Birisi barışı başlatmalı; tıpkı savaşı başlattığı gibi
24 Eylül 2017 pazar günü ılık bir sonbahar akşamı, sahilde yürüyüş yolum üzerindeki düğün salonundan, Özdemir Erdoğanın Bana Ellerini Ver şarkısı duyuluyor. İnsanlar günlük yaşantılarına eğlencelerine devam ediyor ve dünyadaki gelişmelerden bi haber yaşam sürüyorlar Bilmem sizin de dikkatinizi çekiyor mu? Giderek artan biçimde bir dünya savaşının pozisyon alma süreçleri yaşanıyor. Düğümleri açmak ve derinden hissedilen ekonomik açmazları çözmek ancak büyük çaplı bir savaşla mümkün olacak galiba.
Türkiyenin şansı da şansızlığı da kriz bölgelerinin göbeğinde yer almasıdır. Tabii krizleri usta manevralarla, fırsatlara döndürmek şartıyla..
Yine aynı pazar günü Almanyada genel seçimler, bir sonraki gün de Kuzey Irak Kürt bölgesinde bağımsızlık referandumu var.
Kaderin cilvesine bakınız ki en yüksek ihracat yaptığımız Almanya ile de ikinci büyük ihracat partnerimiz Irak ile de gergin günler yaşıyoruz. Bu olağanüstü iki gün, iki büyük ticari ortağımızla geleceğin şekilleneceği bir yol ayrımı sanki. Türkiyenin menfaatlerinin bu ölçüde kesiştiği iki ülke ile eşzamanda krizler çıkartmak, tesadüf ötesinde şeytani bir planlamanın tezahürü olsa gerek. Kim Türkiye ile uğraşıyorsa görevini büyük ve temiz hallediyor demek ki.
Almanyada seçimleri Merkel kazandı. Fakat başka partiler kazansaydı, Türkiye açısından değişen pek bir şey olmayacaktı. Türkiye karşıtlığı kaldığı yerden devam edecekti. Bugün Avrupanın herhangi bir köşesinde yabancı karşıtlığı, Türkiye, İslam karşıtlığı oy almanın kolay yolu olarak görülmekte. Fakat bu tavır, CDU gibi merkez sağdaki partilerin erimesini, sadece geciktirir. Sonunda kazanan aşırı uç partiler olacaktır.
Merkelin amacı Türkiye ile Avrupa Birliği müzakerelerini sonlandırmak. Bunun için 27 üye ülkenin onayını alması gerekiyor. Müzakereleri sonlandırmak, biraz zor görünse de dondurma seçeneği daha olası bir seçenek. Bunun için de 16 üye ülkenin onayı gerekiyor. 16 üye ülkeyi ikna etmek AB patronu Almanya için daha kolay bir aşama. Türkiye ile müzakereleri dondurmak, yapılan hesaplamalara göre bize yılda 20 milyar Euroya mal olacak.
Almanya Türkiyenin 1. ticari partneri ama Türkiye Almanyanın 20. ticari partneri. Bu bakımdan dünyanın 4. büyük ekonomisi Almanya, kayıplarını daha kolay göğüsleyebilir.
Yukarıda kuzeyde işler böyleyken Aşağıda güneyde ise durumlar zaten bildiğiniz gibi. Suriye savaşı başımıza yeterince dertler açmışken K.Irakın bağımsızlık referandumu ayrı bir yara oluşturdu. Referandum yapıldı ve sonuç; büyük oranda evet çıktı. 2016 yılında bölgeye 7.6 milyar Dolar olan ihracatımızın bu sene 9 milyar Doları aşması bekleniyordu. Fakat Barzaninin akıl almaz tavrı ve inadı buna engel olacak gibi.
Barzani ateşle oynuyor ama kendi cephesinden baktığınızda tutarlı ya da zorunlu bir politika izliyor. Yine kendi ifadesine göre; 14 yaşından beri bu davaya adanmış ve aşiretinden 8 bin kişiyi kaybetmiş. Bölgesinde ( K.Irak ) ipleri elinde tutmakta günden güne zorlanan, muhalifleri ( Talabani, pkk yanlıları) tarafından sürekli sıkıştırılan hatta bir darbeyle yüzleşmesi beklenen Barzani, belki de hayatının son kozlarını oynuyor.
Her açıdan Türkiyeye muhtaç olan K.Irak bölgesel yönetimi, büyük bir açmazla, ikilemle karşı karşıya. Kendi içinde dik durmak ve muhalif unsurları susturmak, iktidarını pekiştirmek adına, tüm komşularını ve ekonomik kazanımlarını heba etmek arasında sıkışmış halde.
24 Eylül pazar, ılık bir sonbahar akşamı. Mersin sahilindeki romantik müzik eşliğinde, yürüyen, spor yapan insanlar ve geçici sükûnet ortamı Tanrı korusun! Sanki fırtına öncesi sessizliği çağrıştırıyor. Merak ediyorum. Tüm bu hadiseler sokaktakilerin ne kadar umurunda? Yakın bir gelecekte duraksayan ihracat, başta Mersin üreticilerini, ardından tüm piyasaları vuracak. Fakat şimdilik fırtına öncesi sessizlik hakim, K.Irak -Almanya hattında.