Harun Arslan
Köşe Yazarı
Harun Arslan
 

Corona Günlerinde Duygusal Notlar-1

Bugüne kadar Corona virüsün başta sağlık, sonra psikolojik, sosyolojik ve ekonomik yönlerini inceledik, yazdık, dinledik, okuduk ve öğrendik. Uzmanlar, virüsün genelde insanlar üzerindeki olumsuz etkilerinden söz ettiler. Duygusal yönünden ve özellikle de “olumlu duygusal” yönlerinden çok söz etmedik. Oysa ağır bir tecrübedir yaşanılan; bilinen, dolayısıyla zihnen hazırlıklı sayılabileceğimiz hemen her tür sıkıntıdan farklı bir şiddetle karşı karşıyayız. Hem toplumsal, hem de kişisel düzeyde bütün hayat alışkanlıklarımız, gündelik yaşam akışımız alt üst oldu… Ailemizle, yakınlarımızla, hatta bizzat kendi bedenimizle ilişkilerimiz kurallara bağlandı; insanlarla, toplumla temasımız, alışkın olmadığımız bir korku düzenine tabi kılındı ve bunların çok ciddi duygusal maliyetleri var… Bu içe çekilmenin, bir anlamda kendimizle karşılaşmak olduğunu fark ettik. Dış dünyanın keşmekeşi, gürültüsü, yoğunluğu içinde kendi varlığımızı unuttuk; kendimizle hesaplaşmayı, içimize kapattığımız bireyliğimizi, özellikle sosyal (!) medyada teşhir uğruna neredeyse kendimize mahrem hiçbir düzey bırakmadığımızı düşünmedik. Bu teşhir hastalığı nedeniyle de sahici olmayan bir kimlik inşa ettik; kendimize yabancılaştık, anılarımızı, korku ve özlemlerimizi, ancak kendi kendimizle konuşarak halledebileceğimiz iç sorunlarımızı yok saydık. Şimdi, “Korona Günleri”ndeki “zorunlu bir başınalık”, “mecburi içe kapanma” bizi kendimizle karşılaştırdı; olaylar, olgular, anılar, korkular ve özlemler, eşya ve mekân üzerinden hatırlayışlar sökün etti ve evet, kendi iç dünyamızla karşılaştık; merhametsizce, aptalca ihmal ettiğimiz kendimizle, kendi varlık dünyamızla göz göze geldik… Bu yazımda, meselenin  bu yönüne; aslında kendi duygusal deneyimimle bu günlere bakacağım. *                     *                     * İlk günlerdeki alışveriş, panik, bocalamadan sonra genelde ilk yaptığımız dolapları karıştırmak, eski eşyaları düzenlemek olur. Ben de öyle yaptım ve  bununla “Corona Günleri”nin  ilk duygusal sonucunu yaşadım.   Bulduğum bir çay takımı beni 40 yıl öncesini, eğitimim için Almanya’ya ilk gittiğim günlerimi hatırlattı. Türkiye’den ailemin gönderebildiği para yeterli gelmiyordu. Bende sabahları gazete dağıtımında çalışıyordum. O günlerde en çok özlem duyduğum şey, Almanların evlerindeki çay takımları idi. Mavi ya da bordo renkte oluyordu bu takımlar ve üzerleri ortaçağ motifleri ile süslenmişti. “Eğer bir gün alacak gücüm olursa, ilk alacağım bu çay takımı olur” diye düşünürdüm. Yıllar geçti ve iş yaşamıma başladıktan sonra ilk Almanya seyahatimde bu çay takımını aldım; bir yoksunluğun, özlemin hatırası olarak korudum.  Yıllar geçti;  çay takımı evdeki dolapların bir köşesinde yıllarca beklemiş, ben de farkına varmamışım. 40 yıldan fazla bir zaman geçmiş ve bir kez olsun kullanmamışım. Nihayet farkına varıyorum ve 40 yıllık bir gecikmeyle kullanmaya başlıyorum.   Bu bana neleri ertelediğimi hatırlattı; kendime bunu sordum ve sorguladım. Hemen hayatımda neleri ertelediğimin bir listesini yapmalıydım! Listeyi de ikiye ayırdım: Dışarı çıkmadan, hemen şu suralar yapacaklarım ve ancak dışarı çıkabildikten sonra yapacaklarım… *                     *                     * Evimle büromun bir arada olmasının avantajını kullanarak, günün önemli bir bölümünü büroda geçirmeye başladım. Önce kitap, dergi, broşür ve fotoğrafları düzenleyip kendimce ayırmaya başladım. Yine çok şaşırdığım bir olayla karşılaştım! Neredeyse 25 yıldır Mersin’deki bütün resim, heykel, fotoğraf sergilerinin davetiyelerini biriktirmişim ve adeta bir koleksiyon meydana gelmiş… Ayrıca tam 30 yıldır Mersin’de çıkan neredeyse tüm dergileri toplamışım. Bugüne kadar çok sayıda dergi yayımlanmış; çoğu bir kaç sayı çıkarılıp sürdürülememiş. Yalnızca İçel Sanat Kulübü Dergisi bazı aralıklarla da olsa bugüne kadar 220 sayı çıkarma başarısını göstermiş ve ben tüm sayılarını arşivimde toplamışım.   (devam edecek)   HARUN ARSLAN.....07 Nisan 2020
Ekleme Tarihi: 07 Nisan 2020 - Salı

Corona Günlerinde Duygusal Notlar-1

Bugüne kadar Corona virüsün başta sağlık, sonra psikolojik, sosyolojik ve ekonomik yönlerini inceledik, yazdık, dinledik, okuduk ve öğrendik.

