Türk Milleti’nin en büyük özelliğidir: Ülkenin bağımsızlığına, geleceğine herhangi bir iç ve dış tehdit varsa, her türlü görüş ayrılığının ötesine geçilir, birlik ve dayanışma içinde gerekli tepki gösterilir.
Tarihte bunun sayısız örneğini görmüşüzdür; böyle durumlarda insanlarımız tek yumruk olmuştur.
Bu temel erdem yanında not edilmelidir; ne yazık ki, uzun tarihimizde olduğu gibi, “Kurtuluş Savaşı”mızda bile, sayıları az da olsa içerideki işbirlikçiler, Devlet düşmanları, hainler bu birlikteliği bozmaya çalışmışlardır. Ne mutludur ki, asıl olan devletini sahiplenen millettir; “ Mevzû Vatan ise gerisi teferruattır!” inancıyla kenetlenen Türk insanındaki millî reflekstir.
* * *
Bu sarsılmaz inanç ve güvenden hareketle, Mersin’imize bakalım:
Ciddi oranda bu kente göçle gelmiş her dil, din, ırk ve mezhepten insanların tarihsel ve demokratik bir geleneği sahiplenerek, barış ve hoşgörü içerisinde yaşadıkları, Türkiye’nin çok farklı ve özel bir kenti olan Mersin...
Ancak, bu güzel kentte bazen ağır ideolojik algı operasyonlarının, özellikle son yıllarda sıkça görüldüğü üzere kirli bir yalan/yanlış bilgi yayma nedeniyle çöplüğe dönüşen “sosyal medya” ortamının da etkisiyle, kısmen de politik bir fayda beklentisiyle tahrik ve tahrip edici bir dil, dolayısıyla bir akıl tutulması da yaşanabilmiştir.
Bizler de her seferinde bu kişilere karşı tepkimizi koyduk.
Gezi olaylarını ve Mersin’deki etkisini kısaca hatırlayalım:
İyi niyetli bir çevre duyarlılığı ile ortaya çıkan Gezi olaylarının giderek bazı tahriklerle büyüdüğünü, “ mesele ağaç değil, hâlâ anlamadın mı?” diye tahrik edici ileti atan politik sapıkların kışkırtmasıyla, belli bir olgunluğa geldiği anda bir iç savaş denemesine dönüştüğünü gördük.
Yeşiller Partisi Eş Başkanı Claudia Roth’un Türkiye’ye gelerek doğrudan olayların içinde olması, aynı anda tüm dış basının Türkiye aleyhine bir kara propagandaya girmesi Avrupa tahrikli bir iç savaş denemesini başlatmıştı.
Gezi olaylarında maalesef kentimizin bazı saygın(!) işadamları ve yabancı temsilciler bu tür birlik ve beraberliğimize zarar veren davranışlarda bulundular ve olayların yani kendilerine göre “direnişin” sürmesi gerektiği ve “eğer iki gün daha devam ederse Avrupa’nın Türkiye’de yönetime el koyacağı(!) “tezini yaydılar. Sosyal medya ortamında bu aşağılık iletileri okuduk.
Maalesef 15 Temmuz hain Fetö kalkışmasında Mersin’de benzer durumu yine gördük.
Darbeye karşı Türk Milleti, “hepimizin utancı olan yakın tarihteki darbeler dönemi”ni sonlandıran muhteşem bir direniş gösterdi.
Tankların altına yatan, kurşunlara karşı yürüyen, çıplak elle direnen, Gazi ve Şehit olan mübarek insanlarımız…
Bu büyük milletin cesareti, iradesi, aklı, gücü gerçekten çok büyüktür.
O yıllarca ötekileştirilen, önemsenmeyen sıradan insanlar, aileleriyle helalleşip en önde yürüdüler.
Darbe gerçekleşebilir ve bilinçaltlarında sonunda bu hükümet gidebilir diye ümit edenleri, sessiz kalanları, sonucu bekleyenleri ulusça ibretle izledik.
Tabii hiç meydanlara inmeyen, tam tersine oradaki millî coşkuyu eleştirenleri, darbe girişimini duyduğu zaman meydanlara gelmek yerine bankamatiklere ve marketlere koşanları, bu kaosun içerisinde hâlâ rant peşinde olanları, sanki bu ülkede yaşamıyormuş, bu ülkenin vatandaşı değilmiş gibi davranan dış bağlantılı oluşumların temsilcilerini ve onlara bağlı kişileri de, sayıları çok az da olsa unutmuyoruz.
Bunun senaryo olduğunu yazdılar, “böyle bir darbe olmaz” gibi kirli ve utanmazca paylaşımlarda bulundular.
