“ Yaptığın muhalefet muhalif olduğun şeyi; güçlendiriyor mu, zayıflatıyor mu?” J. Fowles
Esasında bugün ara ara yaptığım gibi, bir şehir hikayesi yazacaktım. Ama olmadı durdum. Kendimi dinlemek istedim yorulmuşum. Fakat seçimlere beş kala istemeyerek de olsa yine yeniden bu konuya eğildim. Bir türlü değişmeyen medya dilinden, kabalıktan, zarafet eksikliğinden, fikre tahammül etmeyenden, menfaatların ilkelerin önüne geçmesinden iyice yorgun düştüm.
Sevgisizlik kuşattı her yanı…’İnsan insanın kurdudur’ sözünün doğrulandığı zamanlar bu zamanlar. Özellikle seçim kampanyaları zehirli dillerin uzadıkça uzadığı dönemlerdir. Gerçekten yorulduk. Hasetten, dedikodudan, fesattan bittik kahrolduk. Savaş mı seçim kampanyası mı anlamadık gitti…
Hele Mersin özelinde polisiye kıvamında bir adaylık sürecine tanıklık ettik. Ulusal basına günlerce malzeme sunduk. Son dakika gelişmelerini, basın açıklamalarını pür dikkat dinledik. Bir ara üç adaylı büyükşehir yarışının iki adaya ineceğini düşündük. Ama mevcut reisimiz sandığımızdan da ‘dişli’ çıktı. Tüm enerjisi ile yarışa asıldı. Türlü varyasyonlar arasından bana göre en makulü bulundu ve büyükşehre kadın eli değerek, seçim yeniden üçlü hale geldi. Ve bu arada belki de Türkiye tarihinde ilkler yaşandı. İki genel başkanlı, iki başkan adaylı merasimler düzenlendi.
Siyaset tüm gerilimine ve ağırlığına rağmen, bir yandan da keyiflidir. Özellikle soğuk mevsimlere denk gelen kampanyalar, vatandaşın sınırsız sıcak şeyler içebileceği, sohbet edip soluklanacağı mekanlar yaratır. Vatandaş ciddiye alındığının, önemli sayıldığının kısa süreliğine de olsa, keyfini sürer…
Anketler, projeler, vaatler, hedefler havada uçuşuyor… Anketler güvenirliğini yitireli hayli zaman oldu. Anketlerin sonucundan çok, onu kimin sipariş ettiği daha önem kazandı. Artık anketler kadar, pahalı kuşe kağıda basılı tanıtım kitapçıkları da güvenilirliğini kaybediyor. Elimde 2014 kampanyasından kalan bir proje kitapçığı var. Orada sanırsınız başka bir kent, her yönüyle başka bir yaşam vaat edilmiş. Renkli sayfaların, gerçekleşmeyen fotoğrafların arasından kafanızı kaldırdığınızda hemen her şeyin ‘eski tas eski hamam’ devam ettiğine, iç burukluğu ile tanıklık ediyorsunuz.
Her seçim heyecanlıdır. Sıradan yurttaşlar için eğlencelidir de…Yerine bir türlü gelmeyecek vaatleri duymak, yine de olumlu etkiler bırakır. Size Türk siyasi tarihinin ilginç ve gülümseten birkaç seçim vaadini derledim. Sinirleri gevşetmeye yarar diye düşündüm. Vaatlerin bana göre en babası bir seçim klasiğine dönüşen, Demirel’in “kim ne veriyorsa 5 lira fazlasını vereceğim” sözüdür. Ardından Çiller’in “her seçmene iki anahtar” vaadi gelir ki babadan hiç geri kalmaz. Tabii ki “mazot bir lira olacak”ı kim unutabilir? Cem Uzan’ın konserli, dönerli kampanyasının unutulmaz vaadiydi.
Şimdi sıra en uçuk saydığım iki seçim vaadine geldi. İlki LDP genel başkanı Besim Tibuk’un “futboldan ofsaytı kaldıracağım” vaadi. İkincisi ise Murat Karayalçın’ın “Bilmem kaçıncı Murat içkiyi yasaklamış, ben de yoksulluğu yasaklıyorum” demesi. Örnekleri çoğaltmak mümkün ancak şimdiki seçim kampanyasının enteresan vaadi ne derseniz; o da bana göre, İstanbul Avcılar Ak Parti adayından geldi. Aynı zamanda onkoloji uzmanı bir hekim İbrahim Ulusoy’dan. Diyor ki; “ Avcılar’da bir ak nokta oluşturarak, kanser tarama çalışması yapılacak”
Mersin’e döndüğümüzde şu raylı sistem meselesi, siyasetçilerin son üç seçim boyunca, ilgi çeken büyük kozudur. Havadan gideninden vazgeçtik, yerin altından geçenine razı olduk ama görülüyor ki o da kısa sürede gerçekleşeceğe benzemiyor. Madem Metro olmuyor. O halde Hamit Tuna’nın Metrobüs vaadine ne dersiniz?
Siz en iyisi ve bana göre de yapımı ucuz, çabuk ve gerçekçi olan ‘Metrobüs’e fit olun gitsin!