“ Varlık seviştirir; yokluk dövüştürür ”
Virüs konusunda yaz ayları ile birlikte büyük rahatlama geleceğini, kışa kadar zaman kazanılacağı ve o sürede ilaç, aşı bulunup salgının büyük ölçüde atlatılacağını bekliyorduk. Fakat görünen o ki işler öyle kolay yürümeyecek. Özellikle bayram sonrası medya yeniden corona haberlerine ağırlık vermeye başladı. Öyle ki ana haberlerin yarısı tekrar corona salgınına ayrılmış durumda. Yaz rehaveti anlaşılan bulaşıcı etki göstermiş, vakalar yeniden yükselme eğilimine girmiş.
İnsanlar gergin, tedirginlik içinde. Verilen bilgilere güvensizlik artmış durumda. Kurumlar arası suçlayıcı açıklamalar var. Devletin gerçek rakamları sakladığı yönünde kaygılar var. Diğer taraftan Dünya Sağlık Örgütüne, Tabipler Birliğine de benzer suçlamalar yapılmakta. Vatandaşlar birbiriyle örtüşmeyen veriler, sosyal medyanın köpürtmesi, yanlı-yanlış paylaşımların etkisiyle ne yapacağını bilemez durumda.
Hemen söylemeliyim. Kimse corona virüsün varlığından şüphe duymuyor. İster doğal yollardan çıkmış, ister laboratuar ortamında üretilmiş olsun virüsün varlığına inanılıyor. Ancak itirazlar, şüpheler virüsün etkisi, yaygınlığı, bulaşıcılığı ve öldürücülüğü konusunda. Çünkü elimizde dünyaca kabul gören ve herkesin üzerinde mutabık kalacağı veriler yok. Tabiri caizse her kafadan ayrı ses çıkıyor. Üstelik kurumlar birbirlerine güvenmiyor ve birbirini suçluyor. Vatandaşın Sağlık Bakanlığının açıklamalarına itibar etmesi gerekir. Aksi durumda kaos çıkması muhtemeldir.
Sonbaharla beraber ikinci dalganın, birinci dalgadan daha güçlü geleceği öngörüsü yaygın. Örneğin okulların durumu belirsizliğini koruyor. 18 milyon öğrenci ile okullar, toplumun tamamını ilgilendiren bir konu. Ayrıca kısıtlama gelecekse bu okullar ile sınırlı kalmayacak. Medya, Tabipler Odası, muhalefet partileri bastırıyor. Daha etkin önlemler alınmasını talep ediyorlar. Peki bu nasıl olacak? Birinci dalga şu veya bu şekilde atlatıldı. İnsanlar hazırdan yediler, kredi kullandılar, çoğunluk bir şekilde fedakarlık yaptı. Maddi kayba uğramayan da evde tıkılı kaldı hastalandı, psikolojisi bozuldu…
İkinci dalgada ekonomiyi kapatmak virüsten fazla yıkım getirir. Tabii yoğun kamuoyu baskısı altında karar vericilerin işi kolay değil. Sert önlemler almazlarsa anında, halkı ölüme terk etmekle suçlanacakları kesin. Zaten hükümet karşıtları ikinci dalganın getireceği sorunları, ellerini ovuşturarak bekliyor. Onlara göre ikinci dalga iktidardan kurtulmanın etkili bir yolu. Vatandaşı dert edindiklerini hiç sanmıyorum. Türkiye’de kimileri krizlerden yardım umar. ‘Döviz fırlasın, altın tavan yapsın, salgın kontrolden çıksın, uluslar arası arenada müşkül duruma düşülsün, sokaklar hareketlensin…’ Ki onlara fırsat doğsun.
Sanırsın, büyük bir krizde ya da sosyal çalkantıda onlar hiç etkilenmeyecek. İlk dalgada alınan önlemlerle hükümet başarılı bir sınav verdi. Fakat iştahla pompalanan ikinci dalgada aynı başarının sürdürüleceği noktasında şüpheliyim. Zira ülke şartları belli. Sosyal yardımları artan, turizmi, ihracatı, ticareti, vergi tahsilatı sıkıntıya giren Türkiye, bir yandan terör ile mücadele ediyor. Ülke dışı askeri operasyonlar para yutuyor.
Salgın ve salgın yanlıları mücadele sadece ülkemiz ile sınırlı değil elbette. Tüm dünya ülkeleri bundan muzdarip. Anlaşılan virüsün yayılmasından çıkar sağlayanlar işlerini sağlama almışlar, salgın kampanyasının peşini bir türlü bırakmıyorlar. Ekonomilerin kapanması ulus devletleri acz içinde bırakacak daha derin krizlere neden olacaktır. Sokak hareketleri, protestolar istikrarsızlık saçacaktır. Medyayı, finansı, bilişim ve iletişim şirketlerini kontrol eden, salgın yanlısı küreselciler, işte bu noktada devreye girecek, devletlere istediklerini uygulatma aşamasında elleri güçlenecektir.
Bu kış her açıdan çok zor geçecek. Salgının nerede duracağı ve daha nelere yol açacağı tam bilinmemekle beraber, büyük kesimin bundan zararla çıkacağı belli. Dünya; ekonomileri kapatma ve ülkeleri sıkı karantina uygulamalarına tabi tutmak isteyenlerle, ekonomiyi kapatmadan daha gevşek önlemlerle yürümek isteyenler arasında ikiye bölünmüş durumda. Virüs gerçekten de iddia edildiği gibi yaygın, önlenemez ve öldürücü mü yoksa virüs üzerinden korku salarak dünya hakimiyeti elde etmek isteyenlerin bir komplosu mu? Ben ikinci sorudan yana duruyorum. Okullar açılsın, işyerleri kapanmasın!