“ Sözcüklerle örtün beni ” C. Karabulut
Başlığa çektiğim “Şiir Şair ve Okur” Coşkun Karabulut’un son kitabının adı. Sağ olsun başkanımız Mustafa Doğan adımıza birer tane imzalatarak almış getirmiş. Coşkun beyle tanışmamıştık, ismini kitabı elime aldığımda gördüm. Kendisi bildiğim kadarıyla Mersin dışında yaşıyor. Elbette bir insanla yüz yüze görüşmek, sohbet etmek, tanışmak başka. Ancak, bana göre özellikle bir ‘deneme’ yazarı hakkında fikir sahibi olmak için ille de onunla birebir tanışmak gerekmiyor. Yazar, satır aralarında bir şekilde ele verir, tanıtır kendini.
Hele “ söz doğruyu söylemek için vardır ” diyen ve kitabının bütününde buna sadık kalma çabası gösteren bir yazarın sözlerine itimat etmek gerekir. Karabulut; sözü, şiiri, sanatı, doğruyu, ahlakı ve yazın dünyasıyla alakalı birçok meseleyi kendine dert edinmiş. Bunu konuşma dilinin yalınlığıyla, sohbet havasında aktarması, onu daha samimi ve sahici kılıyor.
Bir yazarı okumak, aynı zamanda onun zihin dünyasına girmektir de. Geçmiş dönem yazarları sizi o dünyalara, dönemlere götürür. İşte bu ‘zaman makinesine’ binmek gibidir. Eğer bir de yazarla benzer düşünceleri paylaşıyorsanız, değmeyin keyfinize. Ben de Coşkun Karabulut ile benzer duyguları, benzer idealleri paylaştığımın farkına vardım. Düşüncelerimizin akraba olduğu kanısındayım. Düşünsel manada da olsa yalnız kalmama hissi, müthiş teskin edicidir. “ Yazar yazdıklarının arkasında durmalı, yaşamı yazdıklarıyla çelişmemeli” sözü ona aittir ve okuruna güven verir.
İnsan insana dertlerini nasıl anlatabilir? Onu bu kitapta yeterince bulmak mümkün. Karabulut; öncelikle kendisini şair olarak tanımlasa da ‘denemeci’ yönü şair yönünden hiç geri kalmaz. Çeyrek yüzyıldır sürdürdüğü edebiyat serüvenine, yedi şiir beş de deneme kitabı sığdırdı. Yazın dünyasındaki türlü aksaklıkları, eksikleri, insan davranışlarını, içtenlikle inceler duyurur bizlere…
O bir sözcük işçisidir. Hem de ağırından…İşi gücü sözcükler olan yazar, bakın bunu nasıl ifade ediyor: “ Benim bütün dünyam sözcükler. Öylesine haşır neşir olmuşumdur ki sözcüklerle, öldüğüm zaman mezarımın üzerine toprak yerine sözcük atsınlar isterim.”
. Coşkun bey yazılarında fazlaca deyim, atasözü ve halk söyleyişi kullanır. İşte bu yönüyle de hayli benzeştiğimizi söylemeliyim. Ben de hemen her yazımda bir özlü söze, deyime yer veririm. Yine kitaptan “ Yaza çıkarttık danayı, beğenmez oldu anayı ” halk deyişini çok tuttum.
Tadımlık denemelerinde edebiyatı ve yaşamı sorgularken…Kendini de didik didik ediyor, adeta sınava çekiyor, özel anlarını dahi bizlere açmaktan geri durmuyor.
Anadolu’da yazar, şair olmak ve taşra-merkez ilişkisine ayrı bir parantez açmak gerekir ki Karabulut da bu konuya epey yer vermiş, kafa yormuş. Yerel yazarlardan ben bu konuda hayli dertliyim. Sesimizi yeterince duyuramamak, maddi yetersizlikler içinde bocalamak ve merkezdekiler tarafından yok sayılmak başlıca sorunlarımızdır.
Bilgi ve iletişim çağında birçok şey değişiyor, dönüşüyor. Artık “bir bilgi kırıntısı için dergaha kırk yıl odun taşımak” gerekmiyor. Bilgiye zahmetsiz ulaşılan ortamdan söz ve yazı da nasibini alıyor. Birçok şey yazmak dahil kolaylaşırken…Aynı zamanda bayağılaşmaya ve sıradanlaşmaya doğru gidiyor… Adeta yazanların, okurlardan fazla olduğu bir dönemden geçiyoruz. Popüler ve kalıcı olanın mücadelesine tanıklık ediyoruz. Kalıcı ve etkileyici söz ve yazı önceleri olduğu gibi gelecekte de insan soyu üzerinde etki bırakmaya devam edecektir. Tıpkı Coşkun Karabulut’un elimdeki eseri gibi. ‘Yazarım, şairim’ diye boy gösterenlerin mutlaka okuması ve üzerinde düşünmesi gereken bir kitap “Şiir Şair ve Okur.” Israrla tavsiye ederim.