Yaşamda unutulamayan anılar vardır.
Şu sıralar olduğu gibi, kendimizle daha çok baş başa kaldığımız zamanlarda, özellikle bazı dersler çıkarabilecek, hayatımızla yüzleşebileceğimiz anılar akın ediyor…
Bundan tam 20 yıl önceydi; Türkiye’nin en büyük holdinglerinden Uzel Holding’in bölge bayisiydim.
Bir gün Holdingin yönetim kurulu Başkanı Ahmet Uzel’in Türk Sanat Müziği bestelerinin olduğunu, isteyen bayilere yollanacağını bildiren yazısı geldi.
Ben de istedim; 100 ün üzerinde bestesi TRT repertuarından geçmişti.
O günlerde Mersin Türk Sanat Müziği Derneği’ne bu besteleri önerdim.
8 Nisan 2000 tarihli konser programına Ahmet Uzel’in bir şarkısı repertuara alındı ve ben “Seyret Güzelin Çamlıca’da Fasl-ı Baharı” şarkısını solo olarak okudum.
Değerli bestecinin eserleri sıklıkla TRT de yayımlandı. Hatta bundan bir kaç ay önce Mersin Devlet Klasik Türk Müziği Korosu konserde Ahmet Uzel’in bir şarkısını seslendirdi.
* * *
İnci Çayırlı, Melahat Gülses, Filiz Şatıroğlu ve Serdar Kaşıkçılar’ın Ahmet Uzel’in bestelerini seslendirdiği bir konser programına davet edildim.
Konserden sonra Ahmet Uzel ile sohbetimizde bana, hayretler içinde kaldığım bir bilgi verdi; nota bilmeden bu besteleri yapıyormuş! Güftelerini de kendi yazıyormuş.
Şu sözü hep aklımdadır : “İnsanın beyninde bir müzik bölümü vardır, bunu keşfetmelisiniz, değerlendirmelisiniz.”
Çok etkilenmiştim; insanın beyninde sanatla ilgili keşfetmediği başka bölümlerin de olduğunu düşündüm. İnsanlarımızın çok sonraları farkına vardıkları ya da hiç üzerinde durmadıkları müzik, sanat, edebiyat, resim, şiir yetenekleri vardır.
Bugünler, kendimizi iç dünyamızla baş başa bulduğumuz bir sükûnet zamanıdır; bu tür sanatsal yeteneklerin ortaya çıkarılabileceği daha çok derin düşünebildiğimiz, daha çok kendimizle diyalog kurabildiğimiz günler…
Sosyal medyada ve arkadaş gruplarımızda birçok kişinin yazdığı şiirleri, söyledikleri şarkıları, yaptıkları el işlerini ve bazı yaratıcı yazı ve düşünceleri görüyoruz.
İnsan bu dönemde kendini keşfetmeye çalışmalı; bu kıymetli yalnızlığı, içinde gizli kalmış yeteneklerin ortaya çıkarılacağı fırsata çevirebilmeli.
* * *
Eski dönemdeki eşsiz besteler bugün neden yapılamıyor?
O büyük besteciler nasıl bir atmosfer, ruh hali ve zaman diliminde bu besteleri yapmışlar? Klasik edebî eserler de aynı dönemlerde yazılmış.
Hayatın yavaş aktığı, sessizliğin kıymetle korunduğu, tüketim iştahı başta olmak üzere hırsların gemlendiği, insan ilişkilerinde duyguların çiğnenmediği, özellikle insanın kendi iç dünyasıyla gereğince baş başa kalabildiği zamanlar…
Şimdi içinde bulunduğumuz ve bilemediğimiz bir süre daha devam edeceğini düşündüğümüz “Korona Günleri” böylesi yaratıcılıklar için bir doğum fırsatı olmalıdır.
* * *
Ne yazık; biliyorum bu dönem geçtikten sonra arkadaşlar arasında mesafeler maalesef yine açılacak.
Bugünler bize konser kayıtları, sanal müze gezileri, üniversite ders kayıtları konusunda büyük imkanlar tanıyor. Bir kısmımız bunlardan yararlanıyoruz, kitap okuyoruz, daha çok düşünüyoruz.
Maalesef diğer kısmımız yalnızca sosyal medyadan kopyaladıkları komik videolarla, karikatürlerle meşgul…
Tabi bunlara da ihtiyaç var böyle sıkıntılı günlerde; fakat tamamen bunu günlük yaşamımızın bütününe yansıtmak doğru değildir.
Sosyal medya çöplüğünde görünme telaşıyla, olmadık mahremini teşhir eden; kendi kimliğini dış dünyanın beğenisine bağlamış, kendi iç dünyasının yabancısı; sağa sola saldırarak kendi varlığını kanıtlamaya çalışan, ne çok insan var…
Bu süre uzadıkça, bu iki farklı ilgiyle davranan insanlarımız kendi konularına daha da yoğunlaştıkça aradaki mesafe büyüyecek, birçok dostumuzla yabancılaşmış olacağız.
* * *
Bu kıymetli tecrübeden yarına ne kalır? Bilmiyorum…
Yarın sokağa çıkınca dünkü tepişme, boğuşma, arsız tüketim iştahı bizi bekliyor olacak mı?
Hayatın kendi saçma egomuz etrafında dönmediğini anlamaya başladığımız şu günlerden birkaç cümlelik ders kalacak mı kalbimizde?
Çiçeklerin, böceklerin, kedilerin ve köpeklerin, toprağın ve gökyüzünün, korkunun ve ölümün bize sessizce hatırlattığı sabır ve şükür için aklımızda ve kalbimizde küçük de olsa bir iz kalacak mı?
Kendimize daha adil, bağışlayıcı, insaflı ve sorgulayıcı olduğumuz bu ağır tecrübelerle dolu “Korona Günleri” hâlâ sürerken, kendimize verebileceğimiz en anlamlı armağan, bu ve benzer sorularla yüzleşebilmektir ve de olumlu yönde değişmeye çalışmaktır.
Kentim, ülkem, devletim ve tüm insanlık için çok daha huzurlu, sağlıklı yarınlara olan inancımla…
HARUN ARSLAN.....14 Nisan 2020