Ben kimsenin dediğine bakmam, kendi hedefime koşarım A. Öztürk
Siyasetin duayenlerinden Abdurrahman Öztürkün konuğuyuz. Günümüzü doğru anlamak, geçmişte yaşananlardan geçer. Şimdilerde emeklilik döneminde olan Öztürk, aynı zamanda Mersin siyasetinin son elli yılının canlı tanığı. Onun hayatı; gençlere örnek sayılacak birçok kilometre taşları ile örülü. Azmin, çalışkanlığın, sözünü esirgememenin, memleketini sevmenin belirgin biçimde şekillendirdiği bir hayat eğrisi onunki.
İnsanların kaderleri, bir anlamda yaşadıkları yerlerin kaderiyle örtüşen bir seyir izler. Başarı öyküleri; şehrin başarı öyküsüne paralel ilerler. Mersin; çok hızlı büyüdü. Bu büyüme daha çok niteliksiz göç ile oluşan pek hazmedilemeyen, kontrolsüz bir büyümeydi. Şehir gibi insanlar da bundan bir şekilde nasibini(!) aldı.
Çavuşlu eskiden iki yüz hanelik merkeze bağlı en büyük köydü. Günümüzde bu büyük köy bağrından on bir mahalle çıkardı. Elazığ ve Aydından gelenler tarafından kurulduğu söylenir. Eski devlet hastanesinin kuzeyi ile köy arasındaki büyük boşlukta, patlıcan tarlaları vardı. Üzüm ve bademcilik köyün ana geçim kaynağıydı. Mersin ile doğru dürüst yol bağlantısı bile yoktu. Abdurrahman Öztürk 1947 yılında topraksız, fakir bir ailenin çocuğu olarak Çavuşluda dünyaya geldi. Parasızlıktan, orta ikiden sonra devam edemedi. Askerden döndükten sonra siyasete ilgisi arttı. 1970 yılında Adalet Partisi gençlik kollarına yazıldı. Kendini bildi bileli sağa meyilliydi. O günkü Süleyman Demirel rüzgarına o da kapıldı. Delegelik, temsilcilik yaptı.
Ayrıca iyi futbol oynuyordu. Pele lakabıyla tanınırdı. Çavuşlu futbol takımını kurdu. Siyaseti futbola hiç sokmadı. Sadece takımın başarısı vardı onun için. Mersin Halinde çalıştı. Sevilen biriydi, işinde başarılıydı. Nerdeyse tüm Çavuşlu yöresinin malı onun çalıştığı dükkandan geçerdi. Kışın narenciye yazın üzüm işi yaptı. Bu arada Çavuşlu hattında taşımacılık işine girdi. Köye evini yaptırdı. Komisyonculuk, taşımacılık derken Yoğurt pazarında iki yıl yemcilik ile uğraştı.
80 ihtilalinde Adalet Partisi kapandı. 1983te Anavatan Partisi kurucusu oldu. 1984 yerel seçimlerinde Okan Merzeci listesinden belediye meclis üyesi seçildi. Okan Merzecinin güvenini kazandı adeta onun sağ kolu gibi çalıştı. Hep beraberlerdi ve bu birliktelik ona Çavuşlu Milletvekili denmesine yol açtı. Merzeci çalışkan ve vizyoner bir belediye başkanıydı. Toplu taşımaya bir düzen getirdi. Halk otobüslerini kurdu. Mersinin ilk toplu konut projelerini başlattı (Akbelen- Güneykent). Kuzey Mersinde 35lik- 25lik yolları projelendirdi. Şimdiki Şehir Hastanesinin yerini o istimlak etti. Anaptaki siyaseti 1995 yılına kadar sürdü. Milletvekili Ali Er ile dostluk kurdu. Onunla uzun yıllar sürecek yol arkadaşlığı yaptı.
2001 yılında Altındağ pasajındaki kendi bürosunda, Ali Er ve diğer arkadaşlarıyla Ak Parti Mersin teşkilatını kurdu. Ali Er ile birlikte Ak Partinin başarısı için yoğun emek verdi. Eri halk tabanlı siyaseti açısından başarılı buluyor. Adeta gitmediği köy, ayak basmadığı kahvehane kalmadı. O dönemler halk Ak Partiye girmeye çekiniyordu. Her an kapatılacağı düşünülüyordu. Ama o yılmadı, hep inandığı işinin arkasında durdu. Şimdi insan nerden nereye demekten alamıyor kendini.
Öztürk; son on beş yılı cumhuriyet tarihinde yapılamayanların gerçekleştiği bir dönem olarak görüyor. Mersinin talihsizliğini de merkezi hükümetle uyumlu belediye başkanlarının seçilemeyişine bağlıyor. Kırk beş yıldır siyasetin içindeyim. Her siyasetçi sanılanın aksine dürüst olmak zorunda, çünkü yalanı meydana çıkınca pek dikkate alınmaz diyor. Siyasetin yumuşak karnını ise verilen, verilmek zorunda kalınan tavizlerde görüyor. Verilen tavizler ilerlemenin önünde engel oluşturuyor.
Doğduğu, sevdalısı Mersin için: Kentimiz bu son elli yılı iyi değerlendiremedi. Nitelikli yatırımcıyı çekemedi. Fakir yatağı oldu. Varoşlar kentsel dönüşüme girmeli, yeşil alanlar çoğalmalı, sosyal faaliyetlere ve tanıtıma önem verilmeli sözleriyle noktalıyoruz söyleşimizi.