Uzmanlar, virüsün genelde insanlar üzerindeki olumsuz etkilerinden söz ettiler.

Duygusal yönünden ve özellikle de “olumlu duygusal” yönlerinden çok söz etmedik.

Oysa ağır bir tecrübedir yaşanılan; bilinen, dolayısıyla zihnen hazırlıklı sayılabileceğimiz hemen her tür sıkıntıdan farklı bir şiddetle karşı karşıyayız. Hem toplumsal, hem de kişisel düzeyde bütün hayat alışkanlıklarımız, gündelik yaşam akışımız alt üst oldu… Ailemizle, yakınlarımızla, hatta bizzat kendi bedenimizle ilişkilerimiz kurallara bağlandı; insanlarla, toplumla temasımız, alışkın olmadığımız bir korku düzenine tabi kılındı ve bunların çok ciddi duygusal maliyetleri var…

Bu içe çekilmenin, bir anlamda kendimizle karşılaşmak olduğunu fark ettik.

Dış dünyanın keşmekeşi, gürültüsü, yoğunluğu içinde kendi varlığımızı unuttuk; kendimizle hesaplaşmayı, içimize kapattığımız bireyliğimizi, özellikle sosyal (!) medyada teşhir uğruna neredeyse kendimize mahrem hiçbir düzey bırakmadığımızı düşünmedik. Bu teşhir hastalığı nedeniyle de sahici olmayan bir kimlik inşa ettik; kendimize yabancılaştık, anılarımızı, korku ve özlemlerimizi, ancak kendi kendimizle konuşarak halledebileceğimiz iç sorunlarımızı yok saydık.

Şimdi, “Korona Günleri”ndeki “zorunlu bir başınalık”, “mecburi içe kapanma” bizi kendimizle karşılaştırdı; olaylar, olgular, anılar, korkular ve özlemler, eşya ve mekân üzerinden hatırlayışlar sökün etti ve evet, kendi iç dünyamızla karşılaştık; merhametsizce, aptalca ihmal ettiğimiz kendimizle, kendi varlık dünyamızla göz göze geldik…

Bu yazımda, meselenin  bu yönüne; aslında kendi duygusal deneyimimle bu günlere bakacağım.

*                     *                     *

İlk günlerdeki alışveriş, panik, bocalamadan sonra genelde ilk yaptığımız dolapları karıştırmak, eski eşyaları düzenlemek olur.

Ben de öyle yaptım ve  bununla “Corona Günleri”nin  ilk duygusal sonucunu yaşadım.

 

Bulduğum bir çay takımı beni 40 yıl öncesini, eğitimim için Almanya’ya ilk gittiğim günlerimi hatırlattı.

Türkiye’den ailemin gönderebildiği para yeterli gelmiyordu.

Bende sabahları gazete dağıtımında çalışıyordum.

O günlerde en çok özlem duyduğum şey, Almanların evlerindeki çay takımları idi.

Mavi ya da bordo renkte oluyordu bu takımlar ve üzerleri ortaçağ motifleri ile süslenmişti.

“Eğer bir gün alacak gücüm olursa, ilk alacağım bu çay takımı olur” diye düşünürdüm.

Yıllar geçti ve iş yaşamıma başladıktan sonra ilk Almanya seyahatimde bu çay takımını aldım; bir yoksunluğun, özlemin hatırası olarak korudum. 

Yıllar geçti;  çay takımı evdeki dolapların bir köşesinde yıllarca beklemiş, ben de farkına varmamışım. 40 yıldan fazla bir zaman geçmiş ve bir kez olsun kullanmamışım.

Nihayet farkına varıyorum ve 40 yıllık bir gecikmeyle kullanmaya başlıyorum.

 

Bu bana neleri ertelediğimi hatırlattı; kendime bunu sordum ve sorguladım.

Hemen hayatımda neleri ertelediğimin bir listesini yapmalıydım!

Listeyi de ikiye ayırdım: Dışarı çıkmadan, hemen şu suralar yapacaklarım ve ancak dışarı çıkabildikten sonra yapacaklarım…

*                     *                     *

Evimle büromun bir arada olmasının avantajını kullanarak, günün önemli bir bölümünü büroda geçirmeye başladım.

Önce kitap, dergi, broşür ve fotoğrafları düzenleyip kendimce ayırmaya başladım.

Yine çok şaşırdığım bir olayla karşılaştım!

Neredeyse 25 yıldır Mersin’deki bütün resim, heykel, fotoğraf sergilerinin davetiyelerini biriktirmişim ve adeta bir koleksiyon meydana gelmiş…

Ayrıca tam 30 yıldır Mersin’de çıkan neredeyse tüm dergileri toplamışım.

Bugüne kadar çok sayıda dergi yayımlanmış; çoğu bir kaç sayı çıkarılıp sürdürülememiş.

Yalnızca İçel Sanat Kulübü Dergisi bazı aralıklarla da olsa bugüne kadar 220 sayı çıkarma başarısını göstermiş ve ben tüm sayılarını arşivimde toplamışım.

 

(devam edecek)

 

HARUN ARSLAN.....07 Nisan 2020

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.