gündeme gelir. Orada kişi başına yılda yedi-sekiz kitap düşerken, bu sayı bizde bir adedi bile bulamaz ve hep sıfır nokta bilmem nerelerde gezinir… Türk halk edebiyatı günümüze daha çok sözlü anlatımla aktarılmıştır. Okumak, yazmak geleneği fazla eskilere uzanmaz.    Ünlü yazar Necip Fazıl ile ilgili şu anı etkileyicidir. Fazıl’ın öğrencileri onun yaşadığı evi merak ederler ve ondan evini görmek için izin alırlar. Ev gezilir, görülür çıkışta gençlerden biri: “Üstat gördüğümüz kadarıyla evinizde pek kitap bulunmuyor?” Herhalde gençler evin her tarafının kitap dolu olacağı beklentisindeymişler. Üstat cevaplar: ” Şaşkınlığınızı gözlemledim. Doğru, yok denecek kadar az kitabım var ama bilmeli ki inekler süt içmez, süt verir. Ben de yazı yazarım”. Bu hikayenin yaşanmışlığı tam bilinmese de yazın dünyasıyla alakası gerçeğe epey yakındır. Çünkü bizim okumaktan ziyade yazmak gibi bir ‘derdimiz’ var. Okurdan çok yazanımız var şükür(!) Bir arkadaşım, Atatürk’ün vizyonerliğini, dönemin lider potansiyeli taşıyanlar arasından sıyrılmasını, onun sürekli okumasına bağlar. Öyle ki hayatında birkaç bin kitap okudu söylenir.    “Çok gezen mi bilir çok okuyan mı” sözü tartışıla dursun…Ben ikisinin de birbirini tamamladığını düşünürüm. Ne sadece okumak ne sadece gezmek. Sabahattin Ali, iyi bir okurdur. Özellikle Rus edebiyatından Dostoyevski ve Gogol’den etkilenmiştir. 1928’de devlet onu Almanca tahsili için Berlin’e gönderir. Orada iki yıl kalır. İşte o gezmiş görmüşlük, sağlam bir okur altyapısıyla birleşince ortaya Kürk Mantolu Madonna gibi bir eser çıkartır. Bu eğitim ziyareti ve oradaki gözlemleri güzel ve duygulu romanı yaratır.    Ben ise seksen yıl öncesinin Berlin’ine ışınlandım. Kürfürstendamm Caddesi, Tiergarten Semti, Wansee Gölü, KaDe We Mağazası yeniden canlandı gözümde. Biz Ali’yi daha çok ‘toplumcu kimliğiyle’ tanırız. Ancak bu roman, dönemin toplumsal çalkantılarına hemen hiç değinmeden, küçük memur Raif Efendi’yi tanıtan onun yaşadığı sıradışı aşkı, içsel yolculuğunu, bir Rus öyküsünden fırlamışa benzeyen dille anlatan romandır.    İnanıyorum ki Sabahattin Ali genç yaşta öldürülmeseydi, Türk edebiyatına katacağı dev yapıtları, zihin dünyamızı daha çok renklendirecek, güçlendirecekti. Ben bu hikaye sayesinde, yazar Ali’yle 69 yıl aradan sonra tanışıp, konuşma fırsatı elde ettim ve oldukça etkilendim. Teşekkür ederim sayın yazarım.   
Ekleme Tarihi: 21 Haziran 2017 - Çarşamba

Kürk Mantolu Madonna

Bir kitap okumak, aynı zamanda o kitap yazarının zihin dünyasına girmek ve aradan ne kadar zaman geçerse geçsin onunla konuşmak anlamı da taşır.

   Her şey bir televizyon programı ile başladı. Programdaki kişi, ne Kürk Mantolu Madonna adlı romandan ne de onun yazarı Sebahattin Ali hakkında yeterli bilgiye sahipti. Konu uzun süre medyada tartışıldı. Türk halkının okumak ile kitaplar ile sıkıntılı ilişkisi konuşuldu. Tabii bu arada roman iyice gündeme oturdu, taze okurlar kazandı.

   Sabahattin Ali; eserlerinden çok, talihsizliklerle örülü yaşamı ve trajik ölümü ile tanınır. Muhalif yazar, yurtdışına çıkmak isterken, nedeni ve nasıl olduğu günümüze kadar anlaşılmayan biçimde Kırklareli dolaylarında öldürülür. Buraya kadar bilinirliği, eserlerinin bilinirliğinden fazladır.