Birkaç talihsiz olayı ve katılan bazı kişilerin algı amaçlı fotoğraflarını paylaştılar.
Ama şükürler olsun, bu derin ve büyük tarihî tecrübeyi milletçe göğüsledik; şer odaklarının ve Devlet/Ülke düşmanlarının nefret dili yenildi ve hain darbe püskürtüldü…
- * * *
Şimdi askerlerimiz İdlib’te.
Burada bir büyük mücadele yürütülüyor.
Genelde insanlarımız birlik ve beraberlik içerisinde Devletimizin, Ordumuzun yanında.
Türkiye Mehmetçik için tek yürek oldu.
Maalesef yine çok seyrek de olsa aykırı sesler duyuluyor.
Devletimize, askerimize zarar verici paylaşımda bulunanlara, çeşitli iftira atanlara maalesef yine kentimizden de katkı verenler oluyor.
Bu defa da birlik ve beraberlik içerisinde olmamız gerektiği çağrısını yapalım.
Bu tür kışkırtıcı yalan haberlere önem vermeyelim ve bu kişilere karşı tepkimizi gösterelim.
Yaşadığımız şu zamanlarda, ülkelerin güvenlik sınırları haritada belirlenmiş sınırların çok ötesine geçmiştir. Özellikle paralı piyonlara dönüşmüş terör şebekeleri üzerinden, ülkemiz güvenliğine sınır ötesi tehdit oluşturan hesaplar bunca açık yapılırken; kukla devletçik müsveddesi vaatleriyle etnik meseleler kaşınırken, hele Çin, Fransa, İngiltere gibi uzak devletler bile Ortadoğu ve Doğu Akdeniz havzasında cirit atarken ve bu karanlık hesaplar burnumuzun dibinde bir tehdit kaynağı halindeyken ve milyonlarca sığınmacıyı ülkemize doğru sürükleyecek bir İdlip’i imha operasyonu gündemde iken“ Bizim orada ne işimiz var?”benzeri aymazlıklar için kelime bulmakta zorlanıyorum.
“Gezi Olayları ve 15 Temmuz hain FETÖ Kalkışması”ndaki yazılarımdan sonra, şimdi de üçüncü kez Türk Ordusunun İdlib Harekatı için yazıyorum.
Sınır ötesinde bir can savaşı var; ülkemizin güvenlik sınırı şimdi oralara kaymıştır. Bu koşulları ve gelişmeleri biz belirlemedik; uluslararası hesaplar ve bize dönük çok açık tehditler stratejik bir kuşatmaya dönmüştür.
Ordumuz, askerimiz, devletimiz oralarda ateşle ve ölümle savaşıyor.
Özellikle sosyal medya ortamında, yalan yanlış bilgi kirliliği üzerinden algı operasyonu yaparak, boğazlarına kadar gömüldükleri nefret diliyle güya politik hesaplar yapan ruh hastalarının sapık sesleri kendi çukurlarında yok olup giderken, bu ülkenin tek vücut olmuş büyük milleti, ordusu ve devleti hep ayakta kalacaktır.
Bir not ve şaşırtıcı olmayacak bir beklenti:
Şimdi; önceki iki yazımda olduğu gibi, bu yazımdan sonra yine özellikle sosyal medya böceği bu hasta ruhlu şizofrenik kişilerin ve bunların kuklası bazı kullanışlı tiplerin karalama kampanyası ile karşılaşacağımı biliyorum.
Fakat birilerinin her ne pahasına olursa olsun, bir bedel ödenecekse bile bu ayıplı notları yazması gerek.
Mersin gibi kozmopolit zenginliğiyle, demokratik geleneğiyle ve kültür sanatıyla modern Cumhuriyete model olmuş bir kentte, Devlet/Millet güvenliğine tehdit oluşturan bir teşebbüs karşısında benzer hastalıklı sesleri artık işitmek istemiyoruz.
Politik farlılıklarımızı, düşünce ayrılıklarımızı hep konuşacağız, tartışacağız; ama savaş ortamında, hele de Mersin’de sık sık Şehitlerimizin acısını yüklenirken bu kirli algı operasyonu ve nefret dili demokrasi adına savunulamaz; ahlakî ve vicdanî kirlenmenin ötesinde, Devlet ve Millet dayanışması bağlamında çok daha ağır bir savrulmadır bu…
Bu Kente, Ülkemize, Devletimize, Milletimize, Ordumuza, Gazilerimize ve Şehitlerimize lâyık olalım.
HARUN ARSLAN......02 Mart 2020