“ Kasaba politikacısının niyeti ne kadar iyi olursa olsun; küçük hesaplarının dışına çıkamaz ” Y. Kemal
Şu yerel seçimleri bir ‘hayat memat meselesi’ haline getirmek doğru mu? Kimilerine göre seçimler bir beka sorunu. Kimilerine göre ise abartılmaması gereken basit bir yönetici seçimi. Keşke yerel seçimler sadece yönetici seçmekle sınırlı kalsaydı. Bizde yerel seçimler genel seçim havasında geçer. Çünkü ta uzaklarda başkentte, genel merkezlerde pişirilir birçok şey…Oysa genel merkezlerin yüzlerce kilometre uzağındaki ilin, ilçenin sorunlarını ve o sorunlara kimlerin ne gibi çareler üreteceğini en iyi orada yaşayanlar bilir. Fakat ‘yüksek memleket menfaatleri’ bunu yöredeki insanların inisiyatifine bırakmayacak kadar önemlidir.
Yerel seçimde alınan oyların oranı, genel seçim oy oranının altına düştüğünde ‘kıyamet kopar’ muhalefet hemen ayağa kalkar. İşte beka sorunu da o an başlar. Meşruiyet tartışması gündeme taşınır ve koro halinde yeni genel seçimler zorlanır. Hatta bırakın ülke genelini, üç büyük ilde önde çıkmak bile koronun güçlü ses çıkartmasına yetecektir.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi daha tam oturmadan, ülke beş yıl içinde yedinci seçime zorlanacak ve belki sokaklar hareketlenecektir… Yerel seçimde genel seçim oy oranını tutturamamak, yerel seçimi yerel seçim olmaktan öteye taşır. Bu iktidar sahipleri için esaslı bir beka sorunudur. Öyle ya etrafımızda onca kriz varken, genel seçimler üzerinden daha bir yıl geçmeden, ülkeyi yeni bir seçime zorlamak ve sistem tartışması çıkartmak neyin nesidir?
Yerel seçimlerde Ankara’nın gölgesi her yerdedir. Anlayacağınız mesele sadece’ kaldırım taşının rengi’ değildir. Ama kimileri bunu öyle zanneder. Ki doğrusu da aslına bakarsanız öyledir. Yöremizdeki, yakınımızdaki sorunları belediye maharetiyle çözmektir mesele ve çok da abartmamak lazımdır. Şimdi, kaldırım taşlarının rengini nasıl isterdiniz? Fakat Türkiye gibi pahalı bir arsanın üzerinde yaşamak bedel ödetir. Bizim ödediğimiz bedellerden biri de kaldırım taşı rengi belirleyememektir(!)
Bir genel başkan ‘Hiçbir şehir beni Mersin kadar yormuyor’ demiş. Hani pek de haksız sayılmaz parti liderimiz. Mersin’de aday belirleme süreci, seçim kampanyasından dahi sancılı geçer. Zira ilimizdeki nüfus çeşitliliği çok denklemli ve çok bilinmeyenli ögeler barındırır. Aday adaylarının çektiklerini tahmin edebiliyorum.
Sokaktaki vatandaş genelde ‘biran önce bitse de rahat etsek’ yaklaşımı sergiler. Aslında bu süreçteki zorluğu biraz da hırslı politikacılar ve onların etrafındaki çıkar hesabıyla dolaşanlar üretir…Sosyal medyadaki masumane paylaşımıma, kendi adayı seçilmesi durumunda köşeyi dönmeye namzet bir zavallı, fütursuzca saldırdı. Onun derdi hiçbir zaman tıka basa dolu belediye otobüsleri, betona yenik düşen çevre, delik deşik yollar değildir. Onun derdi elde etmeyi umduğu çıkardır. O, bu yolda önüne çıkan herkesi aşmayı, kırıp dökmeyi içselleştirmiştir. Fakat sorsanız ‘ülküsü’ dokunulamaz ve her şeyin üzerindedir.
Elbette yerel seçimleri ‘ölüm kalım meselesi’ yapmak tasvip edilemez. Ancak koltuğa yapışık adayımız ve onun avanesi için bu sonuna kadar bir ‘ölüm kalım meselesidir.’ Kısa zaman diliminde liderleri ardında oradan oraya savrulan insanları gördükçe, hayretle karışık bir acı tebessüm yerleşiyor yüzüme.
Önümüzde üç buçuk ay var. Dilerim daha fazla kamplaşma yaşanmaz. İktidar partisinin seçim kampanyası boyunca afişlere, flamalara ve sesli propagandaya getirmek istediği sınırlama, iç ferahlatan ve hemen herkesten kabul gören, beklenen bir yaklaşımdır. Tabii bu bir kanun ya da bir yönetmelik çerçevesinde değil, tamamen parti inisiyatifi biçiminde uygulanacaktır. Sanıyorum bunu diğer partilerimiz takip edecektir. Böylece her seçim şikayet konusu, çevre ve gürültü kirliliğinin, gereksiz para harcamalarının büyük oranda önüne geçilecektir. Eğer hayata geçerse bana göre, önümüzdeki seçimlerin önemli kazanımı bu uygulama olacaktır.