   Sabahattin Ali dendiğinde aklıma, elim ölüm olayından sonra Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna gelir. Fakat bu güne kadar her ikisini de okumamıştım. Kuyucaklı Yusuf’u sinemaya uyarlanmış haliyle biliyordum. Filmi izlemiştim. Ancak Kürk Mantolu Madonna… İsminden dolayı ben de hep gizem dolu bir çekicilik uyandırmıştı. Rağmen alıp okuma imkanı bulamamıştım. Ama kitap sanki sürekli beni çağırıyordu. Kabul ediyorum bu benim eksikliğimdir. Yazan biri olmayı bir tarafa bırakalım. Eski bir Berlinli olarak kitabı çoktan okumam lazımdı.

   Yazlık komşum seksen bir yaşındaki edebiyat öğretmeni Yusuf beyin gülümseyerek; “Bekirciğim o kitap edebiyatseverlerin başlarda okuması gereken bir romandır, epey geç kalmışsın” demesi yüzümü biraz kızarttı doğrusu. Söz kitaplardan açılınca genellikle Japonya ile aramızdaki, kitap okuma sayıları gündeme gelir. Orada kişi başına yılda yedi-sekiz kitap düşerken, bu sayı bizde bir adedi bile bulamaz ve hep sıfır nokta bilmem nerelerde gezinir… Türk halk edebiyatı günümüze daha çok sözlü anlatımla aktarılmıştır. Okumak, yazmak geleneği fazla eskilere uzanmaz.

   Ünlü yazar Necip Fazıl ile ilgili şu anı etkileyicidir. Fazıl’ın öğrencileri onun yaşadığı evi merak ederler ve ondan evini görmek için izin alırlar. Ev gezilir, görülür çıkışta gençlerden biri: “Üstat gördüğümüz kadarıyla evinizde pek kitap bulunmuyor?” Herhalde gençler evin her tarafının kitap dolu olacağı beklentisindeymişler. Üstat cevaplar: ” Şaşkınlığınızı gözlemledim. Doğru, yok denecek kadar az kitabım var ama bilmeli ki inekler süt içmez, süt verir. Ben de yazı yazarım”.

Bu hikayenin yaşanmışlığı tam bilinmese de yazın dünyasıyla alakası gerçeğe epey yakındır. Çünkü bizim okumaktan ziyade yazmak gibi bir ‘derdimiz’ var. Okurdan çok yazanımız var şükür(!) Bir arkadaşım, Atatürk’ün vizyonerliğini, dönemin lider potansiyeli taşıyanlar arasından sıyrılmasını, onun sürekli okumasına bağlar. Öyle ki hayatında birkaç bin kitap okudu söylenir.

   “Çok gezen mi bilir çok okuyan mı” sözü tartışıla dursun…Ben ikisinin de birbirini tamamladığını düşünürüm. Ne sadece okumak ne sadece gezmek. Sabahattin Ali, iyi bir okurdur. Özellikle Rus edebiyatından Dostoyevski ve Gogol’den etkilenmiştir. 1928’de devlet onu Almanca tahsili için Berlin’e gönderir. Orada iki yıl kalır. İşte o gezmiş görmüşlük, sağlam bir okur altyapısıyla birleşince ortaya Kürk Mantolu Madonna gibi bir eser çıkartır. Bu eğitim ziyareti ve oradaki gözlemleri güzel ve duygulu romanı yaratır.

   Ben ise seksen yıl öncesinin Berlin’ine ışınlandım. Kürfürstendamm Caddesi, Tiergarten Semti, Wansee Gölü, KaDe We Mağazası yeniden canlandı gözümde. Biz Ali’yi daha çok ‘toplumcu kimliğiyle’ tanırız. Ancak bu roman, dönemin toplumsal çalkantılarına hemen hiç değinmeden, küçük memur Raif Efendi’yi tanıtan onun yaşadığı sıradışı aşkı, içsel yolculuğunu, bir Rus öyküsünden fırlamışa benzeyen dille anlatan romandır.

   İnanıyorum ki Sabahattin Ali genç yaşta öldürülmeseydi, Türk edebiyatına katacağı dev yapıtları, zihin dünyamızı daha çok renklendirecek, güçlendirecekti. Ben bu hikaye sayesinde, yazar Ali’yle 69 yıl aradan sonra tanışıp, konuşma fırsatı elde ettim ve oldukça etkilendim. Teşekkür ederim sayın yazarım.

  

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.